Genel

Çocukların açlıkla mücadelesi…

Artan yoksulluk, çocukları eğitimden alıp çalışma hayatına sürüklüyor, aile bütçesinin yükünü taşıyor. “Çocuklar, geçim derdini değil, eğitimlerini, oyunlarını düşünmeli” diyen Sosyolog Yılmaz, gelinen noktada sorumluluğun önce devlet, iktidar ve sistem olduğunu vurgulayıp en son ailelerin sorumlu görülebileceğini belirtti

Abone Ol

Yasemin Dikici
Ağrı Patnos’taki bir görüntü, modern Türkiye’nin acı gerçeklerinden birini gözler önüne serdi. Şehir çöplüğü, yoksulluk içindeki ailelerin çocukları için geçim kaynağına dönüşmüş durumda. Parklarda oynaması gereken çocuklar, yaşamlarını sürdürebilmek için çöplerden hurda toplamak zorunda kalıyorlar.
Birleşik Metal-İş Sınıf Araştırmaları Merkezi’nin (BİSAM) raporlarına göre, Türkiye’de dört kişilik bir aile için açlık sınırı 11.525 TL, yoksulluk sınırı ise 39.886 TL olarak belirlendi. Ailelerin artan yoksulluğu, çocukları eğitimden alıp çalışma hayatına sürükleyen en büyük nedenlerden biri oluyor. Bu durum, zorlu ekonomik koşullar altında mücadele eden yoksul ailelerin geliştirdikleri bir hayatta kalma stratejisi haline gelmiş durumda. Gelecekleri şehir çöplüklerine gömülen çocukların sonraki yaşamları hastalık ve açlıkla şekilleniyor. 
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) rakamları, ekonominin derin ve istikrarlı bir krizle karşı karşıya olduğunu gösteriyor. Yüksek enflasyon oranları, temel ihtiyaç maddelerinin karşılanmasında yaşanan zorlukları daha da belirginleştiriyor. Milli Eğitim Bakanlığı’nın verilerine göre yaklaşık 2,5 milyon çocuk eğitimden mahrum kalıyor ve bu çocuklardan 886 bini kız çocuğu.
5 ile 17 yaş arasındaki çocuklar, akranlarının aksine sokaklarda oyun oynamak yerine, çöplüklerde geçimlik arıyorlar. Eğitimden mahrum kalan çocuklar, aile bütçelerine katkıda bulunmanın yükünü omuzlarında taşıyor. Çocuklar, sabahın erken saatlerinde başlayıp akşama kadar süren zorlu bir emekle, topladıkları hurda malzemeleri satıyor. 
9 yaşındaki Ali, durumun vahametini, “Burası çok kötü kokuyor. Saatlerce kalıyoruz ve çöplerin içinde satacak bir şey arıyorum. Ekmeğimizi bu şekilde kazanıyoruz. Hayat zor, ama aileme katkı sunmaya çalışıyorum” sözleriyle özetliyor.
Okullarda çocukların açlıktan bayıldığı haberleri, devletin eğitime ve sağlığa yeterli desteği sağlamadığının açık göstergesi. Sorunun çözümü için atılacak en önemli adım, devletin eğitimi ücretsiz olarak sunması ve çocukların sağlıklı beslenmesi için gerekli önlemlerin alınması öneriliyor. Bu noktada toplumun her kesiminden duyarlılık ve etkin çözüm arayışlarına ihtiyaç duyuluyor.
Önce devlet, iktidar ve sistem, en son aileler sorumlu
Konu ile fikirlerini sorduğumuz Sosyolog Ezgi Yılmaz, Türkiye’de birçok alanda kriz yaşandığını, “işsizliğin bir terbiye aracı” olarak kullanıldığını söyledi. Yaşamsal ihtiyaçlarını düşünen bir toplumun, çocuk ruh sağlığı, çocuk hakları gibi konuları geri plana atacağının altını çizen Yılmaz, “Çocukların en temel hakkı; eğitim almaları, oyun oynamaları, sağlıksız ortamda yaşamamalarıdır. Bugün bunlar gerçekleşemiyorsa en önce sorumlu devlet, iktidar politikaları ve onların temsil ettiği kapitalist sistem. En son aileler sorumlu görülebilir” dedi. 
Ailelere gerekli istihdam, barınma, sağlık ve eğitim hizmetlerinin verilmesinin çocuk çalıştırmanın da önüne geçileceğini vurgulayan Sosyolog Yılmaz, “Halka gerekli desteği vermeden, ‘Neden çocuklarını çalıştırıyorsun, neden onları okutmuyorsun?’ diyemeyiz. Bu asıl sorumluyu görmezlikten gelmektir. Aileleri suçlamak, bütün sorunlar çözüldükten sonra yapılacak en son şeydir. İşsizliğin ve geçim derdinin had safhada olduğu, barınma sorununun olduğu, eğitim sisteminin önemini yitirdiği, özel okullar ile devlet okulları ayrımının olduğu, eğitim ve sağlık sisteminin kâr odaklı olduğu bir düzende bu sorunlar meydana gelir. Ancak çözümsüz değil bu problemler, sadece sorunun gerçek nedenine odaklanmak bizi çözüme daha fazla yaklaştıracaktır” diye konuştu.
Sorumluluk yüklenen çocuklar, mutsuz insan yığınına dönüşüyor… 
Yılmaz, değerlendirmelerine şöyle devam etti:
“Doğal olarak geçim derdiyle büyüyen insanlar, yaşadıkları ortamın bir ürünü olarak öncelikle geçinmeyi düşünüyor. Belki zorla, belki isteyerek, çalışmayı ön plana alıyor. Ailesine destek olmak istiyor. Oyun alanları olmayan çocuklar, yaşadıkları ortamda kendi oyun alanlarını yaratıyor. Çöplükte, hurda yığınları arasında çocuklar, hem oyun oynuyor hem iş yapıyor. Elbette bu, çocuklar açısından sağlık risklerini de barındırıyor. Küçücük yaşlarda pek çok dertlerle yaşayan, pek çok sorumluluk yüklenen çocuklar, mutsuz insan yığınına dönüşüyor. Görüldüğü gibi her şey birbiriyle bağlantılı. 
Çocuklar, geçim derdini değil, eğitimlerini, oyunlarını düşünmeli. Aileler için de çocukları ile sağlıklı iletişim kurabilecekleri bir ortam yaratabilmek çok önemli. İnsanlar, değişimi beklememeli kendileri değiştirmeye kalkışmalı ve talep etmeliler. İstihdam hakkını, işsizliğin yasaklanmasını, eğitim ve sağlık hizmetlerinin erişilebilir ve eşit olmasını, çocuk odaklı, bilimsel eğitimin öne çıkarılmasını bizler talep etmeliyiz. Yoksa kendiliğinden olacağı yok. Bu sorunların çözülmesinde her birimiz kendimizi sorumlu görmeli ve haklarımızı talep etmeliyiz.”