Cumhurbaşkanı Yarımcısı Cevdet Yılmaz, 2025 bütçesi görüşmelerinde, "Bizim belediyelerden beklediğimiz tek bir şey var; belediyelerin asli işleri var, trafik sorununu azaltmak, temiz hava, su sağlamak, sosyal donatılar, yeşil alanlar yapmak gibi. Belediyelerin çok önemli vazifeleri var bizim belediyelerden ekstra bir beklentimiz yok. Tek beklentimiz asli işlerini düzgün bir şekilde yapmaları bu yeter. Bunu yaparken de borçlarını da ödesinler diye bekliyoruz" dedi.
2025 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ve 2023 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifi'nin görüşmelerine TBMM Genel Kurulu’nda devam ediliyor. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, bütçe görüşmelerinin ilk günü sonunda yaptığı konuşmada soruları yanıtladı.
Cevdet Yılmaz'ın konuşmasında öne çıkanlar şu şekilde:
"Öncelikle bütçe kavramından başlamak istiyorum. Bütçe hakkı çok temel bir hak. Meclis'in en temel var olma sebeplerinden bir tanesi yasama ve millet adına yürütmeyi denetleme yetkilerinin dışında en temel hak bütçe hakkı. Bazı arkadaşlarımızın şöyle bir eleştirisi oldu; 'fazla rakamsal bir değişiklik olmuyor' dediler. Doğrudur ancak Dünya'ya da baktığınızda yürütmenin parlamentoya gönderdiği bütçeler belli bir iç tutarlılığı korunsun diye değişikliğe uğramadan kabul edilir. Meclis'in bütçe hakkı olduğu gibi yürütmenin de bütçeyi uygulama yükümlülüğü vardır. Dolayısıyla bu karşılıklı bir anlayış içinde gelişir. Burada bütçe vesilesi ile ülkemizin bütün sorunları tartışılıyor burada ifade edilen görüşler ve yapıcı eleştiriler mutlaka dikkate alınıyor. Dolayısıyla bütçe hesap verilirliği sağlanırken yeni politikalar oluşturulmasını destekleyici bir süreçtir."
"Jeopolitik olarak Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine ihtiyaç vardır"
Yılmaz, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine ilişkin eleştiriler üzerine şunları söyledi:
"Demokrasilerde farklı yönetim modelleri söz konusudur. Ancak bugünün jeopolitiğinde ülkemizin istikrar ihtiyacı her zamankinden daha yüksek bir seviyededir. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi siyasi istikrarı garanti eden bir model olarak çok önemli bir görev icra etmektedir. Ekonomik istikrarın temeli siyasi istikrardır. Son 20 yılda sağlanan ilerlemeler rakamsal olarak da ortadadır. Bunun en temel sebeplerinden biri siyasi istikrarın sağlanmış olmasıdır. Dış siyaset açısından da istikrar son derece önemlidir. Bugün siyasi istikrara sahip ülkelerin dış politikada çok ciddi sorunlar yaşadıklarını görmekteyiz. Salgın hastalıklar ve afetlerde de istikrar önemlidir. Burada da hızlı karar alma süreçleri çok önemlidir. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin ülkemiz açısından ürettiği değerleri görüyoruz.
"Bugün cumhurbaşkanı yardımcısı olabildiysem işte bu cumhuriyetin başarısıdır"
Diğer yandan sanki önceden ideal bir sistemimiz varmış gibi bahsediliyor. Eski yönetim sistemimizde ülkemiz pek çok kriz yaşadı, afetlerde yönetim sorunu yaşadı. Dış politikada sıkıntılar yaşadı o dönemleri de hatırlatmak isterim. Dolayısıyla cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi milletimizin onay verdiği bir sistemdir. Her sistem gibi bu sistem de geliştirilmeye, daha iyi bir noktaya taşınmaya açıktır. Bir arkadaşımız 'ya istemediğiniz bir kişi bu yetkilerle cumhurbaşkanı olursa' dedi. Bu sistemde bizim istediğimiz değil, milletin istediği kişi cumhurbaşkanı olur. Milletimizin onayını kim alıyorsa başımızın üstünde yeri vardır. Milletimizin bu kadar büyük bir çoğunluğunun yanlış yapacağını düşünmüyoruz. Cumhuriyet hepimizin cumhuriyeti. Ben cumhuriyeti 'fırsat eşitliği' olarak tarif ediyorum. Bingöl'de doğan, liseyi burada bitiren, Ankara'da üniversite okuyan, bürokraside 18 yıl çalışan bir kardeşiniz olarak bugün cumhurbaşkanı yardımcısı olabildiysem işte bu cumhuriyetin başarısıdır.
"Halkımızın refahını ve ekonomimizi güçlendirmek zorundayız"
Atatürk, 'askeri zaferler ne kadar büyük olursa olsun iktisadi zaferlerle taçlandırılmadığı sürece eksik kalmaya mahkumdur' der. Biz bir taraftan cumhuriyetimizin katılımcılığını, demokratik yapısını geliştirirken diğer taraftan da halkımızın refahını ve ekonomimizi güçlendirmek zorundayız. Bugün bağımsız bir ülke olmanın gerekliliğinden biri güçlü bir ekonomik yapıya sahip olmaktır. Kalkınma; belli hedefler koyabilen ve o hedefleri gerçekleştime doğrultusunda organize olabilen toplumlardır. Bunu başaramayan toplumlar ise geri kalmış toplumlardır. Biz bütün hedeflerimizi belli hedefler doğrultusunda, vizyon çerçevesinde hayata geçiriyoruz. Bazen gecikmeler olabilir ama önemli olan bu vizyona sahip olabilmektir. Bu 22 yılda Türkiye, alt orta gelir grubundan üst orta gelir grubuna yükseldi. Bugün hedefimiz yüksek gelirli ülkeler ligine geçmektir. Bütün politikalarımızın odağında insan var. Türkiye, yüksek insani kalkınmışlık grubundan en yüksek insani kalkınmışlık grubuna geçmeyi başardı. Bugün bu bütçenin çerçevesini oluşturan orta vadeli programda da rakamsal hedeflerimiz de çok nettir. 2028 yılında ülkemizi 1.8 trilyon dolarlık bir büyüklüğe ulaştırmayı ve 20 bin dolarlık kişi başına düşen gelire ulaşmayı öngörüyoruz.
"Dünya değişiyor eskinin kalkınma unsurları ile bugün aynı değil"
En önemli başlıklardan biri yeşil ve dijital dönüşüm. Dünya değişiyor eskinin kalkınma unsurları ile bugün aynı değil. Bunu 12. kalkınma planımızın ekseni olarak belirledik. Türkiye enerjiye bağımlı bir ülkedir. Enerjiyi daha verimli kullanan ve daha az karbon salgılayan bir ülke olarak hem cari açık sorununu köklü bir şeklide çözmek hem de daha az karbon üreten bir ülke olmak mümkündür. Yapay zeka artık bütün alanları etkilemeye başlamış durumda. Bazı meslekler ortadan kalkacak yeni bazı meslekle oluşacak, mevcut meslekleri icra etmek değişecek. Biz de hem yeşil dönüşüm hem de dijitalleşmeyi hızlandırarak ülkemizi farklı bir gelişmişlik düzeyine taşıyacağız. Akıllı tarım ve siber güvenlik başta olmak üzere yapay zeka gibi hususları da çalışıyoruz. Yapay zeka ile ilgili bir eylem planı hazırladığımızı da belirtmek isterim."
"Güncel gelişmelere kayıtsız kalan bir ekonominin başarılı olma şansı yok"
Yılmaz, enflasyona ilişkin şunları söyledi:
"Her dönemin kendine özgü özellikleri var. 2020- 23 döneminde esas olan ekonomide reel sektörü ayakta tutmaktı. Türkiye reel ekonomiyi güçlendirerek bu süreçten çıktı. Dolayısıyla o dönemin şartları reel ekonomiyi çok daha güçlü desteklememizi gerektiriyordu. Bugün geldiğimiz noktada ise öncelik finansal istikrarı güçlendirmek, riskleri azaltmak, rezerv yapımızı güçlendirmek ve enflasyonu düşürmektir. Ekonomi politikaları Dünya'ya ve ülkeye göre güncellenir. Genel ekonomik çerçeveniz olur ancak güncel gelişmelere kayıtsız kalan bir ekonominin başarılı olma şansı yoktur. Her alanda olduğu gibi istikrar içinde değişim anlayışı ile hareket ediyoruz. Bugün en önemli meselemiz enflasyondur. Niye enflasyondur; Dünya'nın da sorunu, milletimizin de önceliği enflasyon olduğu için. Bizim geldiğimiz gelenek devletle milletin aynı yöne baktığı bir gelenektir. Devletle milleti çatıştıran, karşı karşıya getiren değil aynı hedefler doğrultusunda konumlanmasını gerektirmektedir. Bugün milletimizin temel sorunu enflasyonsa bizim de en temel meselemiz enflasyonu düşürmek, fiyat istikrarını sağlamaktır. Bütüncül politikalar ile enflasyonla mücadelemizi sürdürüyoruz.
Enflasyonla mücadele kısa vadede büyüme üzerinde bazı baskılar oluşturabilir. Ama şunu hepimizin bilmesi lazım; enflasyon orta vadede büyüme ile enflasyon arasında bir ilişki yoktur. Tam aksine enflasyonun düştüğü, öngörülebilirliğin yükseldiği bir ortamda yatırım ortamı da iyileşir. Büyümeyi istikralı bir ortamda sağlarsınız ve sürdürülebilir büyüme sağlarsınız. Düşen enflasyon ile birlikte önümüzdeki dönemde büyüme hızımızın da daha yüksek değerlere çıktığını hep birlikte göreceğiz. Siyasi belirsizliği ne kadar azaltırsanız ekonominiz o ölçüde canlılık gösterir. Türkiye de siyasi istikrarı olan bir ülkedir."
"Belediyelere daha fazla kaynak aktaran bir bütçe yapımız var"
Yılmaz, belediyele borçlarına ilişkin şunları söyledi:
"Biz bu 20 yılda belediye kanununda önemli değişimler sağladık. Bugün geldiğimiz noktada belediyelere aktardığımız bütçenin toplam bütçedeki payı yüzde 9,1'e ulaşmıştır. 2002'de bu pay yüzde 4 civarındaydı. Belediyelere artık eskisinden daha fazla kaynak aktaran bir bütçe yapımız var. Burada bizim belediyelerden beklediğimiz tek bir şey var; belediyelerin asli işleri var, trafik sorununu azaltmak, temiz hava, su sağlamak, sosyal donatılar, yeşil alanlar yapmak gibi. Belediyelerin çok önemli vazifeleri var bizim belediyelerden ekstra bir beklentimiz yok. Tek beklentimiz asli işlerini düzgün bir şekilde yapmaları bu yeter. Bunu yaparken de borçlarını da ödesinler diye bekliyoruz. Nasıl ki özel sektör borcunu ödüyorsa belediyelerimiz de hem asli işlerini yapsınlar hem de parayı iyi yöneterek bunu başarsınlar. Bir taraftan borçluyken diğer taraftan başka alanlara girmelerini rasyonel bulmuyoruz."
"Yoksulluk en temel meselelerimizden biri"
Yılmaz, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Depremlerde yıkılan birim sayısı var bir de hak sahipliği sayısı var. Yıkılan birim 681 bin 34 bağımsız bölüm ama bunların hepsi hak sahibi değil. Bunların içinde 398 bin 974'ü konut, 42 bin 237'si işyeri, 12 bin 806'sı ahır olmak üzere 454 bin 12 hak sahipliği var. Teslim ettiğimiz konut 155 bin 124 bu da yüzde 32'ye tekabül ediyor. Özgür Özel'in verdiği yüzde 12 rakamı doğru değil, yıkılan binadan gidilerek hesaplanmış olabilir.
Yoksullukla ilgili çeşitli değerlendirmeler oldu. Yoksulluk en temel meselelerimizden biri. Bunun makro, sektörel ve doğrudan destekler boyutu var. Sadece doğrudan aktarılan kaynaklarla yoksullukla mücadeleyi değerlendirirseniz eksik bir değerlendirme olur. Makro düzeyde istikrarlı bir ekonomi oluşturmadan, istihdam üretmeden yoksullukla mücadelenin zeminini sağlam bir şekilde kurmuş olmazsınız. 22 yılda biz yoksulluğu belli bir noktaya getirdiysek makro yönetimimizin bunda çok ciddi rolü var. Biz sosyal güvenlik kurumlarını birleştirdik, şemsiyemizi tüm toplumu kapsar hale getirdik. Diğer taraftan eğitim ve fırsat eşitliğini arttırdık. Bütün bunlar yoksulluğu azaltma politikamızın sektörel boyutunu oluşturuyor. Doğrudan sosyal desteklerde de hiçbir dönemde olmadığı kadar desteği arttırdık. Bu, yoksulluğun arttığı anlamına gelmiyor tam aksine düşürdüğümüz yoksulluğu daha fazla destekleyerek yoksul insanlarımızın yaşam koşullarını iyileştirdiğimiz anlamına gelir. Bunu sıfırlamak hiçbir ülkeye nasip olmadı, burada esas olan düşürmektir."