Zerrin Sargut / Van
Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) Mesleki Eğitim Merkezleri (MESEM), ortaöğretim kademesinde bulunan meslek okulları olarak 9 Aralık 2016’da Resmi Gazete’de yayımlanan kararla kuruldu. Çıraklık eğitimi, örgün ve zorunlu eğitim kapsamına alınan MESEM’lerin amacı, “Çırak öğrencilerin, ahilik kültüründen gelen usta çırak ilişkisiyle mesleklerini işbaşında öğrenmeleri” olarak açıklandı. 4 yıl MESEM’de eğitim alan öğrencileri haftada 1 gün okulda teorik eğitim, 4 gün işletmelerde pratik eğitim alıyor. MEB, çırak öğrencilere asgari ücretin yüzde 30’u, kalfa öğrencilere ise asgari ücretin yüzde 50’si oranında ödeme yapıyor.
Yaklaşık 8 yıldır faaliyette olan MESEM son zamanlarda, çocuk işçiliği ve artan ölümler nedeniyle tartışılıyor. Örneğin, Antalya’da kalfalık eğitimi sırasında, aracın yakıt deposunun şamandırasını değiştirirken meydana gelen patlamada vücudunun yüzde 80’i yanan 18 yaşındaki lise öğrencisi Beyzanur Hatimoğlu ile İstanbul Büyükçekmece’de meslek lisesi öğrencisi 14 yaşındaki Arda Tonbul, staj adı altında haftanın 4 günü çalıştığı iş yerinde başı makineye sıkışarak yaşamını yitirdi. Kütahya Mesleki Eğitim Merkezi İç Mekân Mobilya Teknolojisi Dalı 9. Sınıf öğrencisi 15 yaşındaki Erol Can Yavuz, Kütahya Yeni Sanayi Sitesi’nde staj yaptığı mobilya atölyesinde üzerine sunta blokların devrilmesi sonucu hayatını kaybetti.
“Öğrencilerin işletmelerde ucuz işgücü olarak çalıştırılmasının önü açıldı”
“2016 ve 2021 yıllarında 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu’nda yapılan değişikliklerle Mesleki Eğitim Merkezleri’nin (MESEM) yaygınlaştırılması ve meslek lisesi öğrencilerinin işletmelerde ucuz işgücü olarak çalıştırılmasının önü açılmıştır. 2021-2022 eğitim öğretim yılının ikinci yarısından itibaren ülke genelinde çok sayıda MESEM açıldı. MESEM kapsamında çalışanlara asgari ücretin yüzde 30’u ile yüzde 50’si arasında ücret verilmesi nedeniyle beklentilerin üzerinde bir talep oluştu. Türkiye’de uzun süredir görülen çocuk işçilik, çıraklık okulları, meslek liseli öğrencilerin staj dışı zamanlarda okullarda ve atölyelerde çalıştırılması gibi örnekler yeni değil. Bu anlamda MESEM uygulaması birdenbire ortaya çıkmadı.”
MESEM’deki uygulamanın bilinen anlamda mesleki eğitim olmadığına dikkat çeken Aydoğanoğlu, açıklamalarına şöyle devam etti:
“Mesleki eğitim olabilmesi için çocuk ve gençlerin, her tür temel bilgi, bilim, beceri, duyarlılık yeterliliklerinin kazandırılması gerekir. Fakat MESEM’ler bünyesinde çalıştırılan çocuk ve gençler, fiilen makinelerin dişlisi durumuna indirgenirken, kâğıt üstünde adına öğrenci denilse bile işletmelerin işçisi olarak çalıştırılıp, ucuz işgücü kaynağı olarak kullanılıyorlar. ‘Gelecek mesleki eğitimde’ sloganıyla duyurulan MESEM’in asıl amacı, ‘Erken yaşta mesleki eğitimi geliştirmek, gençlerin istihdamını sağlamak, öğrenciyken para kazanmak’ şeklinde sunuluyor. Oysa iktidarın MESEM ile amacı, patronlara yeni teşvikler ve iliklerine kadar sömürecek çocuklar ve gençler bulmak. Nitekim MESEM’e kayıtlı çırak ve kalfa sayısı, kısa süre içinde 159 binden 1,5 milyona ulaşarak iktidarın beklentilerinin de üzerine çıkmış durumda. Türkiye’de iktidar eliyle derinleştirilen ağır ekonomik ve toplumsal sorunlar, MESEM’leri bir tercih olmaktan çok, çok sayıda çocuk ve genç için adeta bir zorunluluk haline getirdi. Ekonomik sorunlarla ve ağır borç yüküyle boğuşan yoksul emekçi ailelerinin çocukları, MESEM gibi uygulamalar aracılığıyla çocuk yaşta çalışmak zorunda bırakılıyor. 14 yaşını doldurmuş ve 15 yaşından gün almamış çocuk işçilerin haftada en fazla 35 saat, 15 yaşını doldurmuş, 18 yaşından gün almamış genç işçilerin haftada en fazla 40 saat sadece hafif işlerde çalıştırılması yasal olarak düzenlenmiş durumda. Ancak MESEM kapsamında yüzbinlerce çocuk ve genç, ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılmaya devam ediyor.”
MEB ve işletmeler, iş kazasında suçu çocuklara atıp sorumluluktan kaçmaya çalışıyor
MESEM bünyesinde işçi çalıştıran işletmelerde yaşanacak olası can kayıpları ve maddi zararlarla ilgili olarak “Eğitim öğretim yılı iş güvenliği ve talimatı” adlı bir belge imzalatılmak istendiğine ilişkin bilgilerin ortaya çıktığına işaret edip MESEM uygulamasına son verilmesini isteyen Aydoğanoğlu, sözlerini şöyle tamamladı:
“MEB ve işbirliği yaptığı işletmeler, iş kazası yaşanması halinde suçu çocuklara atarak doğacak kayıpların tanzimini çocuklara ve ailelerine yıkmaya ve sorumluluktan kaçmaya çalıştılar. İş Kanunu’nda iş güvenliğinin sağlanması doğrudan işverenlerin yükümlülüğünde olmasına rağmen MEB bu sorumluluğu da öğretmenlerin sırtına yıkmaya çalışıyor. İş yerlerindeki iş güvenliği eğitimleri de, resmi olarak öğretmenlerin değil, işin uzmanı olan iş güvenliği uzmanları ve iş yeri hekimlerinin sorumluluğunda. Ancak uygulamada, patronları kollamak için bütün sorumluluk koordinatör öğretmenlerin sırtına yıkılmak isteniyor. MEB’in, iş yerlerine yönelik olarak geçtiğimiz Şubat ayından bu yana yaptığı denetimlerde, 94 bin 301 işletmeden 8 bin 406 iş yerinin iş sağlığı ve güvenliği şartlarına uymadığı ortaya çıktı. MESEM kapsamındaki iş yerlerinin yüzde 10’a yakınının iş güvenliğine uygun olmaması binlerce çocuğun, iş güvenliğine uygun olmayan bu binlerce işletmede ölümle burun buruna çalıştırıldığını ve devletin de bu duruma göz yumduğunu gösterdi.
Çocukların yeri, işyerleri değil okullar, oyun alanları, kütüphaneler, fiziksel ve zihinsel gelişimlerine katkı sağlayan yerlerdir. Çocuk işçiliğini arttıran ve yaygınlaştıran her türlü uygulamaya derhal son verilmelidir. Çocuk işçiliğini ortadan kaldırmak ve önlemek için öncelikle çocuk işçiliği kesin olarak yasaklanmalıdır. Halen 12 yıl zorunlu olan örgün eğitim süresini fiilen 8 yıla indiren ve devlet eliyle ucuz işçiliği özendiren ve öğrencilerimizi ucuz emek kaynağı haline getiren MESEM uygulamasına son verilmeli, nitelikli bir mesleki eğitim politikası hayata geçirilmedir.”
Çalışma Bakanlığı denetimlerini, kâğıt üzerinde değil, sahada sıklaştırmalı
“Öğrencilerin eğitim hakkı, en temel ve öncelikli hakkıdır. Gerek MEB’in gerekse Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın denetim ve koordinasyon eksikleri göz ardı edilmemelidir. Kazaların bildirimi işverene aittir. Biliyoruz ki birçok kaza bildirilmiyor, burada öğrenci velilerinin bilinçli olması gerekiyor. Ayrıca mesleki eğitimde iş kazalarında kaybettiğimiz öğretmeler de var. Öncelikle öğrenci, işverenin inisiyatifine bırakılmaktadır. Eğer işveren ahlaki değerleri ön planda tutan biri ise bu da öğrencinin alacağı riskleri azaltmaktadır. Tarafımıza gelen bilgilerde iş yerlerini öğrencilerin açıp kapattığı birçok imalatta başlarında usta-kalfa olmadan çalıştıkları yönündedir.
Ülkemizde ne yazık ki 6331 sayılı yasa, Avrupa Birliği (AB) direktifleri neticesinde çıkarılmış ve yasanın 11.yılında dahi bazı maddeleri sürekli ertelenmektedir. Bu da ülkeyi yönetenlerin bu alandaki İSG ciddiyetsizliğini göstermektedir. Ne yazık ki her gün, en az 5-6 kişi iş kazalarında hayatını kaybediyor bu kazalardan üzülerek hayatlarının baharındaki çocuk işçilerinin de etkilendiğini, gösteriyor. İş sağlığı ve güvenliği, yüzde 95 oranında kâğıt üzerinde kalmıştır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın denetimlerinin kâğıt üzerinde değil, sahada sıklaştırması gerekmektedir. Ülkemizde İş Güvenliği uzmanı sayısı yeterlidir, bakanlık uzmanlardan faydalanma yoluna gitmemiştir.”