Cenevre’ye beş kala
Yusuf KANLI
Tarih yaklaşıyor, meraklar artıyor. Türkiye ve Kıbrıs Türk lideri Cenevre’de ne kadar gerileyebilirler, ne gibi ödünler verebilirler? Kırmızı çizgileri nerede? Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan üzerinde kimler tavsiyede bulunabilir, fikrini değiştirebilir, Kıbrıs’ta daha cesur açılımlara ikna edebilir?
Kıbrıs konusuyla bir şekilde ilgilenen; Kıbrıs’ta bir çözümün nasıl imkanlar doğuracağını bilenler; veya kendi iç politikaları gereği Kıbrıs konusunda hiçbir şey yapamasa da sanki bir şey yapmak istiyormuş gibi davranan ülkelerin diplomatları bu sorularla başlıyorlar sohbetlere son günlerde.
Sayılı gün çabuk geçer. 27-29 Nisan Cenevre gayrı-resmi 5+1 Kıbrıs konferansına bir şey kalmadı. Bir sonuç alınacak mı? Türk yetkililer umutsuz. Kıbrıs Türk liderliği ne diyor? Orada da hiçbir beklenti hissedilmiyor.
Matematik denklemi gibi bir durum. Eldeki veriler toplansa da, çıkarılsa ve hatta çarpılsa da sonuç hep aynı. Hani derler ya “Zero sum game” yani “toplamı sıfır olan bir oyun.” Fark eder mi toplama mı yaptınız, çarpma mı? Denklemin her iki tarafında da sıfır varsa, hiç fark olmaz.
“Tarafların pozisyonları o kadar net ve farklı ki, uzlaşma nasıl sağlanacak. Rum lider federasyon adı altında federal ögeleri olan ve Kıbrıs Türk halkına azınlık hakları veren bir çözüm öneriyor, siyasi eşitliği, yönetime etkin katılımı anlamsız detay haline getirmeye çalışıyor. Türk tarafı ise iki devletli bir çözüm konusunda giderek daha net konuşuyor. Milli Güvenlik Kurulu konuyla ilgili karar aldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan kaç defadır iki devlet tek yol diyor. Cumhurbaşkanı Ersin Tatar aynı görüşte. Uzlaşma nasıl sağlanacak?”
Birileri bilekleri büker, uzlaşmayı zorlayabilir mi? Güzel soru ama cevabı pek de güzel değil. Doğu Akdeniz’deki “fiili detant” Almanya’nın gayretleriyle Türkiye’nin hidrokarbon çalışmalarına ara vermesi, Avrupa Birliğinin de Türkiye’ye yaptırım kararı almaması üzerine inşa edildi. Kalıcı bir durum yok. Türkiye sonsuza kadar kıyısından iki kilometre uzakta sekiz kilometrekarelik küçük bir adanın kendisini Akdeniz körfezine hapsetmesini kabul edebilir mi? Ya da, o küçücük ada sayesinde Türk münhasır ekonomik alanı sadece Antalya körfezi ile sınırlanıp, 600 kilometre ötedeki Yunanistan’ın doğu Akdeniz’i adeta “Yunan gölü” haline getirmesini kabul edebilir mi? Bırakın Ege’deki daha komplike durumu, anlaşmalara aykırı bir şekilde adalardaki Yunan silahlanmasını, Trakya’da Yunan ve Amerikan kuvvet konuşlanması kabul edilebilecek gelişmeler mi? Bu “soğuk barış” sürdürülebilir değil.
Kırmızı çizgiler bunlar. Ne Cumhurbaşkanı Erdoğan tek başına bu kırmızı çizgileri ortadan kaldırabilir, ödün verebilir, ne de birileri onu böyle intihar anlamına gelecek adımları atmasına ikna edebilir.
Kıbrıs’ta atılabilecek adımlar, gidilebilecek yollar vardır. Gerek Rum liderliği gerekse Kıbrıs Türkleri arasındaki Stockholm Sendromu mağduru “ilerici” olduğunu sanan arkadaşlar federal çözüm adı altında bazı federal öğelerle güçlendirilmiş üniter devlet modelinin söz konusu olamayacağını artı anlamalılar. Seçim iki devletli olasılıklar arasında gerçekleşebilir. 1- İki devletli konfederasyon. Sembolik merkezi otorite, güçlü kurucu devletler, uluslararası tek kimlik, ite iki kimlik. 2- AB içerisinde iki devlet. Bu modelde her ne kadar AB içerisinde ve uluslararası alanda adada iki devlet olacak ise de serbest dolaşım, ticaret, mülk edinme ve yerleşme haklarıyla ada fiili olarak tekrar birleşecektir. Türk askeri sadece kuzeydeki devlette kalacak, garanti anlaşması sadece kuzeyi kapsayabilecek ancak güvenlik boyutu Türkiye’ye Kıbrıs ile sınırlı olarak AB ülkesi hakları tanınacaktır. Bu da çözümün güvenlik boyutunu oluşturacaktır. 3- 2 devletli çözüm. İzaha ihtiyaç yok. Tehlikesi şimdi “Yok öyle şey” dense de Kıbrıs Türk devleti ekonomik olarak yeterli olamaması halinde giderek Türkiye ile entegre ve hatta ilhak olabilecektir. Ve son bir olasılık, mevcut durumu aynen muhafaza ederek ekonomik işbirliğine, güven artırıcı önemlere yoğunlaşmak, adadaki iki taraf, Yunanistan ve Türkiye için ekonomik menfaat sistemleri yaratmak. Karşılıklı menfaat yakınlaşmayı, birbirini anlamayı, psikolojik duvarları yıkmayı başarabilir.
Tabii bu arada bir film üzerinden hamaset yarışı da yapabilir, kim daha fazla vatanseverdir, davaya sadıktır falan yarışması da yapabilir, zaman öldürebiliriz. Zamandan bol ne var? Sonra yine hayıflanmayalım diye hatırlatayım dedim…