Dert bir değil ki...
Utku ŞENSOY Korona Virüs salgını, ardı arkası kesilmeyen orman yangınları, ekonomik sıkıntılar, kevgire dönen sınırlarımızdan akın akın yurdumuza gelen Afganlar derken ülk...
Utku ŞENSOY
Korona Virüs salgını, ardı arkası kesilmeyen orman yangınları, ekonomik sıkıntılar, kevgire dönen sınırlarımızdan akın akın yurdumuza gelen Afganlar derken ülkemiz olağanüstü sıkıntılı günler yaşıyor. Son yıllarda sosyal medyada sıklıkla kullanılan, “dert bir değil ki ağlayasın, deli bir değil ki bağlayasın” cümlesi aslında içinde bulunduğumuz bu süreç için oldukça uygun.
[caption id="attachment_219136" align="alignleft" width="700"] Yangınlar yüreğimizi dağladı[/caption]
330 milyon nüfuslu Amerika Birleşik Devletleri, ülkede yaşayanların yarısına her iki aşılarını yaparken, Delta varyantının tehdidine rağmen ülkemizde hala yirmi milyona yakın kişinin, aşı karşıtlığı ya da kendince gerekçelerle hiç aşı yaptırmamasını bir türlü anlayamadım.
[caption id="attachment_219134" align="alignright" width="428"] Fransa'daki aşı karşıtları[/caption]
100 bin futbol sahası büyüklüğünde, 80 bin hektardan fazla ormanlık alanımız yanıp kül olurken, kiralık uçak, helikopterlerle mücadele edişimize mi, Akdeniz’in en güzel ormanlarının cayır, cayır yanışını “yangın sezonuna” sadece 3 kiralık amfibi uçakla girerek seyirci kalışımıza mı yanayım bilemedim. İki yüz küsur yangında, yanıp kül olan binlerce hektarlık ormanlarımıza mı ağlayayım, o ormanların barındırdığı tilkiye, kurda, kuşa, domuza, kaplumbağaya mı karar veremedim? Telef olan yüzlerce büyük-küçükbaş hayvanlarını yitiren köylümüze mi ağıt yakayım, yanıp harabeye dönen evine çaresizce bakan insanımıza mı ikilemde kaldım. Orman yangınlarında canı pahasına oradan oraya koşuşturup, elde kazma, kürek, kova, hortumla alevlere atılan vatanseverlere yasak getirilmesine mi üzüleyim, yaşamını yitirenler için mi gözyaşı dökeyim, yoksa çaresizliğime mi çözemedim.
Avuç içi kadar ülkelerden gelen, yangın söndürme uçağı yardım teklifleriyle sarsılan itibarımıza mı takılayım, geri çevirdiğimiz için tutuşup kül olan ormanlarımıza mı yanayım bulamadım. Ormanlarımızın yanmasına mı, yanan bölgelerde arıcılığın bitmesine mi, o yöredeki insanların geçmişiyle birlikte geleceklerinin, hayallerinin de kül olup gitmesine mi yanayım bilemedim.
[caption id="attachment_219135" align="alignright" width="386"] Suriyeliler tamam sırada Afganlar var[/caption]
Sosyal medyada dile getirilen, “12 Mart1982 tarihli ve 2634 sayılı yasanın, Turizmi Teşvik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 28 Temmuz’da Resmi Gazetede yayımlandığı gün orman yangınları çıktı” şeklindeki iddialara mı inanayım, haini, teröristi bol ülkemde, “tüm bunlar dış mihrakların oyunu” diye algı yapanların, komplo teorisyenlerin, yazıp çizdiğine, şehir efsanelerine mi itibar edeyim bilemedim.
Afganistan’dan ülkemize kavimler göçü gibi kafilelerle gelen, çekilinceye kadar orada Amerikan çıkarlarına hizmet ederken boşa çıkıp işsiz kalan genç Afganlıların çaresizliğini düşüneyim, yanlarında tek bir kadın, çocuk, heybe almadan gelmelerine mi kafayı takayım kararsız kaldım. Kendi insanımızı güç bela doyurup, yurtdışından takılan kancalarla yetişmiş beyinlerimizi kaybettiğimize mi kızayım, ipini koparanın ülkemiz sınırlarından girip Anadolu’yu boydan boya kat edişlerine seyirci kalmamıza mı takılayım çözemedim.
Tüm bunlar yetmezmiş gibi, iki buçuk milyon öğrencinin ter döktüğü Yükseköğretim Kurumları Sınavı’nda sadece 650 bin öğrencinin 180 barajını geçerken, diğerlerinin sapır sapır dökülmesine mi kafa yorayım bilemedim. Gençlerimizin başarısızlığının suçunu onların tembelliğine yükleyenlere mi kızayım, “siyasetin, liyakatsiz kadroların, cemaat ve tarikatların elinde yazboz tahtasına döndüğü” iddia edilen milli eğitimimizin, delik deşik olan tevhit-i tedrisatımızın güme gittiğine mi içerleyeyim bilemedim.
Tarifi çok zor acılarla dolu günlerden geçiyoruz. Dünyanın en güzel coğrafyasında dert bir değil ki hangi birine yanayım, neye ağlayayım?