Gazeteciler Cemiyeti bünyesinde Norveç Büyükelçiliği desteğiyle hayata geçirilen “9. Köy Haber Merkezi Projesi” kapsamında gerçekleştirilen Basın Evi söyleşilerinin bu haftaki konusu, “İlliberal Demokrasilerde Hayatta Kalmak” oldu. Doç. Dr. Burak Bilgehan Özpek’in katılımıyla gerçekleştirilen söyleşinin ardından Basın Evi’nde konuk ve katılımcılar için bir resepsiyon verildi
CEMRE POLAT/ANKARA - Gazeteciler Cemiyeti bünyesinde Norveç Büyükelçiliği desteğiyle gerçekleştirilen “9. Köy Haber Merkezi Projesi” kapsamında planlanan Basın Evi söyleşileri bu hafta, “İlliberal Demokrasilerde Hayatta Kalmak” başlığıyla yapıldı. Doç. Dr. Burak Bilgehan Özpek’in konuk edildiği söyleşide, liberal ve liberal olmayan yönetim şekillerine dünya ve Türkiye üzerinden örnekler verildi. Gazeteciler Cemiyeti Basın Evi’nde gerçekleştirilen etkinliğe çok sayıda ilgili katıldı. Söyleşinin ardından katılımcılar için Basın Evi’nde bir resepsiyon verildi. 9. Köy söyleşilerinde bu hafta, “İlliberal Demokrasilerde Hayatta Kalmak” başlığıyla Burak Bligehan Özpek konuk edildi. Genç gazetecilerin haber üretim faaliyetine destek vermesi ve gazetecilik tartışmalarında aktif rol üstlenerek katkı sunmasını hedefleyen Basın Evi söyleşi dizisinin konuğu olan Özpek, söyleşide illiberal demokrasi kavramı üzerinden Türkiye’nin mevcut durumuna dair aydınlatıcı bir konuşma yaptı. Kontrollü medya, ifade özgürlüğü, rıza üretimi, güç ve iktidar, milli irade gibi başlıklar üzerinde durulan söyleşide, yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimlerine de vurgu yapılarak halihazırda sürdürülen seçim kampanyaları ele alındı. Konuşmasında illiberal demokrasilerde vaat edilen hak temelli yaklaşımların aksine hak ve özgürlüklerin ihlal edildiğini vurgulayan Özpek, gizli otokratik rejimlerde teorik ve pratik demokrasi kavramlarını karşılaştırıldı. Liberal olmayan yönetimlerde hükumetlerin uygulamalarına örnekler veren Özpek ayrıca demokrasi adı altında halkın desteğini alarak baskıyı meşrulaştıran yönetimlerin, muhalif kesimi milletin üyesi olmamakla dışladığını ifade etti. Özpek, konuşmasının ardından katılımcıların sorularını yanıtladı. [caption id="attachment_267918" align="alignright" width="450"] Gazeteciler Cemiyeti Başkan Yardımcısı ve M4D Proje Direktörü Yusuf Kanlı[/caption] Kanlı: “Siyaset, gazeteciliğin beslendiği çok önemli bir alan” Söyleşinin açılış konuşmasını yapan, Gazeteciler Cemiyeti Başkan Yardımcısı ve M4D Proje Direktörü Yusuf Kanlı, “Gazeteciler Cemiyeti’nde çeşitli programlar çerçevesinde düzenlenen Basın Evi Söyleşilerinden birisine daha ev sahipliği yapıyoruz. Basın Evi Söyleşileri, Avrupa Birliği delegasyonunun desteğiyle hayata geçen ama Avrupa Birliği delegasyonu yanı sıra Norveç, İrlanda, Hollanda, İngiltere Büyükelçilikleri tarafından da desteklenen bir özgür basın çalışması. Bugün yine değerli bir konuğumuz var. Direkt gazetecilik değil ama gazeteciliğin beslendiği çok önemli bir alan olan siyaset üzerine konuşacağız. Bugün, ‘Türkiye’nin mevcut durumu’ ve ‘yarın ne olabilir?’ gibi konuları Burak kardeşimle irdeleyeceğiz” dedi. “İlliberal Demokrasilerde Hayatta Kalmak” söyleşisi kapsamında konuşan Doç. Dr. Burak Bilgehan Özpek, liberal ve illiberal kavramlarını irdeleyerek Türkiye’deki uygulamalar üzerine örnekler verdi. İlliberal demokrasilerin gizli otokratik rejimler olduğunu söyleyen Özpek, bu toplumlarda kutuplaşmanın kaçınılmaz olduğunu aktardı. Kutuplaşmanın düşünce özgürlüğünü ve kamusal alanı tehlike altına aldığını aktaran Özpek, “Kutuplaştırılmış toplumlarda düşünce özgürlüğü tehdit altındadır. Kamusal alan tehlikeli hale geldikçe entelektüellerin, akademisyenlerin, gazetecilerin sorunu olmaktan çıkar; büyük bir sistem sorunu haline gelir. Zira güç ile iktidar farklı şeylerdir. Güç, baskıyı işaret ederken iktidar rızaya dayanır. İktidarı zedeleyenler, iktidarın görüşlerinin dışında bir şeyler söyleyen insanlardır. Kamusal alan tekinsiz bir hal alırsa, entelektüeller kamusal alandaki itirazlarını geri çeker ve bunu kendi mütevazi sohbetlerine sıkıştırırsa; güç, kendiliğinden rıza üreterek toplumun rızasına sahip bir iktidarmış gibi gözükür. Kamusal alanı tekinsiz hale getirmek, tartışmaya kapalı hale getirmek, çok eski bir otoriter stratejidir. Türkiye’de mevcut kutuplaşma ortamında da bunu yaşıyoruz” sözlerini aktardı. [caption id="attachment_267920" align="alignnone" width="700"] Doç. Dr. Burak Bilgehan Özpek[/caption] Özpek: “Hak ve hürriyet ihlalleri, ‘halk iradesi’ kavramıyla meşrulaştırılıyor” “İlliberal demokrasi” kavramını açıklayan Özpek, bu yönetimde iktidarların demokrasi adını kullanarak teoride toplumun temel hak ve hürriyetlerini koruduğunu fakat pratikte otoriter bir rejim dayatarak tüm bu hakları ihlal ettiklerini söyledi. Halkın iradesi olarak yansıtılan meşrulaştırma yönteminin çeşitli yollarla halka benimsetilmiş bir kavram olduğunu aktaran Özpek, konuşmasında “İlliberal demokrasi tüm dünyada yaşadığımız atmosferle çok alakalı bir kavram. 1997 senesinde Fareed Zakaria tarafından dile getirilen bir kavram. Soğuk savaşın ardından demokratikleşme kavramının tüm toplumları etkileyeceği düşünülüyordu. Fakat zaman içesinde gözlemlendi ki, kâğıt üzerinde demokratik gibi görünen ülkeler, aslında otoriter eğilimlerinden vazgeçmiyor. Ülkelerde seçimler devam ediyor, hükumet seçimle değişiyor ama kâğıt üzerinde var olan bu özgürlükler, pratikte uygulanmıyor. Hep aynı insanların seçildiği, hep aynı insanların sahnede olduğu ve bunun halk iradesi kavramıyla meşrulaştırıldığı bir dönem yaşıyoruz. Basın özgürlüğü tehdit altında, bireysel ifade özgürlüğü tehdit altında, toplanma hürriyeti tehdit altında ve bunun sebebi sistemin kâğıt üzerinde yaptığı dönüşümün, pratiğe yansıyacak temellerden yoksun olması. Fareed Zakaria bu konu üzerine düşünerek bu gibi sistemleri ‘illiberal sistem’ olarak kategorize etti” ifadelerine yer verdi. “Kontrollü medya, illiberal demokrasilerin alametifarikasıdır” Otoriter rejimlerde bireysel ifade özgürlüklerinin yanında toplumun dili olan medyanın da kısıtlandığını ifade eden Özpek, bağımsız sanılan medya kanallarının da doğrudan veya dolaylı olarak iktidar tarafından desteklendiğini aktardı. “Hükumet, meşruluğunu halktan alırken, temel özgürlükleri ihlal ederken aslında halkın kanaatlerini de şekillendiriyor. Bunu her şeyden önce medya vasıtasıyla yapıyor. Kontrollü medya, illiberal demokrasilerin alametifarikasıdır. Eski tip otoriter rejimlerde devlet propagandasının tek aracı devlet televizyonuydu. Yeni tip otoriter rejimlerde, yeni illiberal demokrasilerde özel sanılan televizyon kanalları, kamu kaynaklarıyla veya dolaylı mekanizmalarla destekleniyor. Hükumet adına onun propagandasını yapan, daha objektifmiş gibi gözüken ama aslında tek bir hükumetin sesi olan bir yapıya dönüşüyor. Rusya’da çok örneğini gördüğümüz kontrollü medya, hızlı bir şekilde tüm dünyaya yayılıyor” dedi. “İlliberal demokrasiler, kâğıt üzerinde temel hak ve özgürlükleri tanıyan fakat pratikte bunu uygulamayan rejimlerdir” Özpek, liberal toplumlarda adil rekabet ortamlarının olduğuna dikkat çekerek illiberal sistemde gücün, iktidara yakınlıkla ölçüldüğünü aktardı. Bu sistemde zenginleşmek için iktidar ile iktisadî bağlılık ilişkisi kurmanın zorunlu olduğunu ifade eden Özpek, “Normalde liberal demokrasilerde insanlar kendi emekleri, zekâları ve enerjileri nispetinde zenginleşirler. Bu, serbest piyasa ekonomisidir. Bunun kuralları belirlenir ve insanlar rekabete girerler, adil bir şekilde yarışırlar. Kimileri bazı özellikleriyle önce çıkar veya çıkamaz ve dolayısıyla toplumda farklı gelir grupları oluşur. Bu farklılıklar, kişilerin yetenekleriyle açıklanır ama illiberal demokrasilerde zenginleşmek ve fakirleşmek, onların siyasi otorite ile kurdukları yakınlıkla açıklanıyor. İnsanların zenginleşmek için devlete bağımlı olduğu ve siyasi otoriteyle mesafesini yakın tutmak zorunda olduğu bir sistem. İktidarla yakınsanız zenginleştiğiniz bir durum. İktidar ile iktisadi bağımlılık ilişkisi, toplumun çoğu kesimine yansır. Yoksullar için ayrı bir bağımlılık mekanizması vardır, varsıllar için ayrı bir bağımlılık mekanizması vardır. Dolayısıyla kamu, bu işin kalbindedir ve siyasi iktidar, hayatını tehlikeye atacak herhangi bir bilginin ve hareketin ortaya çıkmasına izin vermez. İlliberal demokrasiler, kâğıt üzerinde temel hak ve özgürlükleri tanıyan, iktidarın seçimle değişmesini öngören fakat pratikte bunun mümkün olmadığı rejimlerdir. Bu bağımlılık mekanizmaları ve medya üzerindeki kontrol, iktidar partisinin sadece güç ve zorlamayla iktidarda kaldığı rejimlerden farklı olarak bu mekanizmalar üzerinden rıza üretir” dedi. Özpek, demokratik olmayan toplumlarda siyasi erkin kendini halkın içinden biri gibi yansıtmasından yola çıkarak rıza üretimi kavramını ele aldı. Hükumetlerin kendilerini milli iradenin temsilcisi olarak sunduğunu ve bu sayede yaptıkları her faaliyet için meşruiyet kazandıklarını aktaran Özpek, “Rıza üretildiği için bu hükumetler kendilerini halk adamı olarak sunma imkanına kavuşmuşlardır. Medyanın onları yansıtma şekli ve günün sonunda toplumdan aldığı oy desteği ile kendilerini milli iradenin tecessüm etmiş hali olarak yansıtırlar. Milletin bağrından kopup gelen bu temsilcinin, milletin iradesi hayrına herhangi bir kurumu, yasayı veya normu ihlal edebilme özgürlüğü vardır. Meşruluğunu halktan alan fakat otokratik davranan liderler için herhangi bir uygulama, halkın isteği olarak sunulur. O uygulama hayata geçene kadar halkın tatmin olmayan bir canavarmış gibi soluduğu iddia edilir” dedi. “Otokratik liderler, hayalî bir toplum inşa eder” Hükumetlerin, “milli irade” kavramını kullanıp kendi isteklerini toplumun talepleri gibi yansıttığını söyleyen Özpek, “Milli irade işin içine girdiğinde toplumlar ikiye ayrılır. Vatandaşlık üzerinden kurulan ulusal bütünlük otokratik ve popülist liderin iktidar stratejisine dönüşür. Liderler, organik bir şekilde bir talepleri olan toplumun isteğini filtresiz bir şekilde yansıtan bir karaktermiş gibi sunulur ama gerçek tam tersidir. Lider bir şeyi yapmak ister ve bunu milletin isteği gibi yansıtır. Liderlerin sosyal medyayı kontrol etmesinin sebebi hayali bir toplum inşa etmesidir. Otoriter rejimler insanı susturan rejimlerdir, totaliter rejimlerde ise herkes konuşmak zorundadır. Günümüz dünyasında insanları susturmak o kadar kolay değildir. Bunu başarmak için illiberal demokrasilerin kutuplaşma stratejisi çok önemlidir. Milli irade kavramını ortaya koydukları zaman muhalif kesim milletin üyesi olmamakla dışlanır. Toplumda sürekli olarak rekabet ve çatışma vardır. Bu, toplumdaki düşünce özgürlüğünü her iki taraf için de öldürür. Hükumet bazı konularda yorum yapılmasını yasaklarken, kamusal alanda sadece bağıran insanları görüyoruz. Bağıran insanlar da illiberal demokrasilerdeki hükumetleri besliyor. Liderler, kendi ötekisini duygusal, kızgın ve kendi seçmeninden intikam almaya çalışan insanlar olarak resmedebiliyor. Kutuplaşmaların çözülmemesi de sonsuz bir çekişmeyi getiriyor. İnsanların kutuplaştırıldığı toplumlarda rasyonel bir tartışmanın ortaya konulması ve çözüm üretilebilmesi mümkün değil” sözlerini aktardı. Burak Bilgehan Özpek Doç. Dr. Burak Bilgehan Özpek, Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden lisans, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Tarihi Bölümü’nden yüksek lisans, Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden doktora derecelerini aldı. Doktora sonrası araştırma projesini King’s College Savunma Çalışmaları Bölümü’nde tamamladı. De Facto devletler, çatışma, demokratikleşme, Türk Dış Politikası ve güncel Ortadoğu politikaları üzerine yaptığı araştırmalar Journal of International Relations and Development, International Journal, Iran and the Caucasus, Turkish Studies, Global Governance, Israel Affairs, Middle East Critique ve All Azimuth gibi dergilerde yer aldı. 2017 senesinde Peace Process Between Turkey and the Kurds: Anatomy of a Failure kitabı Routledge tarafından yayımlandı. Ortadoğu politikaları ve araştırma yöntemleri üzerine dersler veren Özpek, halen TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi olarak çalışıyor.
Editör: Ahmet Ertüm