Dayanışma zamanı-1
Utku ŞENSOY [caption id="attachment_264776" align="alignnone" width="700"]
Utku ŞENSOY
[caption id="attachment_264776" align="alignnone" width="700"] Fay hattındaki kentlerimiz[/caption]
[caption id="attachment_264775" align="alignright" width="438"] 10 ilimiz felaketi yaşadı[/caption]
Büyük bir felaket, olağanüstü bir facia yaşadık ulusça. Yüzbinlerce insanımızın dünyası başlarına yıkıldı. Anasının, babasının, eşinin, evladının, kardeşinin enkaz altında kaldığına mı yansın, evini, işini yitirdiğine mi? Tarifi imkansız acılar yaşıyor milyonlarca insanımız. Depremzedelerin sözleri hala kulaklarımızda çınlıyor; “Cehennemi yaşadık!” On binlerce canımızı yitirdik, yüz binden fazla insanımız yaralandı, yaşama tutunan milyonlarca yurttaşımız evini yurdunu işini kaybetti, yaşamları alt üst oldu…
Bosna’dan Irak’a, Afganistan’a kadar TRT muhabiri olarak görev aldığımız 3 büyük savaş ortamlarında çok acı, dudak ısırtan, iç burkan sahnelere tanık olduk. Ancak oralarda gördüklerimiz, Kahramanmaraş depremiyle, 17 Ağustos Gölcük ve 12 Kasım Düzce depremlerinde tanık olduklarımızın yanında hafif kalır. Özellikle Kahramanmaraş’ta peş peşe yaşadığımız 7,8 ve 7,6’lık depremlerde ortaya çıkan tablo, ekranlardan görebildiğimiz kadarıyla yaşadıklarımın hepsinden çok daha ağır ve yıkıcıydı. Tahribatın boyutlarını anlatmaya sözler yetmez. Uzmanlar, bu denli ağır bir yıkımın ancak 500 atom bombasıyla olabileceğine vurgu yapıyor!
Peki bu ilk miydi? Değil! Sonuncusu mu olacak? Tabii ki de değil! Son iki asırdan bu yana Anadolu’muz yedinin üzerinde 13 büyük deprem yaşamış. 1939’da 33 bin insanımızı yitirdiğimiz Erzincan depremi ile birlikte yaşanan en büyük felakettir Kahramanmaraş depremi. 10 ili kapsayan 330 kilometrelik fay hattı boyunca üçü büyük ardından yüzlerce artçıyla, arkası kesilmeyen sıra dışı bir felaket yaşadık. 1714 de bu bölgede büyük bir deprem yaşanmış, 6 Şubat bunun kopyası şeklinde gerçekleşmiş. Bilim insanları uyarmıştı, “Arap levhasının, Adana ve Anadolu levhalarının kesiştiği bu kavşakta hemen hemen her 250 yılda bir muazzam bir deprem yaşanıyor.” Bu son yaşadığımız muhtemelen en güçlülerinden biri.
Türkiye'de Kuzey Anadolu Fay Hattı, Doğu Anadolu Hattı ve Batı Anadolu fay hattı olmak üzere toplamda 3 büyük fay hattı bulunuyor. 31 ilimiz birinci, 27 ilimiz de ikinci dereceden olmak üzere toplam 58 ilimiz kritik bölgede yer alıyor. Karaman dışında kalan tüm illerimiz de üçüncü derecede riskli bölgede. Demek ki yurdumuzun tamamı deprem riski taşıyor ve bilim insanlarına kulak asmazsak, onunla yaşamasını öğrenemezsek daha çok canlar yitirmeye, felaketler görmeye devam edeceğiz.
Peki biz bu felaketten ne anlayacağız? nasıl bir çıkarım yapmak durumundayız? Onlarca eleştirel sorular havalarda uçuşurken, Celal ŞENGÖR hocanın, Fox TV’de Selçuk TEPELİ ile yaptığı deprem özel programında söylediği şu çarpıcı sözlerin bu tür sorulara verilecek en doğru yanıt olduğunu düşünüyoruz; “Tabiatın dilini bilmezseniz, onu yanlış anlarsanız, başınızı belaya sokarsınız. Tabiatın tek dili bilimdir, ona alternatif sunmayın.”
Tamam zaman birlik ve beraberlik zamanı, Doğudan Batıya, Kuzeyden Güneye elbirliği ile yaraları sarıp, enkazı temizleyip yeniden ayağa kalkma zamanı. Ancak diğer yanda nerede hata yaptık, neden bunu yaşadık sorusunu 23 yıllık gecikmeyle de olsa sorma zamanı gelmedi mi? 31 vilayetimizin birinci derecede deprem kuşağında olduğu ülkemizin bu bölgelerinde artık deprem izolatörlü yapılara, çelik konstrüksiyona ve yatay yapılaşmalı, en çok 3-4 katlı, geniş yolların, yeşil alanların ve toplanma alanlarının olduğu modern kentlere geçme zamanı değil mi? Ulusal seferberlik ilan edilip, İstanbul, İzmir’den Elazığ’a, Erzincan, Kahraman Maraş’tan Hatay'a kadar Kuzey Anadolu ve Doğu Anadolu fay hattındaki bölgelerimizde rantın her türünün önünün kesilip, saçak yüksekliği 9 buçuk metrenin üzerindeki binaların yıkılıp, en çok 3-4 katli yapılardan oluşan güvenli yerleşim yerleri kurma zamanı değil mi? İnsanca yaşamayı hak etmiyor muyuz?
Aslında yaşadığımız olay görebilenler için çok net. Önce doğadan, sonra bilimden ders almalıyız. Doğaya meydan okunmaz, ondan daha güçlü olamayacağımızı daha kaç deprem, sel, maden felaketiyle anlayacağız? Yeterli zemin etüdü yapılmadan yumuşak zeminli ovaya çok katlı yapılar yapmaya devam edersek daha çok ahlar vahlar çekeriz. 20 milyon konutun bulunduğu yurdumuzda yapıların üçte ikisi çürük! Bin yıldır yaşadığımız toprakların gereklerine uygun ve kendi yaşamını güvenle sürdürebilecek nitelikte kentler, konutlar yapabilmek bu kadar zor mu?
*Kural tanımazlığımızın, rant düşkünlüğümüzün, benden sonra tufan bencilliği içinde köşe dönme hırsıyla kendi kuyumuzu kazdığımızın ağır resmidir bu yıkım!
*Önce benim cebim sonra ülke, önce kişisel çıkarlarım sonra başkaları diyen ben merkezli açgözlü, bencil, hastalıklı düşüncenin sonucudur bu yıkım!
*Önce benim partim, benim liderim, benim şeyhim, benim tarikatım, benim cemaatim, benim derneğim, benim takımım, benim ailem, sülalem, benim, benim, benim... Sayın sayabildiğiniz kadar! Ben merkezli egoist yaşamın sonucudur bu yıkım!
*İnsanlarımızın büyük kısmı çaresizken, insanlıktan nasibini alamamışların, aç gözlülerin canım ülkemizi getirdiği durumdur bu yıkım!
*İnsan odaklı, can odaklı değil, mal odaklı yaşamın sonucudur bu yıkım!
Her şeye rağmen, zaman birleşip tek vücut olup bu yıkımın üstesinden gelme, birlik olma zamanıdır, depremzede kardeşlerimize el uzatma zamanıdır. Bu felaketin de üstesinden elbirliğiyle bir şekilde geleceğimize olan inancımız tamdır. Yurttaşların başı sağ olsun, geçmiş olsun Türkiyem.