DEM Parti Grup Başkanvekili Gülüstan Kılıç Koçyiğit, Mardin, Batman ve Halfeti belediyelerine kayyum atanmasına tepki gösterdi. TBMM'de düzenlediği basın toplantısında, kayyum atamalarıyla halk iradesine darbe yapıldığını vurgulayan Koçyiğit, "Kürt kentlerine kayyum atandığında ses çıkarmayanlar, İstanbul Esenyurt’a atandığında şok oldular. Bugün zulümde ülkenin her yerinde eşitleniyoruz" dedi.
Kılıç Koçyiğit'in konuşmasından satır başları şöyle:
"Siyasi soykırım operasyonunun sekizinci yıl dönümünde Türkiye, yeni bir darbeye gözünü açmış oldu"
“Bugün 4 Kasım. Güne büyük bir hukuksuzlukla uyandık. 4 Kasım tarihinin ayrıca da bir özelliği var. 4 Kasım 2016’da HDP’ye büyük bir darbe gerçekleştirilmişti. Eş genel başkanları Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş ve birçok milletvekili eş zamanlı bir operasyonla gözaltına alınmış ve daha sonra da tutuklanmıştı. Bu siyasi soykırım operasyonunun sekizinci yıl dönümünde bugün bu sabah Türkiye yeni bir hukuksuzluğa, yeni bir darbeye, bir gözünü açmış oldu. Bu anlamıyla 4 Kasım tarihinin kayyum atama meselesinde seçilmesinin asla tesadüf olmadığını ifade etmek istiyoruz. Bu sabah Mardin Büyükşehir Belediyemiz, Batman İl belediyemiz ve Urfa’ya bağlı Halfeti Belediyemize kayyum atandığı bilgisini almış olduk. İçişleri Bakanlığı yine her zamanki gibi minareyi çalıp kılıfını hazırlamış. Ne diyor? Bizim belediye başkanlarımızın, eş başkanlarımızın aldıkları cezalar ve soruşturmalar gerekçesiyle belediyelere kayyum atandığını ifade ediyor. Talimatlı bir yargıyla ilerleyen bütün bu soruşturma ve koşuşturmaların, talimatlı yargıyla ilerleyen bütün bu mahkeme kararlarının sonucunda aslında gelip bu hukuksuzluğu yapıyorlar Önce kılıfı hazırlıyorlar. Sonra da minareyi çalıyorlar. Halkın iradesine darbe vuruyorlar.
"Bir kayyum kumpas üçgeni kurulmuş durumda. Türkiye, ‘Susurluk aklıyla’ karşı karşıya"
Bugün halkın iradesine yapılan darbenin, asıl meselesi, asıl özü, asıl gerçeği nedir? Bu ülkenin bir bölümünde, bölgede Kürt halkının en temel hakkı olan seçilme hakkının yok sayılmasıdır. Kürt halkının yurttaş olarak görülmemesidir. Kürt halkının kendi kendini yönetmesinin engellenmesidir. ‘Sen belediye başkanı seçemezsin. Sen belediye başkanı olamazsın. Sen il meclisi üyesi olamazsın. Sen aslında halk değilsin. Sen yurttaş değilsin’ sözünü bugün bu kayyum uygulamalarıyla bize söyleyen bir siyasi akılla, bir siyasi anlayışla karşı karşıyayız. AKP çokça şunu söylüyordu. ‘Biz siyasi darbelere karşıyız. Biz darbeye direndik. Biz darbelerin mağduru bir iktidarız diyorlardı. Oysaki bugün AKP-MHP iktidarı bizzat darbeci bir iktidardır. Bizzat halkın iradesine darbe yapan, demokrasiye darbe yapan, demokrasiyi, anayasayı askıya alan bir iktidardır. Bütün bu darbeleri kumpas yöntemleriyle yaptığını da özel olarak vurgulamamız gerekiyor. Bugün yargı, emniyet, siyaset, kayyum atamak için iş birliği yapmış durumdadır. Bir kayyum kumpas üçgeni kurulmuş durumda. Türkiye bugün 21. yüzyılda 2024 yılında bir Susurluk aklıyla karşı karşıyadır.
"Bugüne kadar 149 belediyeye kayyum atanmış durumda. Ahmet Türk'ün yerine üçüncü defa kayyum atanıyor"
Bu irade gasbı, bu hukuksuzluklar sadece bugünle sınırlı değil. Sadece üç belediyemizde ve daha önce kayyum atanan Hakkari'de ve geçen hafta kayyum atanan Esenyurt’la sınırlı değil. Bugüne kadar 149 belediyeye kayyum atanmış durumda. Mardin Belediyesi'ne, Ahmet Türk'ün yerine üçüncü defa kayyum atanıyor. Batman Belediyesi'ne üçüncü defa kayyum atanıyor. Bu kadar çok kayyumu yöntem olarak belirleyen iktidar her seferinde sandığı kurduğunda, her seferinde önümüze adaylarını çıkardığında bir başarı elde edebiliyor mu? Hayır, bir başarı elde edemiyor. Mardin Belediye Başkanımız yüzde 57,4 ile ve büyük bir zafer elde etti. Batman Belediye Başkanımız, yüzde 64,52 gibi bir oy oranıyla seçildi. O kentlerde yönetime geldiler. Tam da rahatsız olunan budur. Bütün bu sistematik kayyum uygulamasına karşı halkın bu kayyum rejimine karşı demokratik tutumu, demokratik direnişi hukuktan yana olan tutumudur. Bu tutumdan rahatsız olan bir iktidar olduğunu açık ve net bir şekilde görüyoruz.
"Kayyum rejimi aslında adı konulmamış bir OHAL uygulaması"
Bu kayyum rejimi aslında adı konulmamış bir OHAL uygulamasıdır. Bu aslında Kürtlere yönelik istisna hukukunun devam ettiğini, istisna hukukunun süreklileştirilmek istendiğini Türkiye halklarına da bizlere de gösteriyor. Ama bugün yeni bir yol ayrımında olduğumuzu da görüyoruz. İstisna hukukunun sadece bölgeyle sınırlı kalmadığını, bugün genelleştiğini, yaygınlaştığını ve bütün Türkiye'yi kuşattığını, bütün Türkiye'deki demokrasiye kastettiğini de hep beraber Esenyurt örneğinde de gördük. O anlamıyla bölgede olanın bölgeyle sınırlı kalmadığının altını çizmemiz gerekiyor. Birilerinin çıkıp yaptığı “Ya bu kayyum uygulamalarını bölgeyle sınırlı tutalım’ anlayışının da tam bir bölücülük olduğunu, buradan Türkiye'nin gidebileceği bir yolun olmadığını, aksine bölgede de yapılsa, Mardin'de de yapılsa bu kayyum uygulamasına karşı çıkmak gerektiğini, Trabzon'da da olsa karşı çıkmak gerektiğini ve bu meseleye demokrasi penceresinden bakmak gerekiyor. Bizim belediyelerimizin hedef olmasını hiç kimse sadece Kürtlere yönelik bir hamle olarak algılamamalıdır. Bu Türkiye halklarının umudunu kırmaya, Türkiye'deki yükselen demokrasi mücadelesinin önünü kesmeye, Türkiye'deki halkların bir arada yaşama iradesini baltalamaya dönük bir yaklaşımdır ve bunun adım adım örüldüğünü hep beraber görüyoruz.
"Bizi siyaseten bertaraf ederek kendileri açısından istedikleri o rejimi kurmak istiyorlar"
Biz olmasak, biz direnmesek, 2016’dan beri bu zulme karşı ses çıkarmasak, bugün AKP çoktan kendi faşist rejimini tahkim etmişti. Bugün kendileri için çoktan dikensiz bir gül bahçesi inşa etmişlerdi. Ama biz Meclis’ten sokağa kadar ülkenin dört bir yanında her türlü zulme, hukuksuzluğa karşı her türlü irade gasbına karşı söz söylediğimiz, itiraz ettiğimiz için bugün halihazırda AKP istediği düzeni kuramıyor. İstediği düzeni, rejimi gerçekleştiremedi. O nedenle de yeniden bir saldırı dalgası başlattılar. Bizi siyaseten bertaraf ederek kendileri açısından istedikleri o rejimi kurmak istiyorlar. Kürt kentlerine kayyum atandığında ses çıkarmayanlar, İstanbul Esenyurt’a atandığında şok oldular. Oysaki biz 2016’da Van’a, Diyarbakır’a, Mardin'e kayyum atandığında şunu açık ve net söyledik. ‘Bugün Diyarbakır, Van halkının iradesine el konuluyorsa bu yarın İzmir, Adana, Mersin halkının iradesine el konulacağının resmidir’ dedik. Ne yazık ki tarih bizi haklı çıkardı. Keşke haklı çıkmasaydık. Keşke yanılsaydık. Ama ne yazık ki ülkenin en doğusundan ülkenin en batısına zulümde eşitleniyoruz. Haksızlıklarda, hukuksuzlukta, demokrasinin gasp edilmesinde eşitleniyoruz. Bugün buna karşı yan yana durmak ve söz söylemek zamanıdır.
"AKP iktidarı bütün duvarlara, ülkenin dört bir yanına ‘Egemenlik kayıtsız, şartsız kayyumundur’ diye yazsın"
Kendi iktidar yürüyüşleri için ülkeyi bir kayyum ülkesine çevirdiler. Arkamızda ne yazıyor? ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ değil mi? Meclis’in duvarında bu yazıyor. Yazsınlar, değiştirsinler. AKP iktidarı bütün duvarlara, ülkenin dört bir yanına ‘Egemenlik kayıtsız, şartsız kayyumundur’ diye yazsın. Çünkü demokrasinin en asgari ölçüsünü bile tanımayan, en asgari demokrasi standardına uymayan, halkın iradesine saygı duymayan bir anlayış bugün ülkeyi tam bir karanlığa götürüyor. Ahmet Türk'ün aldığı cezaları alt alta sıralamışlar. Bir hafta önce Ahmet Türk, Şenyaşar ve Yıldız aileleri arasındaki barışı sağlayan Ahmet Türk değil midir? Yan yana Cumhurbaşkanı yardımcısıyla aynı karede oturan Ahmet Türk değil midir? Bir hafta önce barışı sağlayan Ahmet Türk bir hafta sonra terörist mi oldu? Bu soruyu bütün Türkiye kamuoyuna sormak istiyoruz.
"Bugün bu zulme direnmezsek ülkenin büyük bir kaosa sürükleneceğini biliyoruz"
Bugün hep beraber direnme günüdür. Türkiye'nin en batısından en doğusuna kadar bütün siyasi partiler, demokratik kitle örgütleri, sivil toplum kuruluşları, kadın örgütleri, hukuk örgütleri ile beraber bu ülkede haktan, hukuktan, demokrasiden, vicdandan yana, söz kuran herkesin yan yana gelmesi gerekiyor. Bu zulme karşı birleşmemiz gerekiyor. Bu zulme karşı omuz omuza direnmemiz gerekiyor. Çünkü ileride bugün bu zulme direnmezsek ülkenin büyük bir kaosa sürükleneceğini, büyük bir çıkmaza gireceğini, demokrasi adına bu ülkede hiçbir şeyin kalmayacağını çok iyi biliyoruz. Onun için bugün demokrasi için mücadele etmek, dinen söyleyelim farzdır, siyaseten sorumluluktur. Hukuken haktır. Toplumsal olarak da meşrudur. Bu meşruluktan kaynaklı olarak da anayasal demokratik barışçıl mücadele hattını bütün Türkiye halklarının büyütmesi çağrısını buradan yapıyoruz."