“Cumhuriyetin 100. Yılında Medyada Sendikalaşma: Sputnik Greviyle Dayanışma” söyleşisi yapıldı
Naz Akman/ANKARA
Gazeteciler Cemiyeti tarafından Avrupa Birliği (AB) desteğiyle yürütülen Demokrasi için Medya/Medya için Demokrasi (M4D) Projesi kapsamında düzenlenen Basınevi Perşembe söyleşileri devam ediyor. Basın iş hukuku uzmanı Avukat Meliha Selvi, Basınevi’nde gerçekleştirilen Cumhuriyetin 100. Yılında Medyada Sendikalaşma: Sputnik greviyle dayanışma” başlıklı söyleşinin bu haftaki konuğu oldu. Gazeteci Yıldız Yazıcıoğlu’nun modere ettiği söyleşide Selvi ile Sputnik grevinde 44 günü geride bırakan gazeteciler medyada sendikal örgütlenmenin önemini ve grev deneyimlerini anlattılar. Selvi, 100’üncü yılına girmeye hazırlanan Türkiye’de sendikalaşma süreci ve Sputnik’te 40 günü aşkın süredir devam eden grevi yasal boyutuyla masaya yatırırken, Sputnik çalışanlarından Emre Köse’de aylardır devam eden müzakereleri ve grev sürecinde gazetecilerin yaşadığı zorlukları anlattı.
[caption id="attachment_451821" align="alignright" width="475"] Gazeteciler Cemiyeti Başkan Yardımcısı ve M4D Proje Direktörü Yusuf Kanlı[/caption]
Kanlı, “Türkiye’nin bütünlüklü bir basın yasasına ihtiyacı vardır”
Söyleşinin açılış konuşmasını yapan Gazeteciler Cemiyeti Başkan Yardımcısı ve M4D Proje Direktörü Yusuf Kanlı, medyada birincil ve temel sorunun örgütlenme ve dayanışma eksikliği olduğunu ifade ederek, “Örgütlenme sorunu, sektörün en önemli birincil ve temel sorunudur. Cemiyetlere, derneklere, sendikalara üye olmuyoruz. Daha sonra tekil bir şekilde sorunlarımızı çözmeye çalışıyoruz. Türkiye’nin bütünlüklü bir basın yasasına ihtiyacı vardır, bu yasanın içinde sendikal üyelik şart olarak konulmalıdır. Nasıl ki işçi sosyal güvencesi olmadan çalışmıyorsa sendikal hak da gazeteciliğin şartı olmalıdır. Sendikal hak özgür basının da şartıdır. Ancak gazeteciler güçlü şekilde birlikteyse haklarını savunabilirler. Sendikal hak gazeteciliğin temeli olmalıdır” dedi.
[caption id="attachment_451819" align="alignright" width="445"] Gazeteci Yıldız Yazıcıoğlu[/caption]
Yazıcıoğlu, “Sendikanın mücadelesini gölgeleyen tutumu gazeteci olarak kabul etmiyorum”
Söyleşinin moderatörü Yazıcıoğlu, Gazeteciler Cemiyeti’nin grevin ilk gününden itibaren Sputnik çalışanlarıyla dayanışma içinde olduğunu anımsatarak, Cemiyetin söz konusu dayanışma tutumunun bazı yayın organlarında çarpıtılarak işlendiğine değinerek, “Söyleşi konularına veya konuklarına hiçbir dış ülke veya dış kaynaklar karar vermiyor, Cemiyet olarak karar veriyoruz. Sputnik grevine Cemiyet olarak destek verdik, burada bir AB etkisi yoktur. Dolayısıyla Rusya karşıtı olarak AB tarafından desteklenerek bu işleri yapmıyoruz. Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) da daha önce üyelerin haklarını korumak için İngiltere, Fransa, İspanya gibi ülkelerle mücadele etti. Sendikanın mücadelesini gölgeleyen tutumu gazeteci olarak kabul etmiyorum” diye konuştu.
[caption id="attachment_451816" align="alignright" width="460"] Basın iş hukuku uzmanı Avukat Meliha Selvi[/caption]
Selvi, “Sendikasızlaşma had safhaya ulaştı”
1952 yılında İstanbul Gazeteciler Sendikası olarak yola çıkan ancak 1963 yılından bu yana Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) olarak bilinen sendikanın onlarca işyerinde yüzlerce üyesinin ekonomik ve sosyal haklarını savunduğunu ifade eden Basın iş hukuku uzmanı Avukat Meliha Selvi, 30 yılı aşkın süredir sendika aracılığıyla Türkiye’deki basın davalarını yakından takip ettiğini belirterek konuşmasına başladı. 29 Ekim’de Cumhuriyet yolunda 100’üncü yılına girecek olan Türkiye’nin söz konusu süre zarfında sendikalaşma yolunda yaşadığı süreci değerlendiren Selvi, “1960’lı yıllarda hem Türkiye hem de tüm dünyada yükselen işçi haklarıyla birlikte TGS’nin ülkedeki tüm gazetelerde Toplu İş Sözleşmeleri’nin (TİS) olduğunu görüyoruz, tüm yayımlarda gazeteciler sendikalı örgütlü ve çeşitli kazanımlarla mesleğini sürdürüyordu. Basın Kanunu’nu okuyunca gazetecilerin haklarının ne kadar geride olduğunu ancak gazetecilerin bunun çok ilerisinde hakları yaşadığını fark etmiştim. Bunun nedeni TİS idi. Zaman içinde medya sahiplik yapısının değişmesi, basında tekelleşmelerin artmasıyla sendika karşıtlığı davranışlar da yükseldi. Baskılarla beraber sendikasızlaşma had safhaya ulaştı. Türkiye Cumhuriyeti, anayasada sosyal, ekonomik bir devlet olduğunu deklere eden bir devlet, bu da çalışanların sosyal, ekonomik hayatlarını güvende tutma konusunda çalışması gerektiği anlamına geliyor. Ancak Türkiye Cumhuriyeti eşitliği asgari ücretle sağladı. Yerelde veya ulusalda büyükşehirlerde gazeteciler asgari ücret koşullarında yaşamak zorunda kalıyor, bu gazetecilerin hayatlarında ağır bir gerilemeye neden oldu” değerlendirmesinde bulundu.
Sputnik’te yaşanan sadece bir grev değil!
TGS’nin aktif olarak 18 TİS ile halen devam eden müzakerelerle medyada sendikalaşarak sözleşme aracılığıyla çalışanların haklarını korumaya çalıştığını belirten Selvi, son olarak Sputnik ile müzakere sürecinin işverenin masadan kalkması, anayasayı ihlal ederek grev kararının duyurulmasıyla beraber sendikalı 34 çalışanını işten çıkarıp yerine personel alımı yapmasını hukuki açıdan değerlendirdi. Selvi, söz konusu sürecin, Türkiye’nin egemenlik hakkı ihlali olarak değerlendirilebileceğini ifade ederek, “Sputnik’te yaşanan sadece bir grev değil veya asıl yaşanan işçi haklarındaki gerileme değil, bir yabancı ülkenin Türkiye’de anayasayı ihlal etmesidir. Türkiye ikinci yüzyılına girerken bir başka ülkenin Türkiye Cumhuriyeti devleti sınırları içinde anayasayı ihlal ettiği bir ortamda giriyor. Egemenliği korumak TGS’nin görevi değil, TGS’nin görevi üyelerinin haklarını korumak ve iyileştirmektir. Türkiye Cumhuriyeti devletini korumak, devletin görevidir. Çalışanların sosyal, ekonomik haklarını yükseltmek devletin göreviyken bunun için çabalayan sendikaların örgütlenmeleri konusunda gerekli destekleyici uygulamaların içinde yer alınmıyor. Ülkenin yönetimindeki tekelleşmede de sorun var, yargı yürütme yasama ve dördüncü kuvvet basın vardı, yargı, yürütme, yasama neredeyse tekel olunca basının dördüncü kuvvet olma gücü de zayıfladı. Egemenlik hakkı ihlali konusunda dikkatlerin buraya verilmesi ve yetkililerin bu egemenlik sorununu idrak edip ele almasını umut ediyoruz. Çünkü Türkiye’de bu kadar ağır bir ihlal hiçbir işveren tarafından uygulamaya konmaya cüret edilmedi. TİS görüşmeleri devam ederken hiçbir işveren sendikalı çalışanlarını işten atmaya cüret edememiştir. Rusya devleti Sputnik vasıtasıyla Türkiye’de anayasayı ihlal ediyor” dedi.
44 günü deviren grev sürecinde ve aylarca devam eden TİS müzakerelerinde Sputnik yönetimiyle yaşanan hak ihlallerini başta yargı olmak üzere, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, İletişim Başkanlığı, Radyo, Televizyon Üst Kurulu’na taşıdıklarını belirten Selvi, işverenin bu süre zarfından pek çok alanda ihlallere imza attığını anlattı.
“Bu grev, grev kırıcıların gürültüsüyle bağlamından tamamen koptu”
Selvi, TGS’nin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın yetkilendirmesiyle Sputnik işletmesiyle yasal yollarla masaya oturduğunu anımsatarak, “Tam 10 kez masaya oturduk, afaki hiçbir talebimiz yoktu. Halihazırda asgari ücret dolaylarında maaş alan gazetecilerin ücretlerinin yüzde 30 artırılmasını talep ettik. Ücretler gündeme gelince işveren herhangi bir artış önerisinde bile bulunmayıp masadan uzlaşmazlıkla kalktı. Sendikal örgütlenme kişiye özel, kişisel veri niteliğinde olup ne işveren ne de bir başkası tarafından sorgulanamayan bir hak iken işveren masadan kalktıktan sonra sendikaya üye olan arkadaşlarımızı toplu bir şekilde işten çıkaracağını dolayısıyla yüzde 40’a tekabül eden bir işten çıkarma yapacağını bildirdi. Rusya’dan görevliler gelip, hangi arkadaşlarımızın sendikalı olup olmadığını tek tek sorguya çekerek öğrenmeye çalıştılar. Anayasada birine sendikalı olup olmadığını soramaz, buna göre herhangi bir ayrım yapamazsınız. Bunun anayasa ihlali olduğunu belirterek TİS sürecinde işten çıkarma veya alım yapamayacaklarını, gazetecilerin sendikalı olma hürriyetine sahip olduğunu bunun sorgulanamayacağını tüm bu hususların ihlal teşkil ettiğini, suç işlediklerini belirttik. Bizler her seferinde anayasa çerçevesinde davranılması konusunda kendilerine davette bulunduk. Bir noktada ilişki kesildi. Bu artık bir noktada ülkenin uluslararası arenada saygınlığını zedeleyen bir durumdur. Kanunen hazırlanan grev kararı sökülerek çöpe atıldı, bu başlı başına egemenliğin çöpe atılmasıdır. Grev devam ederken işveren bir yandan işe alımlar yaptı. Başta savcılık olmak üzere Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, İletişim Başkanlığı’na Sputnik’e çalışma izni veren kurumların harekete geçmesi gerekli denetimleri yapmaları konusunda çağrıda bulunduk. Bu grev, grev kırıcıların gürültüsüyle bağlamından tamamen koptu. Yasal bir grev var, işverenin hiçbir öneride bulunmaması masadan kalkıp gitmesi nedeniyle başlatılan bir grev. Kanunlara uygun prosedürle bitirilmesi gerekiyor” dedi.
[caption id="attachment_451814" align="alignright" width="465"] Sputnik çalışanlarından Emre Köse[/caption]
Köse, “Mücadelemizin meşruiyetini ispatlamaya çalışıyoruz”
Sputnik çalışanlarından Emre Köse de süreç içinde grev kırıcılar nedeniyle sendikal haklarını talep etme noktasında zorluklar yaşadıklarını belirterek, “2019 yılına kadar taşeron şirkette çalışıyorduk. Sendika üyeliği söz konusu değildi, devam eden süreçte hem Ankara’da hem de İstanbul’da Sputnik irtibat büroları açıldı. Sözleşme yenileme dönemlerinde işverenle çatışıyorduk. Günün sonunda sendikayla örgütlenmeye karar verdik. Şubat ayında yeterli sayıya ulaşınca TİS müzakereleri başladı. Bu altı ayı aşkın bir süreçti, bizim için yorucu ve yıpratıcıydı. Temmuz ayında grev ilanımızı astık, işveren temsilcisi ilanı kapıdan sökere çöpe attı. Türkiye’de bu işlerin nasıl yürüdüğünü, yaptığımızın anayasal bir hak olduğunu anlayamıyorlardı. İlanı astığımızda 24 arkadaş fotoğraftan tespit edildi. Ofislere çağrılarak ihbarname imzalatılmaya çalışıldı. 17 Ağustos’ta grev uygulamasına geçtik. Bizler grev yapmaya çalışırken taleplerimizi konuşamıyor, işverene laf yetiştirmek durumunda kalıp mücadelemizin meşruiyetini ispatlamaya çalışıyorduk. Bu süreçte işe alımlar oldu, bu kişiler bizimle didişmeye grevi gündemi kırmaya çalıştılar. Şimdi arabuluculuk görüşmelerinin bittiği süreçteyiz, davalığız” sözlerine yer verdi.
[caption id="attachment_451818" align="alignright" width="542"] Anayasa Mahkemesi önceki dönem başkanlarından Yekta Güngör Özden[/caption]
Özden, “Türkiye’nin en büyük yoksunluğu özgürlüklerin güvencesiz olmasıdır”
Son olarak toplantıya katkı sunan Anayasa Mahkemesi önceki dönem başkanlarından Yekta Güngör Özden ise “Türkiye’nin en büyük yoksunluğu özgürlüklerin güvencesiz olmasıdır, bu bakımdan bizim ülkemizde hukuk devleti sözde kalan bir kavramdır. Başta hukukçuların büyük hataları olmasına karşın yasama organları ve siyasi partilerin gerçek hukuk devletine yaraşır davranışları yoktur. Onlar kendi egemenliklerini anayasanın üstünde bir güç olarak algılıyorlar. Türkiye’de değeri bilinmeyen üç şey var; bunlardan ilki insanın değerinin bilinmemesi, diğeri devlet yapısının özgürlük kavramı içerisinde yükselişini topluma güneş gibi aydınlık tutamaması, son olarak da siyasetçilerin etkisi altında kalınmasıdır, oysa siyasiler halkı değil halk siyasileri etkilemelidir” ifadelerini kullandı.
Bunlar da ilginizi çekebilir