Nursun Erel
Bir yılbaşı arefesinde kapımız çalındı, baktık kargodan kocaman bir sandık gelmiş, heyecanla açtık, tepeleme mandalina var içinde. Harika, hem de ünlü “Bodrum Mandalinası.” Bir de kart iliştirmiş Can Pulak, “En iyi dileklerimle yeni yılınızı kutluyorum” diyor.
Biraz şaşırıyorum ama durur muyuz? Hemen birer mandalinanın kabuğunu soyup ağzımıza atıyoruz, enfes rayihayla mest olmuşken elimdeki kartın arkasını çevirip bakıyorum ki, aslında farklı bir isme gönderilmiş mandalinalar, yani nasıl olduysa -belki de sekreterin hatalı tutumuyla- bize gelmişler…
-Aloo, Can Bey?
-A, Nursuncum sen misin?
-Evet Can Bey, yeni yılınızı kutlamak için aradım
-Canım senin de kutlu olsun
-Yalnız Can Bey, bana sizin yeni yıl kutlaması kartınızla birlikte kocaman bir mandalina sandığı ulaştı. Kargo adresi ve isim benim ama içindeki kartta başka birisinin ismi var. Eğer adresi bana söylerseniz ben o arkadaşınıza sandığı göndereyim…
Can Bey kahkahalarla gülüyor:
-Aman Nursuncum isabet olmuş, ne güzel işte, mandalinalar tam da yerini bulmuş, eşinle birlikte afiyetle tüketin…
Can Pulak’ın cömert ve esprili tutumu karşısında sevinmedim desem yalan olur, mandalinaları günler boyu afiyetle tükettik, hatta mandalina kabuklarını kurutup çayımıza kattım, reçel bile yaptım…
Can Pulak'tan ilk jest
Telefon konuşmamız sırasında sadece mandalinalar için teşekkür etmekle kalmadım, Can Pulak’a epeyce eskilerde kalmış bir başka jesti için de teşekkür ettim, onu da anlatayım.
Yıl 1985, Tercüman gazetesinde çalışıyorum, Başbakan Turgut Özal İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher’in resmi konuğu olarak Londra’ya gidecek, gazetem geziyi benim izlememi istiyor… Çok heyecanlıyım, çünkü 12 Eylül Darbesi sonrasında batı dünyasının sırt çevirdiği Türkiye bu resmi ziyaretle belki Avrupa tarafından yeniden “demokratik ülkeler ligi”ne kabul edilecek.
Uzatmayayım, haber takibinde uykusuz, gece gündüz çalışarak geziyi izliyorum, ardından Özal ve resmi heyetle birlikte aynı uçakla Ankara’ya dönüyoruz.
O yıllarda sevgili Can Pulak Başbakan Özal’ın Basın danışmanı, uçağa binmeden önce kendisinden rica ediyorum,
-Can Bey acaba Sayın Başbakandan kısa bir değerlendirme alsam izin verir mi acaba? Siz yardımcı olabilir misiniz?
Can Bey yanıt vermiyor, Özal’a yakın bir koltuğa geçiyor. Uçağın motorları çalışıyor, pist başı yapılıyor ve Heathrow’dan kalkıyoruz…
Neyse işte, havadayız artık, kemerlerimizi çözüyoruz, ben elimde teybim, not defterim “hazır ol” konumundayım, sürekli Can Pulak’a bakıyorum, bir kaç dakika sonra bana eliyle işaret ediyor, “gelebilirsin” diye, heyecanla koşup Özal’a teybimi uzatıyorum, Thatcher görüşmesinin bazı detaylarını, yeni dönemde Türkiye’de uygulanacak özelleştirme planını anlatıyor, Thatcher’in bu konuya çok olumlu baktığını söylüyor. Türkiye o yıllarda liberal ekonomiye geçiş aşamasında. Thatcher-Özal diyalogu ise söylenenlere göre çok sıcak. Hatta Thatcher’in aslında Özal’dan etkilendiği bile konuşuluyor. ”
Özallar’a teşekkür edip yerime dönüyorum, sıra bandı çözüp haberi hazırlamakta…
Sevinçten içim içime sığmıyor, kolay mı? Ertesi günün manşetini kurtarmışız… Can Pulak’a teşekkür üstüne teşekkür ediyorum…
İyi ki varsınız sevgili Can Pulak, onur ödülü size çok yakışır, sizi çok seviyoruz.