Demokratik toplum
Utku ŞENSOY
Utku ŞENSOY
Doktor adayı Elazığ Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi 2’nci sınıf öğrencisi Enes Kara’nın ailesinin zoruyla kaldığı cemaat evindeki baskıdan bunalıp ömrünün baharında yaşamına son vermesi, toplumda, sivil toplum örgütlerinde, sosyal medyada ağır bir travma ve infial yarattı. Zira cemaat yurtlarında yaşanan ve ört bas edilen benzer olaylar ilk değildi, ne de son olacağa benziyor. İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, "Enes i hapis edildiği umutsuzluğa kurban verdik" derken, CHP Grup Başkanvekili Engin Altay, Türkiye’de özel yurtlar ve cemaat yurtlarında yaşananların, kabul edilebilir sınırları zorladığını belirterek, “yangınını gördük, tacizini gördük, tecavüzünü gördük, intiharları gördük, cinayeti gördük. Devlet, devletse ki öyle olmalı ve öyle kalacak, bunlara göz yumamaz" dedi.
Tarikat ve tekkeler 1925'den beri kapatılmış olmasına rağmen, vakıf ve dernek adı altında arkadan dolanıp, "gayrı resmi" biçimde deyim yerindeyse "merdiven altı" faaliyetlerini sürdürebiliyor. Toplumun bir kesimi bunların tamamen kapatılıp tüm varlıklarının devlete devredilmesinden yana. DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan ise, kapatma ve yasaklamalara karşı olduğunu vurgulayarak, “Devletin görevi, gençlere kaliteli ve hesaplı yurt imkânı sunmaktır. İki lafın başında üniversite sayısını artırmakla övünen hükûmet, üniversiteler için yeterli yurt imkanını niçin hazırlamadığını da izah etmek zorundadır” diyor. AK Parti Grup Başkanvekili Cahit Özkan ise, tarikatların denetlenmesinin “demokratik toplumun dokusuna zarar verebileceğini” öne sürüp, “eğer siz bir denetleme yapıyoruz diyerek, insanların evleri ile ilgili araştırma yapacağız derseniz, bunun ucu nereye kadar varacaktır?” diye soruyor. “Bir velet öldü diye cemaatleri mi kapatacağız?” ya da, “Dış güçlerin ülke içerisindeki oyunları” şeklinde abesle iştigal türünden, talihsiz açıklamalara ise hiç girmeyelim.
Çağdaş hukuk devletinde en doğrusu, yasakçı zihniyet yerine, vakıf ve derneklerin devlet tarafından sıkı kontrol ve denetimlere tabi tutulup, yasadışı durumlarda hata yapanın kulağından tutulup bağımsız yargı önünde hesap vermesinin sağlanmasıdır. Her şeyden önce de ebeveynlerin eğitilerek bilinçlendirilmesi gerekir. İşin özü patates değil “insan yetiştirmek” olunca pek çok kriterin sorgulanıp uygun koşulların sağlanmış olması gerekmez mi? 3-5 çocuk yapmak işin en kolay kısmı, evlatlarını topluma kazandıracak anne babalar çocuk yetiştirebilecek eğitime sahip mi? Ekonomik koşulları buna uygun mu? Olayın devlet boyutuna gelecek olursak, günümüzün ağır ekonomik koşullarında çok çocuklu ailelerin evlatları nasıl yetiştirilip, karınları doyurulup, uygun eğitim ortamı sağlanacak? “Saldım çayıra Mevla’m kayıra” zihniyetiyle yetiştirilen yeni nesillerle mi çağ atlayıp Ay’a gideceğiz? Devletimizin gençlerine yeterli sayıda yurt açacak gücü var mı? Kaçak yurtlar hiçbir denetime tabi tutulmadan olup bitene göz yumulması kabul edilebilir mi? Tarikat yurtları Sayın Özkan in iddia ettiği gibi gerçekten de demokratik toplumun bir parçası mıdır?
Bu olayda bu yavrumuzun bir yardım isteği vardı ve bu görmezden gelindi, onun bireysel özgürlüğüne, yaşam hakkına saygı gösterilmedi. Oysa günümüzün gerçek demokratik toplumları, devletiyle, kurumlarıyla, iktidarıyla, muhalefetiyle, sivil toplum örgütleriyle toplumun her bir ferdinin özgürlüğünü, adaletini, huzurunu, güvenliğini, uygun barınma, yeme-içme, eğitim ve sağlık hizmetlerini “koşulsuz, karşılıksız” sağlamak için azami çaba gösterir. Zira onun öncelikli görevi budur! Devleti yöneten siyasi erk, gençleri itip kakmaktan, ne yapması, nasıl yaşaması gerektiğini dikte etmekten ne zaman vazgeçip onların yaşam biçimlerine ve tercihlerine saygı göstermesi gerektiğini kabul edecek?
***
GAZETECİYE ÖLÜM TEHDİDİ
Enes Kara’nın intihar olayını haberleştiren gazeteci Faik Akgün’ün başına gelenler ise en az bu elim olayın kendisi kadar vahim. Elazığ’daki yerel gazetenin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini yapan Akgün, yaptığı haberin ardından önce ölüm tehditleri almış, ardından görevine son verilmiş! Ömrünün sonuna kadar özgürlüğü, insan haklarını savunmaya devam edeceğini vurgulayan Akgün’ün sözleriyse takdire şayan; “Eğer bir 20 yaşındaki çocuk hayatının baharında toprağa giriyorsa kimse bizi ekmekle terbiye etmeye kalkmasın. Bunun bedeli ekmek de olsa, su da olsa, bunu yapacağız.”
Yurdumuzda güç bela ayakta durmaya çalışan yerel basının üstündeki “Demokles’in Kılıcının” ne denli keskin olduğunu bu olayda bir kez daha gördük. Tek gelir kalemi neredeyse kamu kurum ve kuruluşlarının abonelikleri ve verdikleri ilanlar olan yerel gazetelere son darbe, Haziran 2021’de çıkarılan “tasarruf tedbirleri genelgesiyle” vurulmuştu. Osmanlı İmparatorluğu’nun resmi yayın organı olan 1831’de yayımlanan Takvim-i Vekâyi ile başlayan, 1860’da bir Türk vatandaşının çıkardığı ilk özel Türkçe gazete Tercüman-ı Ahvâl ile devam eden süreçten buyana bu topraklarda gerçeklerin üzerine gitmek, kamu yararına yayın yapmak, hep sıkıntılı, sancılı olmuştur. Sabahattin Ali, Abdi İpekçi, Çetin Emeç, Uğur Mumcu, Onat Kutlar, Ahmet Taner Kışlalı, Hrant Dink ve bu yolda yaşamını yitiren daha nice değerlerimiz… Bakmayın siz 21’nci yüzyılda olduğumuza, günümüzde medyada, özellikle de Anadolu’nun dört bir yanındaki yerel basında tüm olumsuz koşullara rağmen, büyük bir özveriyle doğruları korkmadan, yılmadan, cesurca yazmaya devam edebilen, zülfüyare dokunup kalemini satmayıp halkın sesi olma mücadelesini sürdüren “Son Mohikanlara” selam olsun.
***
ÇİFTÇİ KARAMSAR
Elektrikten, mazota, gübreye kadar hemen her şeye gelen son zamlar zaten uzunca bir süredir enseyi karartmış olan çiftçimizin boynunu hepten büktü. Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, zamların ardından pek çok çiftçinin ekim yapamadığına dikkat çekti. Ekimin azalmasının, ya da eken çiftçinin tarlasına gübre atamamasının, sulama yapamamasının ne yazık ki bir bedeli olacak. Sürekli artan maliyetleri karşılayamayan çiftçimizin üretimden vazgeçmesi, fiyatların yükselmesi, üreticiyle birlikte tüketicinin de zarar görmesi, gıdaya ulaşımın çok daha zor olacağı anlamına geliyor. 2022’de üretim geçtiğimiz yıllardan daha sancılı olacak, çiftçimiz-üreticimiz sıkıntılıyken ucuz ekmek-gıda hayal, kentlerde yaşam ise çok zor olacak.