Genel

Cumhuriyet’in 100. yılı: Yasamada kadınların temsil oranı arttı, peki yürütmede?!

Abone Ol

27 yıldır yürütmenin başında kadın yok. İlk ve tek kadın Başbakan Çiller, Türkiye’deki durumun dünyadaki pek çok ülke ile benzerlik taşıdığını, ancak “icranın başı olarak tam yetkili” olduğu Başbakanlığı döneminde Türkiye’nin çok farklı bir durumda olduğuna dikkat çekti. Siyaset Bilimci Kaban, Türkiye’de bugüne kadar kadın cumhurbaşkanı ve meclis başkanının görev almamasının şaşırtıcı bulmadığını belirtip Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde sadece kadınların değil bütün yurttaşların çeşitli haklarının kullanımında bir gerileme olduğunu söyledi. 

Cevat Baran Çaydaş
Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşunun 100. yılını geride bıraktı. 100 yıllık Cumhuriyet tarihinde birçok Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı, Başbakan ve Bakan görev aldı. Bu bir asırlık cumhuriyet tarihinde kadınların ülke yönetimindeki temsili, cinsiyet eşitliği açısından tartışma konusu. Kurucu Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün (1923-1938) döneminde 1926’da kabul edilen Türk Medeni Yasası ile kazanılan haklardan sonra Türk kadını, 1930’da belediye seçimlerine, 1933’te muhtarlık seçimlerine katılma, 1934’te de milletvekili seçme ve seçilme hakkı tanındı. Ancak bugüne kadar yalnızca bir kadın başbakan görev alabildi, kadın cumhurbaşkanı ve hatta kadın Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı ise hiç seçilemedi. Son seçimde TBMM’ye giren 600 milletvekilinin 497’sini erkekler, 103’ünü ise kadınlar oluşturuyor. Meclis tarihindeki kadınların en yüksek temsil edildiği döneme girilirken, kabinede yalnızca bir kadın bakan (Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş) görev alıyor. 
Cumhuriyet tarihimizde kadınların yasama ve yürütmedeki temsili hakkında, 22. Başbakanı Tansu Çiller ve Siyaset Bilimci Tuğçe Kaban, 24 Saat Gazetesi’ne değerlendirmelerde bulundu. İlk ve tek kadın Başbakan Çiller, “Tarihsel açıdan bakıldığında Türkiye, ilk kadın başkan yardımcısının 2020’de göreve geldiği ABD’nin de önündedir” dedi.  
16 Nisan 2017’de gerçekleşen Anayasa değişikliği referandumu sonucu Başbakanlık makamı kaldırılarak, yerine Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi  (diğer bir ifadeyle Başkanlık Sistemi) getirildi. 1923’ten 2018’e kadar Cumhuriyet tarihinde Başbakanlığa 26 erkek seçilirken, yalnızca bir kadın, o koltuğa tam 27 yıl önce oturabildi; Tansu Çiller (1993-1996). 
“Siyaset bağı olmayan bir aileden gelmem, kadınlar için ümit olmalı”
Yürürlükte olan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nden önceki Parlamenter sistemde, “94 yıl boyunca neden kendisinden başka bir kadın başbakanının görev almadığına” işaret eden eski Başbakan Çiller, Türkiye’deki bu durumun dünyadaki pek çok ülke ile benzerlik taşıdığını belirterek şu değerlendirmeyi yaptı:
“Kadın politikacılarla ilgili gelişim sürecinde kadın başbakanların sayısına bakıldığında ülkemizdeki durumun dünya üzerindeki pek çok ülkedeki ile benzerlik arz ettiği görülmektedir. Almanya’da ilk ve tek kadın başbakan, 21. yüzyılın başında göreve gelmiş. Kanada’da şimdiye kadar bir kadın başbakanlık yapmıştır. İngiltere’de 1979’dan günümüze üç kadın başbakanlık görevinde bulunmuşken, Fransa’da kadın başbakan sayısı mevcut başbakan dahil ikidir. Nicelik açısından benzerlik görülmekle birlikte kadınların politikadaki yerine kadın başbakanların göreve geliş tarihlerindeki öncelik açısından bakıldığında ise Türkiye’deki gerçekleşmenin yukarıda sayılanlardan İngiltere dışındaki ülkelerin öncesinde olduğu görülmektedir. Tarihsel açıdan bakıldığında Türkiye, ilk kadın başkan yardımcısının 2020’de göreve geldiği ABD’nin de önündedir. Nitelik olarak değerlendirildiğinde ise, diğer bir ifadeyle başbakanların görev, yetki ve sorumlulukları açısından bakıldığında, başbakan olduğum dönemde icranın başı olarak tam yetkili bir kadın başbakandım. Başka bazı ülkelerdeki başbakanların, dolayısıyla kadın başbakanların, yalnızca günlük işlerden, protokoler temaslardan, tanımlanarak verilmiş belirli görevlerden sorumlu olduğu dikkate alındığında Türkiye’deki durumun farkı ortadadır. Nitekim, görev dönemimde ziyaret ettiğim pek çok ülkede muhatabım başbakanlar değil, cumhurbaşkanları olmuştur.
İlk ve tek kadın başbakanı olduğum ülkemizdeki gelişimi, kadın başbakanların görev yaptığı Müslüman dünyadaki bazı ülkelerdeki gelişmeler açısından değerlendirdiğimizde, söz konusu ülkelerdeki kadın başbakanların o ülkelerin siyasetinde egemen olmuş ailelerin mensupları oldukları görülmektedir. Oysaki Türkiye’nin ilk ve tek kadın başbakanı olarak ben toplumumuzun siyasette bağının olmadığı ailelerinden birisinden gelmekteyim. Bu gerçek, kadın politikacılarımızın ilerlemeleri açısından son derece ümitli olmaya işaret etmektedir. Başbakanlığım ve sonraki siyaset yaşamımda beni en çok etkileyen ve umutlandıran zamanların başında, anne-babaların kız çocuklarını yanıma getirerek, ‘Bu da senin gibi olacak’ dedikleri anlar gelmektedir.” 
Eski Başbakan Çiller’den, kadın politikacılara mesajı
Kadınların siyasette görev alabilmelerini toplumsal cinsiyet rolleri üzerinden yorumlayan eski Başbakan Çiller, açıklamalarına şöyle devam etti:
“Kadınların politikadaki yerlerinin nicelik ve nitelik açısından artışı ve güçlenmesinin, dünya üzerinde toplumsal yaşamda cinsiyetler için biçilen konum ve rollerle ilgili genel anlayışın gelişimi ile paralel olduğu görülmektedir. Sosyolojik açıdan, çok uzun bir zaman boyunca, hayat ortağı olan, bir bütünün ayrılmaz parçaları olan erkeklere, ev dışı alanlardaki görevler tanımlanırken, kadınlara ise ev içi sorumluluklar tanımlanmıştır. Zamanla bu iş bölümü anlayışı toplumlarda kadının gücünün dış alanlara da yönelmesini sağlayan şekilde gelişmiş ve genişlemiştir. Böylece kadınların hemen hemen her alanda görev almaları ve yükselmelerinin yolu açılmıştır. Ayrıca mevcut 28. yasama döneminde kadın milletvekili sayısının geldiği nokta, sevindiricidir. İleri ki dönemlerde bu sayının daha da yükseleceğine inanıyorum.”
“Mevcut Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde gelecek seçimlerde kadın bir Cumhurbaşkanını görmemiz mümkün müdür?” sorumuzu, seçimin yeni yapıldığını, cumhurbaşkanlığı seçiminin 2028’de gerçekleşeceğini ve bunun yanıtını verebilmek için henüz çok erken olduğunu belirtip “Bekleyelim görelim” diye yanıtladı.
Kadın politikacılara seslenen eski Başbakan Çiller, sözlerini şöyle tamamladı: 
“Öncelikle, genç kadın politikacılarımızı ve müstakbel kadın politikacılarımızı kutluyor, başarılar diliyorum. Milletten kopmasınlar, birlik ve beraberlik içerisinde memleketimiz ve milletimiz yararına çalışmaktan vazgeçmesinler. Çare, daima millettedir. Çeşitli vesilelerle karşılaştığım kadın politikacılarımızdan duyduğum ‘Sizi örnek aldık, siz bize yol açtınız’ gibi sözler hem mutluluk veriyor hem de geleceğe yönelik ümidimi güçlendiriyor. Türk kadını güçlüdür, yılmaz. Önümüzde yerel seçimler var, bunu yaşayıp göreceğiz.”
Kadınlar, siyasi haklarından çok medeni haklarına dair düzenlemelerde ön planda tutuldu
Bir uzman olarak görüşlerini aldığımız Siyaset Bilimci Tuğçe Kaban, siyasi tarihimizde kadınların birçok hakkını örgütlü mücadele ile elde ettiğine dikkat çekerek şunları anlattı: 
“Bugün Türkiye toplumunda Kemalist devrim, çokça kadınlara seçme ve seçilme hakkını birçok batı demokrasisinden önce vermesi ile anılıyor. Kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesi, 1924 Anayasası’nın ardından on yıllık bir süreç sonunda, 1934’de gerçekleşmiştir ve bu on yıllık süreç bize çok şey anlatır. Bu dönemde ilk mecliste, kadınların seçme ve seçilme hakkının gündeme geldiği kısıtlı noktalarda, vekiller tarafından kadınların siyasi haklarının verilmesi için kadınların askerlik yapmasının gerekliliği gibi argümanlar öne sürülüyor. Türkiye’nin militer bir devlet olarak kurulması noktasında bu argümanlar oldukça anlaşılır. 
Öte yandan yine cumhuriyetin modern olarak tasarlanan toplumunu, Osmanlı toplumundan ayırt etmeye çalışırken; kadınların siyasi haklarından ziyade medeni haklarına dair düzenlemelerin ön planda tutulduğunu görüyoruz. Ne zaman ki, 1930’lu yılların başında, dünyada yükselen bir faşizmle karşı karşıya kalınıyor. Bu defa elitler, dünyaya bir demokrasi olduklarını kanıtlamak ve bu noktada konumlanabilmek adına kadınlara seçme ve seçilme hakkını veriyorlar. Peki, bu süreçte kadınlar, yalnızca kurucu elitler tarafından siyasi haklarının verilmesini bekleyen pasif özneler mi? Hayır. Kadınların seçme ve seçilme haklarının yanında eğitim ve mülkiyet haklarını almak adına birer politik özne olarak örgütlendikleri 18. ila 20. yüzyıllar arasında Süfrajet olarak adlandırılan birinci dalga feministleri görüyoruz. Bu hareketin, geç Osmanlı döneminde ve cumhuriyetin kuruluşunda da karşılığı var. Hatta bu kadınlar, CHP’den önce Türk Kadınlar Fırkası’nı kurmak istiyorlar, fakat dönemin kurucu elitleri tarafından bunun önüne geçiliyor. Öyle ki söz konusu hareketin öncüsü Nezihe Muhiddin, o yıllarda yalnızlığa ve ölüme terk ediliyor. Bu noktada kadınların, bir politik özne olmaktan ziyade modernleşme sürecini desteklemek için yaşamları ve hakları düzenlenecek nesneler olarak görüldüğünü kolaylıkla söyleyebiliriz. Erkekler, cumhuriyetin gereği olan kurumların yani kamusal alanın özneleriyken, kadınlara evlerde yani özel alanlarda cumhuriyeti yeniden üretmek düşüyor.” 
Siyaset Bilimci Kaban, yüz yıllık Cumhuriyet tarihinde, çok farklı siyasi dinamiklere sahip dönemlere girilse bile söz konusu yapı, her dönemde hüküm sürdüğünden Türkiye’de bugüne kadar kadın cumhurbaşkanı ve kadın meclis başkanının görev almamasının şaşırtıcı olmadığına dikkat çekip sözlerini şöyle sürdürdü: 
“Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi olarak anılan fakat siyaset bilimi alanında konumlandırmakta zorlandığımız bu rejim, değil sadece kadınlar ve temsil hakları; bir bütün olarak yurttaşlar ve yurttaşların çeşitli haklarını kullanımları konusunda bir gerilemedir. ‘Tek adam’ olarak anılan ve siyasi ajandasını, siyasal İslam oluşturan bir erkek yöneticinin, yine kamu hukukunda konumlandırmakta zorlandığımız ve bu sistemin bir kurumu olan bir Cumhurbaşkanı kararı ile bir gecede İstanbul Sözleşmesinden çekil(ebil)diği bir dönemden bahsediyoruz. Bu noktada tartışmalarımızın kadınların siyasi haklarından yaşam haklarına gerilediği bir dönemde olduğumuzu kolaylıkla söyleyebiliriz. Bunun yanında kadınların Cumhuriyetin kuruluşuyla elde ettiği medeni hakların da tehlikede olduğunu söylemek oldukça yerinde. Bu noktada, söz konusu rejim ve kurumlarının kadınlar için sağlayacağı bir avantajdan bahsetmek bana kalırsa imkânsız.”
Çözüm önerileri…
Kadınların ülke yönetiminde daha fazla söz hakkı alabilmesi için Kaban, şu önerilerde bulundu:
“Liberal feminist bakış açısıyla bir dizi çözüm önerisi sunmak, yaygın olarak yapıldığı gibi kadınlara ayrılan kotaların geliştirilmesi ve arttırılmasından bahsetmek mümkün. Cumhuriyetin yüzüncü, kadınların siyasi haklarını elde etmesinin doksanıncı yılından geriye dönüp baktığımızda, bu çözüm önerilerinin defalarca verildiğini ve uygulandığını da görüyoruz. Ama tablo ortada… Demek ki bundan fazlasına ya da farklısına ihtiyaç var. Ben bu noktada, erkek siyasetin bize farklı dönemlerde ve farklı motivasyonlarla lütfederek açtığı yerlerin ötesine geçmemiz gerektiğini düşünüyorum. Özellikle Erdoğan Türkiye’sinde buna fazlasıyla ihtiyacımız var. Kadınların, çocukların, gençlerin, LGBTİ+ bireylerin ve toplumun diğer tüm dezavantajlı bireylerinin deneyimlediği yoksulluğu ve şiddeti konu alan politik söylemler üretmenin yegâne yolu kendimize ‘kendi alanlarımızı’ açmamızdan, bu alanlardan politikalar üretmemizden ve tabii bunlar için direnmemizden geçiyor. Yani demem o ki, ‘Erkek adalet değil gerçek adalet’ dediğimiz gibi, ‘Erkek siyaset değil, eşit siyaset’ demeliyiz.”