Nur Yıldız

Yalova'da termal tesis işletmecileri ara tatildeki doluluk oranından memnun Yalova'da termal tesis işletmecileri ara tatildeki doluluk oranından memnun

Ankara Fotoğraf Sanatçıları Derneği (AFSAD) yeni sezonu Atölyeler Ortak Sergisi ile geçtiğimiz haftalarda açmıştı. Dernek, yeni sezon çalışmalarını hız kesmeden sürdürürken, bu hafta fotoğrafın usta isimlerinden Çerkes Karadağ’ı konuk etti. 

Çerkes Karadağ, “Fotoğrafta Sanatsal Dinamikler” söyleşisiyle Ankaralı fotoğrafseverlerle buluştu. Fotoğrafın tarihsel sürecinden yola çıkarak günümüzün fotoğraf anlayışını değerlendiren Karadağ, Türkiye’de ve yurt dışında yaşadığı pratiklerden örnekler vererek fotoğrafta sanatsal yaklaşımlara değindi. 

Çerkes Karadağ, İstanbul’da yaşadığından AFSAD’a çok sık gelemediğini ama etkinliklerini yakından takip ettiğini ifade ederek, bir dönem kendisinin de bünyesinde bulunduğu AFSAD’ın Türkiye’de fotoğrafın kurumsallaşmasında çok önemli bir yeri olduğunu ve bundan gurur duyduğunu belirtti.

“Fotoğraf hem kavramsal hem kurumsaldır”

Fotoğraf dünyasını tecrit edilmiş bir adaya benzettiğini vurgulayan Karadağ, şunları kaydetti:

“Neden tecrit edilmiş? Çünkü fotoğraf ve fotoğrafçılar kendilerini dünya sanatından, sanat dünyasından, Türkiye’deki diğer gelişmelerden, akademik konulardan muaf tutarlar. Bir adada yaşarlar. Tıpkı Bodrum gibi. Şehir yayılmış, ucunda bir tane kale var. O kale ise oraya sığınmış. Fotoğraf diğer sanatlarla ilişki kurmuyor. Bütün ömrüm boyunca bunu gördüm. Fotoğrafla uğraşanlarla diğer sanatlarla uğraşanlar arasında uçurumlar var. Kimse kimseyle bir temas içinde bulunmuyor. Ancak fotoğraf ben yaptım oldu sanatı değil. Ben yaptım oldu dediğiniz zaman naif bir sanatçı olarak bakarsınız dünyaya. Yani eğitimsiz. Hiçbir şeyden haberiniz yok. İçinizden geldiği gibi yaratıcı yeteneğinizi kullanıyor olursunuz.  Bu naif bir anlayıştır. Böyle sanatçılar var. Dünya onları gözbebeği gibi korur. El üstünde tutarlar. Çünkü çok azdır böyle yaratıcı sanatçılar. Fakat fotoğraf hem kavramsal bir dil hem kurumsal bir şeydir. Hep iddia ederim ki dünyada fotoğrafla ilgili insanların sayısı Hristiyanlardan fazla. Öyle bir cemaat ki!”

“İlk elli yılımızı ‘Fotoğraf belgesel mi, deneysel mi?’ diye sorgulayarak geçirdik”

Fotoğrafın sanatsal tartışmalarına değinen Karadağ, bu süreçlerden şöyle bahsetti:

“Bizim fotoğraf dünyası diğer kültürel aktivitelerden ve sanat ortamından bir hayli bağımsız. Biz fotoğrafımızın ilk elli yılını ‘Fotoğraf belgesel mi, deneysel mi?’ diye sorgulayarak geçirdik. O kadar sığ ve kapasitesiz bir görüştü ki, belgeselciler de deneyselciler de işin ruhuna varmadan birbirleriyle kavga ediyordu. İşin ruhunu tartışmadık. Oysa fotoğrafın kendisi bizzat iyi bir deney alanıdır, hiçbir zaman muhafazakar eğilimlerin bir sanatı olmamıştır. Biz fotoğrafçılar da hiçbir zaman muhafazakar olmadık. Bu belgesel deneysel hikayesine bir nokta koymak gerekiyordu. Benim de bu çorbada biraz tuzum oldu. 1990’ların başında bizim fotoğraf abileri vardı. Böyle herkesi yönlendiren köşeleri kapmış aileler. Mesela, çeşitli yarışmalar için şablonlar veren yol gösteren ve dolayısıyla önünü kesen. Öyle bir ortamda bir gün yine belgesel ve deneysel üzerine bir söyleşi programı var. ‘Ben fotoğrafın sanat tarafındayım’, dedim. ‘Fotoğrafın belge tarafı, doküman tarafı, ticari tarafı hatta güvenlik tarafı başkalarını ilgilendir. Ben sanat eğitiminden gelmiş biri olarak fotoğrafın sanat boyutları ile ilgilenmek istiyorum.’ Ankara'da bunun kavgasını verdiğimizi söyleyebilirim. Hatta bu derneklerin dışlandığı bile oldu zamanında. Yine bahsettiğim abiler dizilmişler. Belge ve deney üzerinden bir sürü kuru laflar döküldü. Ben de kalktım sanat üsluplarını anlattım. Hangi sanat akımları fotoğraf yüzünden doğmuş veya hangi sanat akımları fotoğrafta da karşılığını bulmuşun bir serüvenini ortaya koymaya çalıştım. Ortalık karıştı. Söyleşiden sonra bu metni çoğaltalım dediler. Neticede bu metin çoğaltıldı. Ve ondan sonra da fotoğrafta deney mi belge mi tartışması giderek yerini fotoğrafta sanat ve sokak fotoğrafçılığına bıraktı."

"Fotoğraf, sanatın dinamiklerini de değiştirdi"

Karadağ fotoğrafın sanat dinamiklerini değiştirdiğine dikkat çekerek, şöyle devam etti:

“Fotoğraf sanattan hiçbir zaman kopmadığı gibi sanatın dinamiklerini de değiştirdi. 1900’lerin başında empresyonistler fotoğraflar aracılığıyla yepyeni bir dil ortaya koydular. Çünkü fotoğrafçılar doğaya açılıyorlar ve doğanın değişen anlarını resmediyorlardı. O zamanlar ressamlar dini içerikler mitolojik kavramlar, antik dünyaya dönük semboller ve antik dünya felsefesinin sembol olayları ve simgeleriyle ilgileniyorlardı. Resmin konusuna empresyonistlerle birlikte günlük hayat devreye girmeye başladı. Yaşam girmeye başladı, renk girmeye başladı, ışık girmeye başladı. Yani empresyonistler öyle göbekten manifesto yaratıp dünya yüzüne çıkmadı. Fotoğraf gerçekliği öyle bir insanlık alemine girdi ki, fotoğraf çekmek ikonik bir yaşam biçimi haline gelmeye başladı. Yani bir insanın portresinin olması demek o insanın ayrıcalıklı bir konuma taşınması demek. Çünkü resim derebeylerin, mesenlerin zenginlerin ve kilisenin hizmetinde. Fotoğraf sosyal hayatı zenginleştirdi. İnsanlar arası iletişimi artırmaya başladı. Fotoğraf tarihte farklı dönüşümlere yol açtı.”

“Kültürel arka planı olmayanların sanatta işi yok”

“Sanatta reçete verilmez” diyen Karadağ, şunları söyledi;

 “Sanatta siz bir yol alırsınız. Yolun bir yerinde bir bilene danışabilirsiniz. O bilen size bilgileri doğrultusunda samimiyetle bir şeyler sunabilir. Ve yola devam edersiniz. Ama yaratıcılık bireyseldir, tektir ve özgündür. Yaratıcılığa dışarıdan bulaşmış bütün müdahaleler onu rotasından çıkarır. Sanat entelektüel bir üründür. Yani arkasında herhangi bir beslenmiş damarları kaynakları olmayan bir sanat, sanat olamaz. İnsan yol alamaz. Bir yerde bizim fotoğrafa avcılığı çok yakıştırırlar. Görüntü avcılığı içeriksiz bir şeydir. Bir karşılaşırsınız avcıyla. Avcı karşılaşır vurur sahip olur. Avcı emek sarf etmez. Avcı önüne çıkanı elde eder. Nitekim, kameramızın deklanşörünün Fransızca anlamı da tetiktir. Fotoğraf bir avcılık sanatı değildir. Avcılık yapanlar hobi gruplarıdır. Kendilerini fotoğraf yoluyla ispat etmek isteyenlerdir. Anılarını, değer yargılarını karşılaşmalarını, görüntülere taşmak isteyen insanlardır. Sözüm bunlara değil, sözüm fotoğrafı bir sanat materyali olarak kendi hayatına oturtmak isteyen insanlar içindir. Dolayısıyla bunlar için mutlak süreçle sanatsal disiplinler neyi gerektiriyorsa onu uygulamak zorunda. Sanat cehaleti kabul etmez. Bütün çağlarda sanatçılar ciddi kültür adamlarıdır. Kültürel arka planı olmayanların sanatta işi yok.”

“Fotoğrafı ideolojiden ve politikadan soyutlayamayız”

Fotoğrafın hayatı anlattığını ve dolayısıyla politikadan soyutlanamayacağını ifade eden Karadağ, şöyle konuştu;

“Sanat reçete verilen bir alan değil. Sanat duyumsanır bir alandır. İçinizde soru işaretleri olacak. Şüpheler oluşacak. Heyecan duyacağınız bir şey olacak. Karşılaşmalar insanı sanatçı yapmaz. Ama karşılaşmaların verdiği ruh haleti ve o imge, o imgenin peşinden gittiğinizde sanatçı olursunuz. Elinizde makine sokakları arşınlayarak sanatçı olacağım diye düşünemezsiniz. Sokakları arşınlayarak sanat yapan üç beş kişi var. Çünkü onlar sokağa çıkmadan önce ilkeleri var. Binaya bakma şekilleri var, ideolojik ve politik arka planları var. Fotoğrafı ideolojiden ve politikadan ayırt edemeyiz arkadaşlar. Politika neye taliptir? Hayati düzenlemeye talip değil mi? Hepimizin hayatını düzenlemek için milletvekilleri, bakanları, meclisler seçilmiyor mu? Ve fotoğraf da hayatla ilgili. O halde fotoğraf politiktir. Fotoğrafı kendi dünya görüşünden bağımsız tutamazsınız. Biz fotoğrafçıların bir şansı var. Bütün sanatlar sanatçının hayal dünyasındaki imgelerle oluşur. O şekil alır. Taşta, heykelde boyada, duvarda, şurada burada. Bizse hayatla doğrudan temas halindeyiz.  Biz hem hayatın bir tanımını yapıyoruz hem hayatın bir aktarıcısıyız. Yani hem fotoğraflar hayatı anlatıyor hem de biz hayata müdahale ediyoruz. Hayatın bir kesitini alıyoruz, onu kutsuyoruz, önemsiyoruz ve bilinçle bilgi dünyamıza taşıyoruz. Dolayısıyla fotoğraf hem politiktir hem de evrensel bir dildir.”

Üniversitelerde fotoğrafın sanat boyutu tartışılmıyor

Karadağ akademik alanda da fotoğraf sanatının boyutunun tartışılmadığına dikkat çekerek, “Batıdaki üniversitelerde fotoğrafçı gençleri, edebi metinleri yorumlamaya teşvik ederler. ‘Edebi metinleri yorumlayın. Bunların görsel karşılıklarını bulunmaya o imgelerden yararlanın’ denilir. Ancak bizde üniversitelerde fotoğrafın sanat boyutu tartışmıyor. Sanat dersi yok. Fotoğraf estetiği, felsefesi yok. Sanat konuşulmuyor” ifadelerini kullandı.

Söyleşi sonunda AFSAD Başkanı Burcu Vardar, Çerkes Karadağ’a verdiği bilgiler için teşekkür etti.

Çerkes Karadağ kimdir?

Ülkemizde fotoğrafın ustalarından olan Çerkes Karadağ, 1953’te Kars’ın Kağızman ilçesine bağlı Dibekkaya (eski adıyla Havasor) köyünde doğdu. Babası çocuklarını okutmak için şehre göçmeye karar verince Ağrı’ya taşındı. İlk, orta ve lise öğrenimini Ağrı’da tamamladı. 1973’te Gazi Eğitim Enstitüsü Resim Bölümü’ne girdi.

1971 yılından bugüne değin grafiker, reklam yönetmeni, yayıncı, tanıtım fotoğrafçısı, film denetçisi olarak çalıştı. Kültür Bakanlığı’nda belgesel film ekibinde görev aldı. Panel, sempozyum ve açık oturumlara katıldı, konferanslar verdi. Ulusal ve uluslararası fotoğraf yarışmalarına ve bienallere; Türkiye’de ve yurt dışında birçok karma, ortak ve çağrılı sergilere katıldı. Ulusal ve uluslararası fotoğraf ödülleri kazandı. Dergi ve gazetelerde fotoğraf sanatı konusunda makaleler ve denemeler yayınladı.

Sanat dergilerinde, gazetelerde, radyo ve TRT kanallarında sanatsal çalışmalarını konu alan birçok haber, röportaj ve belgeseller yayınlandı. Başbakanlık, Dışişleri Bakanlığı, Kültür Bakanlığı, bazı Türkiye büyükelçilikleri, Basın ve Yayın Genel Müdürlüğü resmi web sitelerinde çağdaş Türk fotoğrafının önemli isimleri arasında yer almakta.

Muhabir: Nur Yıldız