Son Dakika

Depremin ekonomik etkileri ne olacak?

Abone Ol

Büyük bir deprem, ülkedeki makro ekonomi ile kamu maliyesini de etkiler. Türkiye’de meydana gelen depremler de, ülke ekonomisini önemli ölçüde etkilemiştir. Yaşanan son deprem felaketinin Türkiye ekonomisi üzerindeki etkilerini Ekonomist Yeşim Özsöz ile konuştuk

DİCLE KAVAK EKMEKCİ/ANKARA - Kahramanmaraş merkezli 7,7 ve 7,6 şiddetindeki iki depremin 10 ilde büyük yıkımlara neden olmasının ardından ekonomistler, yıkımın maliyeti, ekonomideki kırılganlıklar ve depremin ekonomiye etkileri konusunda görüşlerini paylaşmaya devam ediyor. Depremin makro ölçekteki etkileri, enflasyon, bütçe açıkları ve kamu maliyesindeki etkileri araştırma konusu oluyor. Ayrıca depremzedeler için yapılan “Türkiye Tek Yürek” kampanyası kapsamında, özel kurum ve kuruluşların yanı sıra, kamu kurumlarının da yaptığı yardımlar gündemde. Özel sektör ve varlıklı şahıslardan yardım kuruluşlarına yaptığı bağışların yanı sıra, kamu kurumlarının bağışları da ciddi ölçekle bir fon kaynağı yarattı. Bu kapsamda Merkez Bankası 30 milyar, Ziraat Bankası 20 milyar, Vakıfbank 12 milyar ve Halkbank 7 milyar toplam 69 milyar lira yardımda bulundu. Ekonomist Yeşim Özsöz, depremin ekonomik etkilerini değerlendirerek, deprem sonrası ekonomik bilançonun ağır olup olmadığı, kısa ve orta vadede depremin getireceği ekonomik sonuçlarla baş etmenin ipuçlarını ve depremin ekonomik etkileri için olası çözüm yollarını paylaştı. [caption id="attachment_266653" align="alignright" width="305"] Ekonomist Yeşim Özsöz[/caption] Özsöz: “Maddi kayıpların ana sebebi beşeri sermaye kaybı ve üretim sebepli kayıplar, dolaylı sebepleri ise bazı ürün talep miktarında azalış, vergi gelirlerinde gerileme, işsizlik, enflasyon ve bütçe açığı gibi unsurlardır” -Yaşadığımız depremin ekonomik sonuçları ne olacak? Depremin ekonomiyi nasıl etkileyeceğini düşünüyorsunuz? Ülkemizde daha önce yaşanan büyük depremlerin yol açtığı sonuçları incelediğimizde, büyük bir depremin ülkenin ekonomisine etkilerinin; toplam ve sektörel Gayri Safi Yurt İçi Hasıla (GSYİH), ekonomik büyüme ve gelişmedeki değişmeler, ödemeler dengesi problemleri, kamu harcamalarındaki artış ile gelen bütçe açığında artışlar, parasal rezervlerdeki azalma, borç dengesinin bozulması, ülke rezervlerinin azalması, işsizlik ve çok yoğun gözlemlenmemekle birlikte enflasyonu içerdiğini görüyoruz. Özellikle bir kıyas yapacak olursak, deprem bölgesinin tam anlamıyla bir sanayi bölgesi olmaması, ekonomik etkinin 1999 depremine kıyasla sınırlı olabileceğini de düşündürüyor. Yaşanan son depremin ardından bahsi geçen etkilerin çoğunu yavaş yavaş hissetmeye başladık. Son açıklanan verilere göre ihracat, geçtiğimiz yılın aynı ayına göre %6,4 azalışla 18,6 milyar dolar olarak duyuruldu. Bu beklenilen bir sonuçtu çünkü depremden etkilenen 10 il, Türkiye GSYİH'sının %9,3'ünü, ihracatın %8,5'ini ve aktif çalışanların %11,1'ini oluşturuyor. Özellikle Gaziantep, Hatay gibi şehirlerimizin yalnız ihracatımızdaki toplam ağırlıkları 2022 verilerine göre toplam ihracatın %5’ini kapsamaktaydı. Maddi kayıp yönünden tam bir inceleme yapacak olursak, Turkonfed, depremin maliyetinin 84.1 milyar dolar olacağını hesaplarken; IMF yetkilileri Gölcük depreminin altında bir maliyet hesapladı. JP Morgan’ın raporuna baktığımızda, fiziksel yapıların yıkımından kaynaklanan doğrudan maliyetlerin 25 milyar dolara ulaşabileceği belirtilmişti. Tüm bunların ana, direkt sebebi elbette beşeri sermaye kaybı ve üretim sebepli kayıplar, dolaylı sebepleri ise bazı ürün talep miktarında azalış, vergi gelirlerinde gerileme, işsizlik, enflasyon ve bütçe açığı gibi unsurlar olacaktır. Baktığımızda JP Morgan da, raporunda bu beklentilerle paralel olarak yılsonu enflasyon tahminini %43’den %45’e, bütçe açığı tahminini ise bu yıl GSYH’nin %3,5’undan %4,5’u olacak şekilde revize etmişti. Öte yandan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 7 Şubat’ta yaptığı basın toplantısında çeşitli kamu kurumlarına 100 milyar TL’nin aktarıldığı da dile getirilmişti. Etkilenen alanların yeniden inşasının büyük oranda kamu bütçesi tarafından finanse edilebileceğini, yılın üçüncü çeyreği itibarıyla %29,35 seviyesinde olan kamu borcunun artacağını buradan öngörebiliriz. -Bir ekonomist gözüyle depremin ekonomik etkileri için nasıl çözümler önerirsiniz? Böylesi ciddi bir hasardan söz ederken, borç seviyesinin çok yüksek olmaması ve özel sektör işbirliklerinin de devreye girmesi, hasarın getireceği yükün kaldırılabilir olmasını sağlamakta önemli rol oynayacaktır. Bu tarz işbirliklerinin oluşumuna yönelik ilgili teşvikler, içinde olduğumuz zor süreci atlatmamız yönünde bize destek verecektir. Diğer yandan, geçtiğimiz günlerde Reuters haber ajansı da depremin ekonomiye yansımasının özellikle yeniden inşa sürecine bağlı olduğunun altını çizdi. Aynı fikri paylaşıyorum, bu sürecin iyi yönetilerek en yüksek verimle faaliyetlerin sürdürülebilmesi üzerine gösterilen çaba, bu olumsuz ekonomik etkilerden olabildiğince hızlı kurtulabilmemize katkıda bulunacaktır. Tabii Uzun vadede uluslararası yardımların bu baskıyı azaltacak en önemli unsurlardan biri olduğunu da söylemeden geçmemek gerekiyor. Bu yardımlar, içinde olduğumuz dönemde arttığını gözlemlediğimiz TL üzerindeki baskıların hafiflemesinde de önemli rol oynayacaktır. Yine Reuters haber ajansı, bankacılar kaynaklı hazırladığı haberinde, TCMB’nin, depremlerdin ardından gelen iki haftada TL’nin sabit tutmak için rezervlerden 7 milyar dolar harcadığını belirtmişti. Bu elbette ciddi bir rakam. Özsöz: “Büyük bir depremin yol açtığı yıkımlar nedeniyle meydana gelen doğrudan zararların yanı sıra, dolaylı zararlar da göz önünde bulundurulmalıdır” -Kısa ve orta vadede ekonomik anlamda depremin etkileriyle nasıl baş edilebilir? Öncelikle adım adım ilerlemek önem taşıyor, bir anda her şeyi çözebilmemiz mümkün değil. Bu doğrultuda öncelikle kısa vadede meydana gelen can ve mal kaybı, yaralanmalar, alt yapı, haberleşme, ulaşım ve benzeri sistem hasarlarının üzerine gidilerek o tarafa maddi manevi destekle bulunulmalı. İkinci adımda, orta vadede meydana gelen iş gücü kaybı ve kira kayıplarına odaklanılarak bu kayıplar olabildiğince hızlı telafi edilmeli. Son adımdaysa, diğer bir deyişle uzun vadede, ihracat ve ithalat kayıpları ile birlikle enflasyonda meydana gelen artışların önlenmesi yönünde bir adım atılarak bir istikrar sağlanması hedeflenmelidir. Afetler ülkemizin ekonomi politikalarının uygulanmasını engelleyeceği gibi, ülke dışından alınan kaynaklar da Türkiye’nin ilave bir borç yükü altına girmesine neden olabilecektir. Tüm bu ihtimaller göz önünde bulundurularak dikkatli bir şekilde ilerleme kaydedilmesi ciddi bir önem taşıyor. Depremin ekonomik etkileriyle baş edebilmek istiyorsak eğer, bir şeyin daha altını çizmek gerekiyor. Büyük bir depremin yol açtığı yıkımlar nedeniyle meydana gelen direkt hasarlar, o depremin ekonomik boyutunu tam olarak yansıtmaz. Doğrudan zararların yanı sıra, dolaylı zararların da göz önünde bulundurulması ihmal edilmemelidir. Dolayısıyla kanaatimce, acele etmektense yavaş yavaş olup biteni gözlemlemekte, her adımda dönüp tarihte olan biteni inceleyip, ders çıkarmakta ve ilgili politikaları günümüz ekonomik koşullarını baz alarak uygulamaya koymakta fayda var. -Kamu kurumlarının topladığı bağış hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu bağışların verimli kullanılması için nasıl bir yol izlenmelidir? Bir depremin ardından, gerek duyulan en önemli kaynakların temin edilebilmesi için ilk adımda, gereken fonların hükümetlerden ya da bağış yapan kurumlardan toplanabilmesi gerekir. Devletler geleneksel olarak, bağışta bulunan önde gelen aktörlerden olmuştur. Tabii özellikle ülkemizde çeşitli sebeplerden ötürü son yıllarda vakıflar, özel sektör ve varlıklı şahıslardan yardım kuruluşlarına sağlanan bağışlar da ciddi ölçekle bir fon kaynağı yaratmıştır. Ben bu durumda şahsen bir problem görmüyorum. Yalnız altı çizilebilecek bir nokta var, yapılan araştırmaların çokça altını çizdiği üzere, bazı durumlarda, medyanın afet haberlerini nasıl işlediğine göre değişen biçimde toplanan malzeme yardımları gereğinden çok olabilmekte ve dolayısıyla yarar bir yana, zarar getirebilmektedir. Özellikle, bağışlardan gelen araç gereçler problem yaratabilmekte zira plansız şekilde büyük hacimde malzeme geldiğinde limanlarda ve gümrükte tıkanmalar meydana gelmektedir. Bu hiç istemediğimiz ve verimi düşüren bir durum. Dolayısıyla şu açıktır ki, acil yardım ve lojistik operasyonlarının performansı, başarısı ve verimliliği büyük oranda bu farklı aktörler arasındaki görev, bilgi ve kaynak paylaşımı ile faaliyetlerin eşgüdümü için etkin bir işbirliğine gereksinim duyulur. Finans kaynaklarının da envanter yönetimini zorlaştıran bir diğer etken olduğunu söylemek gerekir. İnsani yardım ve afet lojistik faaliyetlerinde arz ve talep ile ilgili öngörüsüzlük ve belirsizlik, ticari hayata nazaran, çok daha fazladır. Yardım kuruluşları çoğu kez parasal yardımları doğal olarak felaket meydana geldikten sonra edinir. Bu durum stok tutma ve envanter yönetimini maalesef zorlaştırır. Tüm bunlar demektir ki toplanılan bağışla birlikte bu etkenlere de dikkat çekilmelidir. Verimlilik, bu noktaların üzerine düşünerek ilgili problemlerin üstesinden gelmeye çabalamaktan geçer.