Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, Ulusal Süt Konseyi (USK) tarafından açıklanan çiğ süt fiyatına ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Konsey tarafından açıklanan 17 lira 15 kuruşluk çiğ süt litre fiyatının, küçük işletmeleri korumayacağını vurgulayan Gürer, “Bu fiyat artışı sanayiciye yarayacak. Sanayici bu alım fiyatı açıklandığı andan itibaren ürettiği tüm ürünlerin fiyatında artışa gidecek. Marketlere yarayacak, fiyatlar artacak. Yem fiyatlarına zam gelecek, onlara yarayacak” dedi.
CHP'li Gürer, Meclis'te düzenlediği basın toplantısında, USK tarafından 1 Ocak 2025 tarihi itibarıyla geçerli olmak üzere çiğ inek sütünün litre başına fiyatını 17,15 kuruş olarak belirlenmesine tepki gösterdi.
Çiğ sütün litre fiyatındaki artışa ilişkin konuşan Gürer, şunları kaydetti:
"Ulusal Süt Konseyi, dün çığ süt fiyatını 17 lira 15 kuruş tavsiye fiyatı olarak duyurdu. Bildiğiniz gibi taban fiyat uygulanmadığı için bu fiyat üreticiden alınan fiyat değil. Daha önce 14 lira 65 kuruş fiyatı belirlenmiş ve aracılar 11 - 12 lira fiyatla ürünleri toplamışlardı. Yine öyle olacak. Bir ya da yirmi hayvanı olanlar, çiğ sütü sağdıktan sonra hemen satmak zorunda oldukları için kendilerine dayatılan fiyattan ürünlerini verecekler. Türkiye’nin en büyük sorunlarından biri de bu. Küçük aile tipi işletmeler, korunmuyor. Bu fiyat artışı sanayiciye yarayacak. Sanayici bu alım fiyatı açıklandığı andan itibaren ürettiği tüm ürünlerin fiyatında artışa gidecek. Marketlere yarayacak, fiyatlar artacak. Yem fiyatlarına hem zam gelecek, onlara yarayacak. Hayvan varlığı yüzün üzerinde olan işletmelere yarayacak. Taban fiyat olmadığı için de alım fiyatlarını sanayici ve bölgedeki aracı belirleyecek. Bu fiyat üreticilere iyi, üç ay sonra yansırken, raflara hemen yansıyor. Kaybeden vatandaş ve küçük işletmeler oluyor.
"Ahır gideri artıyor, yem fiyatı artıyor..."
Çünkü, vatandaş rafa gittiğinde çiğ süt fiyatındaki artış nedeniyle peynirin fiyatında, tereyağının fiyatında artış hemen görecek. Olan işin esas olması gereken, destek verilmesi gereken küçük gayret dediğimiz üretici kesiminin bundan hemen fayda sağlamasıdır. Bu, Türkiye için önemli bir sorun ve bu konuda da bir düzenleme yapılmıyor. Türkiye’de taban fiyat uygulaması tarımın tümünde kalktığı için de alım fiyatı açıklanınca çoğu kişi, bunu taban fiyat gibi algılıyor. Hayır, serbest piyasa ekonomisi olduğu için fiyatı belirleyen o bölgedeki sanayici ve aracılarıdır. Şu an, aracılar geliyorlar ve ‘Senin sütünü şu fiyattan alırım’ diyorlar. O fiyattan topladıkları için, aldığı yem fiyatının altında bir fiyatla da sütünü satmak zorunda kalan küçük işletmeler, büyük ölçüde kapanıyor. Çoğalırsa bu, işletmeler boşalıyor ve buna yönelik bir önlem alınmıyor. Alınması gereken önlemlerden birisi bu olmalı. Küçük aile tipi işletmeler, bu tavsiye fiyatının altında ürün vermeyerek en azından giderlerini karşılayacak faydayı sağlamalı. Ahır gideri artıyor, yem fiyatı artıyor, yoncalı samanı, küsmesi, ithal gelen yemlerin fiyatlarındaki artış küçük aile tipi işletmelerinde bu işi sürdürülebilir olmaktan çıkarıyor.
“Türkiye’de tahıl üretimi geçen yıla göre geriledi"
Dünyada küresel ısınma, kuraklık, ürün-arz sorununu yaratacak boyutlara eriştiği de bir gerçek. Ülkeler tarımda arayışlarını sürdürüyorlar. Ülkemizde tarım alanları 2002 yılında 26 milyon 579 hektar iken; 2023 yılında 23 milyon 842 bin hektar alana geriledi. Bu değişkenlik gösteriyor. Daha da dar alanlar var. 16 milyon 700 bin hektar ekilen arazimiz var. 2.8 milyon nadasa bırakılan arazi bulunuyor. 712 bin hektar alanda sebze yetiştirilirken, 3.5 milyon hektar alan bağ, bahçe, zeytin ağaçlarını kapsıyor. TÜİK verilerine göre tahıl üretiminde 2024 yılında, bir önceki yıla göre Mayıs ayında yapılan tahmine göre yüzde 5.4 oranında azalma öngörülmüştü. Bu, Ekim ayında yapılan tahminden yüzde 7.1 oranına kadar çıktı. Bu da gösteriyor ki Türkiye’de tahıl üretiminde geçen yıla göre yüzde 7’lik bir azalma var. Bunun başlıca nedeni, belirlenen alım fiyatının düşük tutulması, Toprak Mahsulleri Ofisi’nin piyasaya yeterince girmemesi, üreticinin bu konuda desteklenmemesi. Oysa girdi maliyetleri dikkate alınarak hesaplansa bu sorunlar yaşanmayacak."