CHP Genel Başkanı Özgür Özel, parti MYK'sıyla beraber bugün 13 Mayıs 2014’te 301 madencinin hayatını kaybettiği maden faciasının 10’uncu yıl dönümü için bugün Soma’ya gitti. Özel’e; Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek, Soma Belediye Başkanı Sercan Okur, genel başkan yardımcıları, ilçe belediye başkanları ve milletvekilleri eşlik etti. Özel’in Soma’daki ilk durağı Soma Belediyesi oldu. CHP lideri Özel, ardından hayatını kaybeden madenciler için düzenlenen hatim duası ve mevlit programına katıldı. CHP MYK da Özel başkanlığında Soma’da toplandı. MYK, Soma özel gündemiyle CHP Soma İl Başkanlığı'nda yapıldı. Saat 13.15'te başlayan toplantı 1 saat sürdü. Toplantının ardından CHP lideri Özel, gazetecilerin sorularını yanıtladı. 

Soma maden faciasında hayatını kaybedenleri anarak sözlerine başlayan Özgür Özel, şunları söyledi:

"Türkiye Cumhuriyeti ve dünya tarihinin en büyük iş cinayetlerinden bir tanesinin 10. yıl dönümündeyiz. On yıl önce burada üretim baskısı, yeterli denetim olmaması ve mevzuattaki eksiklikler yüzünden 301 tane baba, evlat, eş, hayatını kaybettiler. O 301 hayatını kaybettiğinde Soma’dan bırakın Türkiye'deki bütün dünyadaki televizyonlar canlı yayındaydı. Bir hafta boyunca madeni gören bir tepe üzerinden canlı yayınlar yapıldı. Ve herkes şunu söylüyordu. ‘Eğer Soma'yı unutursak yüreğimiz kurusun’ diyorlardı. On yıl geçti, bu on yıl içinde işçilere verilen sözler, çok uğraşılarak yapılan yasal düzenlemeler, tutulmayan sözler, hayal kırıklıkları, yeni maden faciaları, yargılamalar ve on yıl sonunda geldiğimiz nokta şudur: Hayatını kaybeden işçilerin ailelerine verilmiş sözler kısmen tutuldu. Yaşayan madencilere verilen sözlerin maddi kısımlarının pek çoğu tutuldu. Örneğin iki asgari ücrete çıkarılması, hafta tatilinin iki güne çıkarılması, emeklilik yaşıyla ilgili düzenlemeler. Ancak bunların her birisinin, madencilerin uzun mücadeleleri, bizlerin onlarla verdiğimiz uzun ve onlar açısından yorucu ve kayıplarla dolu yıllara sarih mücadeleler sonucunda elde edildiğini ifade etmek isterim. İşçi sağlığı ve iş güvenliği noktasında ise verilen sözlerin hiçbir tanesi tutulmadı. Çünkü buradaki tercih son derece politik. Burada işçinin sağlığı daha az para kazandıracaksa daha çok parayı tercih edenler; işçinin hayatıyla ya da meslek hastalığına yakalanıp yakalanmamasıyla, patronun karlılığı karşı karşıya gelince patrondan yana tavır koyanların geçtiğimiz on yıllık süreci belirlediğini ifade etmek isterim. 

Üç yüz bir madencinin ölmesi, bütün dünya televizyonlarını bir hafta meşgul eden bir olay. Öyle mi? Soma'dan bugüne kadar Türkiye'de 649 maden işçisi daha öldü, iki kere daha Soma faciası yaşandı. Kimsenin haberi yok. Kimse ilgilenmiyor. Yani aslında burada çok ironik ve çok tersten emekçilere bir mesaj var. Örgütlenin, birlikte hareket edin. Ölecekseniz bile birlikte ölün, yoksa haber olamazsınız diyorlar. Yani tek tek ölenlerin haber bile olamadığı bugüne kadar on yılda iki kere daha Soma faciasının yaşandığı gerçeğini söylüyorum. Gerisini vatandaşlarımızın vicdanına bırakıyorum.

Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak iş sağlığı değil, işçi sağlığı demeye, iş güvenliği değil, işçi güvenliği demeye; doğru, yapıcı, etkili muhalefetimizi bu alanda sürdürmeye devam edeceğiz. Türkiye Cumhuriyeti'nde en köklü siyasi parti olan Cumhuriyet Halk Partisi parti tarihinde ilk kez bir MYK toplantısını bir ilçe binasında yapmıştır. Soma ilçe binası böyle bir toplantının olması için son derece anlamlıdır. Facianın olduğu gün Manisa'nın üç ilçesinden Soma'dan Kırkağaç'tan Akhisar'dan; İzmir'in iki ilçesinden, Kınık'tan Bergama'dan Balıkesir'in bir ilçesinden, Savaştepe'den kalkan servisler o arkadaşlarımızı ölüme taşımışlardı. O gün o altı ilçenin hiçbirisinde biz yoktuk. Bu seçimlerden önce de sadece birinde vardır. Ancak şunu ifade etmem gerekir ki Soma'daki seçim sonuçlarına her seçimde bakıp iktidar partisi kazanıyor diye sorumsuzca, incitici, kırıcı, hedef gösterici, hakaret içeren tweetleri atanlar şunu bilsinler o altı ilçenin altısında da bugün Cumhuriyet Halk Partisi var. Olmasaydı da kimseye söyleyecek bir şeyimiz yoktu. Kusur ne emekçinindir ne seçmenindir. Kusur onları ikna edemeyen bizlerindir. Bu süreçte onları ikna ettik. Yerelde işçinin, emekçinin, halkın, çiftçini, köylünün, partisini iktidar yaptık. İlk genel seçimlerde madencilerin, işçilerin, köylülerin, emekçilerin partisini iktidar yapacağız. O zaman bu sorunların hepsi çözülecek. O güne kadar mücadele etme ve Soma'ya ve hayatını kaybeden herkese sahip çıkmaya devam edeceğiz. 

Bugün bir televizyon kanalına açıklama yapan, hayatına mal olduğu her işçi için sadece beş buçuk gün yatan Can Gürkan bugün bir televizyon kanalına avukatı aracılığıyla şu açıklamayı yapmış: ‘On yıl geçti. Ben Soma'yı geride bıraktım. Hatırlamak istemiyorum’. Bu işçilerin ölümünden sorumlu olan, yattığı süre yetecek kadar ceza verilip salıverilen kişi. Birazdan biz o günü geride bırakamayan, her gece rüyasında o günü bir daha yaşayan evlatlarla, eşlerle, annelerle omuz omuza yürüyüp mezarları ziyaret edeceğiz. Bu taş kalpli adama, bu cesareti veren bu rejimi değiştirene kadar da mücadele edeceğiz. Biz unutmadık, unutmayacağız, unutturmayacağız. Bu küstahlardan ve bu küstahların ağa babalarından günü gelince hesap soracağız. Can Gürkan, bu açıklamayı da yaptın ya iki elim yakandadır. İki elim yakandadır, sana bunun hesabını sormadan ölür gidersem gözüm açık gidecek. Bunu da en net şekilde ifade etmek istiyorum.”

Ayrıca gazetecilerin ‘Kamuda Tasarruf Paketi” hakkındaki sorularını da yanıtlayan Özgür Özel, “Bugüne kadar yedi kez yaptılar. Bu sekizinci, bu sekizincisinin ilanı daha önceki yedi genelgeye kendilerinin uymadıklarını, uydurmadıklarının göstergesidir. Bugünkünün diğerlerinden ayırıcı önemli özelliği hep eleştirdiğimiz sarayın ilk kez genelge kapsamına alınmasıdır, sarayın harcamalarının. Meclis dışarıda bırakılmıştır. Bunun eleştirilecek bir tarafı yok. Kuvvetler ayrılığı gereği, yürütme, yasamaya, talimat veremeyeceği için yapılmıştır. Meclis Başkanı'nın bu konuda geçtiğimiz haftaki ifadelerini hızla bu genelgeye ve ilerisine dönüştürerek daha da ilerisinde bir tasarruf genelgesini Meclis içinde yayınlamasını bekliyorum. Kendisinin böyle bir çalışması olacaksa destek veriyorum, teşvik ediyorum.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Putin ile görüştü Cumhurbaşkanı Erdoğan, Putin ile görüştü

İkinci husus tabii ki yazılanların hepsi önemli ancak bunların tek tek takip edilmesi lazım. Burada üç yıl boyunca yeni personel istihdam edilmeyeceğini, sadece emeklilik kadar personel alınacağının ve kamuda esnek ve uzaktan çalışma modellerinin geliştireceği ifadeleri ise emekçiler açısından son derece riskli bir durumdur. Bu örtülü IMF programıdır. IMF getirirseniz yeni kamu personeli alma, işçiye zam verme, emekliye zam verme, esnek çalışma modelleri geliştirilecek zaten. Şu anda IMF'nin hayaleti işçinin camına gelmiştir. Gulyabani işçilerin camındadır. Onlara bir tek gücü yetmektedir. Birazcık işverene, birazcık zenginlere, birazcık multi milyarderlere, kur korumalı mevduatla, servetine servet kaçanlara yönelsinler. Yoksa öğretmenler atama bekliyor, yirmi bin öğretmen emekli olacak, yirmi bin alacaksın. E bir milyon kişi okuttun. Dünya kadar işsiz var. Kamuya alım yapmayacağım. Esas yapılması gereken iş elbette konvoy olmasın, benzin tasarrufu olsun, kiralama olmasın, yerli araç kullanılsın, hepsini destekliyoruz. Bizim genelgemiz, dün yayınladığımız iki gün önce bunun da ilerisindedir. Ama istihdamsızlık, esnek çalışma yani emeği sömürecek, kıdem tazminatı birikmeden çalıştırma modellerinin tamamı için işçilerin arkasındayız. Burada, bunlardan tasarruf değil, yapılacak iş, adil bir vergi sistemidir. 

İlk kez Mehmet Şimşek'in açıklamalarında vergide adalet kısmının altını çizdim. Burada da çiziyorum. Türkiye'de verginin yüzde altmış beşi dolaylı vergi. Yüzde yirmi dördü de çalışanların maaşlarından kesilen gelir vergisi, geriye kalıyor yüzde on bir. Esas vergi vermesi gereken kazananlar yüzde on biri veriyor. Emekçiler yirmi dördü veriyor. Gerisini kazanan kazanmayanın gözünün yaşına bakmadan elektrikten, sudan, telefondan, sütten, ekmekten alıyorlar. Bu sistem değişmelidir. Bu değişirse kaynak bulunur. Bu değişmeden kimse yoksullarla uğraşmasın" dedi.

Arapça tabelalar hakkında da konuşan Özel, şunları söyledi:

“Arapça tabelalarla ilgili belediye başkanları toplantısında da aynısını söyledim. Canlı yayınlarda da söylüyorum. Söylemeye de devam edeceğim. Bir kere ilgili yasal düzenleme gereğince yabancı dilde tabelalar için bir düzenleme var. Belediye başkanlarımıza tüm diller için bu düzenlemeye uymaları gerektiğini söyledik. İstismar edilen ve alınan kısım şu ‘Arapça bir yazıyı kanuna uygun yazışmalar, ihtarlar yapıp ilgilisine sökmek için süre vermeden ya da sökmüyorsa belediyenin ilgili birimiyle yapmadan belediye başkanının kendi eliyle yırtması fazladan bir popülizmdir. Bu doğru değildir. Ayrıca söylediğim şu. Bu ülkede altı milyona yakın vatandaşımızın, Türkiye vatandaşının Hatay'da, Şanlıurfa'da, Mardin'de, Batman'da yaşayan altı milyon vatandaşımızın ana dili Arapça'dır. Arapça'ya yapılan hürmetsizlik o kişilere karşı yapılmış hürmetsizlik olarak algılanıyor. O yüzden nezaketi koruyalım. Ayrıca Kur'an-ı Kerim Arapça'nın orijinal dilidir. Televizyon izleyen bir vatandaş eğer Arapça da bilmiyorsa biz Cumhuriyet Halk Partili belediye başkanına kendi elleriyle yırttığı metni Kuranı Kerim'le özdeşleştirip, bilinçaltında partimize karşı olumsuz bir duyguya kapılabilir diye uyardım. Yine uyarıyorum. Arapçaya da diğer yabancı dillere de kanunlara uygun muamele yapılmalıdır. Ayrıca lüzumsuz Arapça tabela kirliliğiyle elbette mücadele etmelidir. Ancak bunu kurumlara, kurallara uygun şekilde yapılmalıdır. Bunu bir yabancı düşmanlığına dönüştürecek bir yaklaşım doğru değildir. Türkiye'deki Araplardan değil Türkiye'deki Suriyeli sığınmacılarla ilgili. Bakın bazı Arap kelimesini küfür gibi kullanıyor. Altı milyon Arap vatandaşımız var bizim. Suriyeli sığınmacılarla ilgili diyeceğimiz şudur; hızla Suriye'yle görüşmeler yapılmalı. Barış sağlanmalı. Avrupa Birliği'nden buna ben de elimi taşın altına koyacağım. Fonlar bulunmalı. Birleşmiş Milletler’den bulunmalı ve bu fonlarla orası yaşanabilir hale getirilmeli. Türkiye, eve dönüş teşvikleri vermeli. Mesela Türkiye'de yaşayan bir buçuk milyon öğrenci okuma zamanında gelmek istediğinde, tatil için geldiğinde vize kolaylığı ya da vize serbestisi gibi şeyler verilmeli bu arkadaşlar mutlaka memleketlerine dönmelidir. 

Ancak bir kez daha söylüyorum. Sözüme değer veren herkese. Biz sığınmacı düşmanı değiliz, sığınmacı yaratan politikaların düşmanıyız, politikacıların karşısındayız. Bu da komşuda iç savaş kışkırtıcılığıdır. Bunu yaptılar diye başımıza bunlar geliyor. Suriye'de barış, dünyada barış, herkes kendi evine ama asla ve asla yabancı düşmanlığı istenmeyen görüntülerin ortaya çıkmasını teşvik edecek çiğ popülizmin bizim belediye başkanlarımız aktörleri olmayacaklar. Bir kez daha bütün siyasileri Arap kelimesini bir küfür gibi kullanan ayrımcı dilden men ediyorum. Türkiye Cumhuriyeti'nde altı milyon Arap yurttaşı etrafımızda da milyonlarca Arap komşumuz var. Çok teşekkür ediyorum arkadaşlar."

Muhabir: Ziya Burak Erol