Devlet Tiyatrosu Sanatçısı Aziz Gökçen HIDIR Anısına, hasretle...
Heyecan Nazlı VEZİROĞLU
24 Saat Gazetesindeki yazılarıma, değerli Devlet Tiyatrosu Sanatçısı muhterem annem Gökçen HIDIR'ın ani vefatı nedeniyle, bir süre ara vermek durumunda kaldım. Büyük bir boşluk yarattı içimde acı kaybımız... Ardından, bu satırları yazmak, yüreğimi dağlıyor. Ama, bir evlat olarak ruhu şad olsun isterim. Hasretim şiirlere yansıyor. Annemi, aşağıdaki şiirimin dizeleriyle anayım. Saklı kalmış bir hazineydi Annem. Türk kültür ve sanat hayatında, Ankara'nın, 50'li ve 60'lı yıllarını tatlı bir tebessümle hatırlatacak, hiç unutulmayacak, efsanevi bir isimdi. Tiyatro tarihinde, şiirli ve sihirli bir sesti; sahnelerdeki tükenmeyen bir nefesti. Seyircileri, berrak sesini, karakter oyunculuğunu çok beğeniyorlardı. Temiz Türkçesi, düzgün diksiyonu ve fonetiği ile, konservatuvarın Yüksek bölümünden mezun olduğu anlaşılıyordu. Dönemin gazetelerinde; “ herşeyi ile dört ayrı kadın...Bu değişme, ancak büyük sanatkarlara has bir durum...Gökçen HIDIR, sadece üstün kabiliyetli bir dram oyuncusu değil, olağanüstü güzelliği ve sesi ile de sahnelerimizde kolay kolay rastlanmayacak bir sanatçı’ Sanatkar portrelerinden 29.06.1955 yılında evdeki arşivden bulduğum bir yazıda, çok genç yaştaki annem Gökçen Hıdır anlatılırken, eski meşhur sinema yıldızı Tyrone Power'ın ifadesi kullanılmış; ‘bir sanatçının mesleki başarısını yaratan sanatı ise, onu tamamlayan meziyetleri de, şahsiyeti, samimiliği, sevimliliği ve güler yüzlülüğüdür. Konservatuvarda, konservatuvar temsilinde bile, annemi izleyen yabancı seyirciler, ‘dilinizi pek az anladığımız halde, bu genç sanatçınızın Moliere rollerindeki başarılı, bize, dilsiz konuşmanın bir örneği gibi geldi’, demişler.
Müşfik Kenter'le 1958'de oynadığı ‘Dünkü Çocuk’ Komedisinde ‘Billlie Dawn' başrolü ile, üstün bir başarıya ulaşmış, bir anda, şöhretin zirvesine çıkmış. Ankara seyircileri, o dönem, annemin canlandırdığı karakterden çok etkilenerek, sesini taklit etmeye başlamışlar. 1965 yılında, Lorca'nın ‘Yerma' adlı piyesinde de, annem, Yerma adlı karakteri ustalıkla canlandırdığı için, İspanya Büyükelçisi Prof. Emilio Garcia Gomez,’ oyunu ve Yerma'yı hiç yadırgamadım. Şaşırtacak ölçüde, İspanya'dakine yakın. Beni, gerçekten duygulandırdı. Candan sevindim. Yerma'yı kutluyorum.’ diye ifade etmiş.
Aslında, kristal yürekli annem, bir yürek hapsindeydi. Çelik beden ve yumrukları içinde kadife kalp saklayan ve kilitlerinin anahtarlarını fırtınalı denizlere, derin kuyulara atan, güçlü bir anneydi, sırdaştı, dosttu,arkadaştı. Sevgili ve ilgili bir ruhtu. Türk tiyatrosuna bir dönem damgasını vurmuş efsanevi bir sanatçıydı. Onunla sahneyi paylaşan sanatçılar ve gönüllü eğitim verdiği öğrencileri annemden büyük bir feyz aldıklarını, büyüleyici bir ışığı olduğunu söylüyordu. Radyo tiyatrosunda, ‘Arkası Yarın'da, oynadığı eserlerle de, akıllara kazınmış.
‘Sanat aşkı ve Genç bir Sanatçıya açık mektup’ başlığı ile, ilk kez Şeref Gürsoy'un, Tiyatro Mecmuasında yayınladığı,Türk Tiyatrosu'nun kurucusu kabul edilen Muhsin Ertuğrul'un, annem Gökçen HIDIR için kaleme aldığı mektup belgesel nitelikte olduğu için, okuduğumda, beni çok etkilemişti.
Aşağıda yer almakta.
Bir Tanem Annem, bir dem Annem
Meleğim, meleğim, tatlı hoş can yeleğim
Işıklı tertemiz yüzün, sıcak ellerin güzün
Emsalin yaratılmamış Annem!
Yüreğimin can damarı, güneşli başın sapsarı
Sen, şimdi, toprağın kucağında, sen, sessizce uzanırken,
Ebedi uykunla örtülü, duyar gibiyim yerden semaya yükselişini...
Hep hatırlanacaksın sevgiyi ve hasretle. . .