Haber: Ahmet Çağatay Bayraktar 

Yakın geçmişe kadar sadece televizyonda gördüğümüz küresel ısınmanın etkileri yavaş yavaş Türkiye’de de kendini hissettirmeye başladı. Kutup bölgelerinde buzul arayan penguenlerin yaşadıklarıyla sınırlı sanılan bu değişim Hakkari’de yüzyıllardır mevcut olan dağ buzullarının erimesine, sulamada kullanılan göllerin kurumasına, şehirlerin susuz kalmasına neden oluyor. Giderek yaklaşan bu tehlikeye karşı da bilim dünyası harekete geçti, farklı alanlarda küresel ısınmanın etkisini araştırmaya başladı. İçerdiği su kaynakları ve nehirlerle yeryüzünün temiz su kaynaklarının yüzde 80’ini karşılayan dağlık alanlar, hassas yaşam ortamlarına sahip ve nesli tehlike altında olan türler için de sığınak niteliğinde. TÜBİTAK-1001 programı kapsamında “Türkiye'nin dağ ekosistemi ekolojik koşulları, arazi kullanımı/arazi örtüsü değişimlerinin izlenmesi ve iklim değişikliği uyum kapasitelerinin analizine yönelik uzaktan algılama tabanlı bir algoritmanın geliştirilmesi" çalışma ile Türkiye’de 2000-2022 yılları arasında Türkiye’nin dağlarındaki ekosistemi inceleyen araştırma grubu içerisinde yer alan Bartın Üniversitesi Orman Fakültesi Orman Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ayhan Ateşoğlu Türkiye’yi bekleyen iklim krizini 24 Saat’e anlattı.

Prof. Dr. Ayhan Ateşoğlu

İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa’dan Prof. Dr. Yusuf Serengil ve Bartın Üniversitesi’nden Dr. Öğr. Üyesi Hüseyin Şensoy’un da yer aldığı araştırma sonucu inceledikleri 22 yıl içerisinde dağlık alan ekosistemlerinde durumun iç açıcı olmadığını söyleyen Prof. Dr. Ayhan Ateşoğlu araştırmanın başlangıç noktasını şu sözlerle açıkladı: “2015 yılında Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütünün oluşturduğu bir araştırma grubuyla eğitime katıldık. Bu eğitimde arazi izleme ve özellikle iklim değişimine yönelik arazi izleme ve çalışmasının nasıl olacağını öğrendik. Eğitim sonucunda bu öğrendiklerimizi Türkiye çağında nasıl uygulayabileceğimiz üzerine düşündük. 2016 yılında da Tarım ve Orman Bakanlığı Çölleşme ve Erozyonla Mücadele Müdürlüğü ve üniversitemiz iş birliğinde bir proje tasarladık. Dağların ekosistemdeki önemini bilsek de bu konudaki çalışmaların oldukça yetersiz olduğunu görmüştük. Biz de bu eksikliği gidermek adına TÜBİTAK nezdinde dağ ekosistemlerinin ekolojik koşulları, alan kullanım şekilleri ve en önemlisi iklim değişikliğinin yansımalarını içeren bir proje hazırladık. 2020 yılında kabul gören projeyi yaklaşık iki buçuk yılda tamamladık.”

İklim değişimi de incelendi

Her dağın kendine özgü bir ekosistemi olduğunu söyleyen Ateşoğlu, “İçme suyundan farklı bitkileri barındırmasına dağlar insanlığa oldukça geniş yelpazede olanaklar sunuyor. Özellikle dağ ekosistemlerini incelememizin temel nedeni de bu. Giderek artan dünya nüfusuna paralel olarak artan ihtiyaçlar dağları tehdit ediyor. Ve biz bu durumu sürdürülebilir bir şekilde nasıl uyumlu hale getirebiliriz sorusunun yanıtını aradık. Bu kapsamda da Türkiye’de 300 metre ve daha yüksek olan dağları inceledik. Bu da Türkiye’nin yüzde 78’ini kapsayan, ülke genelinde 30 bin noktaya yayılan bir çalışma demek. Dünyada kabul görmüş uzaktan kontrol sistemini bunu çalışmada hayata geçirdik. Ve özellikle arazi örtüsü ve kullanımına odaklandık. Yani arazilerin ormandan tarıma mı, yoksa yerleşime mi açıldığına dair incelemede bulunduk Aynı zamanda gerçekleşen değişimlerin araziye olan etkisini de yorumlayarak araştırmada yer verdik. Bu değişim arazinin bozulmasına mı neden olmuş yoksa iyileşmesine mi yol açmış sorusunun yanıtını aradık. Ekolojik parametreler olarak adlandırdığımız, sıcaklık, yağış, nem ve buharlaşma ile kaybedilen su miktarı gibi birçok etkeni de göz önünde bulundurduk. Bu sayede yüzeyde gerçekleşen değişimle iklimdeki değişimi de incelemiş olduk” dedi.

Muğla'da 3.9 büyüklüğünde deprem! Muğla'da 3.9 büyüklüğünde deprem!

Arazi yapısının en çok bozulduğu bölge İç ve Doğu Anadolu olarak tespit edildi.

 Son 22 yılda dağlara insan müdahalesi arttı

Araştırmaya dair sonuçları paylaşan Ateşoğlu, ormanlık alanların sayısındaki artışa dikkat çekerek diğer araştırma bulgularını anlattı: “Yapılan ağaçlandırma çalışmalarının başarılı olduğunun göstergesi olarak ormanlık alanlardaki artışı gözlemledik. Tarım alanlarında ise kısmi bir azalma var. Bu azalış kritik derece olmasa da gelecekte gıda güvenliği ve arzının önemli olduğunu göz önünde bulundurursak önemli bir uyaran. Kırsal kalkınma aslında “dağlık” olmanın sonuçlarını dikkate alan bir mekanizma olmalıdır. İklim değişikliği bu perspektifi güçlendirmektedir çünkü teorik olarak dağlık alanlar alçak düzlüklere kıyasla iklim değişikliğinin etkilerine yukarıda açıklanan sebeplerden dolayı daha duyarlıdır. Dahası dağlık alanların yanlış yönetimi aşağı havza kesiminde sedimentasyon, çamur akıntısı, taşkın ve su sıkıntısı olarak ortaya çıkıyor. Proje sonuçları kapsamında belki de öne çıkan en kritik nokta dağlık alanlardan iyi sinyaller alınmadığıdır. Görünüşe göre hem iklim değişikliği kaynaklı etkiler hem de başta arazi kullanım değişikliği olmak üzere dağlık alan yönetimi 2000-2022 döneminde iyiye gitmemiştir. Bu durumun etkilerini ve yansımalarını önümüzdeki on yıllarda görebiliriz zira dağlık alanlarda artan su noksanı er geç şehirlerimizde su sıkıntısı olarak kendini gösterecektir. Dolayısıyla, iklim değişikliğine uyum kavramı ve kapsamında yukarı havza kesimini oluşturan dağlık alanlar ve yönetimleri dikkate alınmalı.” Ormanlık alanlarındaki artışın tek başına yeterli olmadığını kaydeden Ateşoğlu, “2000-2022 döneminde net orman alanı artmış olsa da arazi kullanım değişiklikleri yerleşimler yol ve diğer alt yapı çalışmaları, madencilik faaliyetleri de dahil olmak üzere genişlemiş olması insan müdahalesinin dağ ekosistemini olumsuz yönde doğrudan etkiliyor. Diğer etken ise yaşanan sıcaklık artışı. Dağlık alanların toprak kalınlığı fazla olmadığı için su tutma kapasitesi ve verimliliği sınırlıdır. Bu da dağ ekosistemlerini daha hassas kılıyor” şeklinde konuştu.  

Araştırmada özellikle Doğu Anadolu ve Karadeniz'de yaşanan su kıtlığı tespit edildi.

Karadeniz'de bile su kıtlığı var

Peki karşılaştırma yapıldığında dağ ekolojisinin en fazla bozulduğu bölge hangisi? Ateşoğlu şu şekilde yanıtladı: “İç ve Doğu Anadolu’da bu bozulmanın sık olduğunu söylemek mümkün. Bunda sıcaklık artışının da etkisi olduğunu belirtmeliyim. Su kıtlığı noktasında da aynı bölgelerde sorunlar görüyoruz. Özellikle Artvin-Borçka çevresi, Kars, Iğdır, Ağrı kesiminde üst düzey su kıtlığı yaşanıyor. Gümüşhane Erzincan sınır bölgesinde yer yer, Samsun-Amasra-Tokat bölgesinde ince bir hat şeklinde ve Zonguldak-Bartın’da yüksek seviyede su kıtlığı gözlemledik. Bu durum da artış eğiliminde.” Araştırma sonucunda İç ve Doğu Anadolu bölgelerindeki kuraklık riskine dikkat çeken Ateşoğlu, var olan arazilerin de verimli kullanılması gerektiğinin altını çizdi. Türkiye’nin yeterli oranda tarım, mera ve orman alanının bulunduğunu söyleyen Ateşoğlu önemli olanın bu alanların verimli kullanılması olduğunu ekledi.

Editör: Anadolu Ajansı