Bize refah, demokrasi, güvenlik, adalet, huzur lazım. Bölücülükten, hassas fay hatlarını sırf oy uğruna kaşıyan siyaset anlayışından zaten şikayetçiyiz. Aynı şeyleri yapınca nasıl 'ben farklıyım, deva benim' diyebilirsiniz? Size bu ajitasyon aklını birileri verdiyse onlara dikkat edin derim!
Yine şu ifadesine de epey takıldım...
Babacan diyor ki, "Siyasete girdim ve ülkemizi hak ettiği adalet, özgürlük ve refah seviyesine taşımak için ve 2001 krizinden çıkarmak için mücadele ettim."
Nasıl yani?
Ali Bey yaşınız genç sayılır. Unutkanlık mı başladı?
Önce şunu hatırlayalım:
"Siyasi bedelleri olacak yasalalar ve kararlar alındı. IMF, Dünya Bankası ve Kemal Derviş planıyla kamuoyunda güven oluştu. Özelleştirme teşvik edildi. Rekabet ortamı sağlandı. 2001'in ilk altı ayında ihracat ve turizm gelirlerinde gözle görülür bir iyileşme sağlandı. Dış ticaret açığı ve cari açık azalmaya başladı."
2001'de ANAP-DSP-MHP koalisyonu vardı. O iktidar döneminde yaşanan ekonomik krizlerden sonra çözümü bulan da kendileriydi. Çözüm dediğim IMF programıydı, acı reçeteyi uygulamaya başlayan o hükümetti. Şartlar normalleşmeye, ekonomi rayına girmeye başlatmıştı ki, Devlet Bahçeli'nin ani çıkışıyla erken seçime gidilmek zorunda kalındı.
Yani işbaşındaki üçlü koalisyon, ekonomik programın meyvelerini toplamaya başlayamadan seçim yapılmış ve acısı üçlü koalisyona kaymağını yemek de Ak Parti iktidarına kısmet olmuştu. Sizin uzun bakanlığınız döneminde yaptığınız şey IMF programını uygulamaya devam etmek oldu. 2001 krizini yaşatan da çaresiniortaya koyan da ANAP-MHP-DSP iktidarıydı. Siz 3 Kasım 2002 seçimi sonrası iktidar olup işbaşına geldiğinizde yürüyen bir ekonomi vardı.
3 Ak Parti hükümetinde ekonomiden sorumlu bakanlık, 2 hükümette de başbakan yardımcılığı bir ara da Dışişleri Bakanlığı yapan Babacan, Erdoğan ve AKP iktidarı için şu eleştirileri sıralıyor:
"Siyasete girdiğim günden bu yana 20 yıl geçti. Şimdi de ezilenler iktidar gücünü ele alınca başkalarını ezmeye başladı. Ezilmeyi iyi bilenler başkalarını ezmezler. 2001’den bu güne insanlar hala aç. Yoksulluk ve gelir adaletsizliği hızla yaygınlaşıyor. Esnaf kepenk kapatmak zorunda kalıyor, emekli maaşları gün be gün eriyor. Memura, işçiye sefalet ücreti reva görüldü. Biz merkez bankası kasasını milletin alın teriyle doldurduk, bugün çarçur ettiler. Taraflı Cumhurbaşkanı, akraba, damat bitirdiler ülkeyi. Şu an beka dedikleri bir kişinin şahsi bekasına dönmüş durumda. Bunlar bu ülkenin kurumlarına olan güveni yerle bir ettiler.
Türkiye’de insanlar aç, yoksulluk ve gelir adaletsizliği derinden hissediliyor. Kötü yönetim eliyle yoksullar ordusu oluşturuluyor. Halk sosyal yardımlara muhtaç hale getiridi. O yardımlardan yararlanabilmek için AKP üyeliği şartı aranıyor. Koskoca devlet, hukuka sadakat yerine, tek bir kişiye sadakat ile yönetiliyor. Rant uğruna çevre ve şehir katliamları yapılıyor. Ülkenin doğal kaynakları yok ediliyor. Şahsileştirilmiş kararlarla dış politika yönetiliyor, ülkemizin dünyadaki itibarı yerlerde sürünüyor. 84 milyonluk bu büyük ülke tek bir kişi ve dar bir karar mercii tarafından yönetiliyor."
Bu sözlere katılmamak mümkün değil...
Ama..
Ali Babacan'dan deva olmaz.
Ali Babacan, Abdullah Gül'ün adamıdır, onun bakanıdır. Koruyup kolladığı kişidir.
Ali Babacan, Melih Gökçek'in danışmanıdır.
Ali Babacan yurt dışı bağlantıları nedeniyle şüphe duyulan bir isimdir.
Ali Babacan Ak Partilidir, farklı değildir. Şikayet ettiği onca şeyi yıllarca ses çıkarmadan seyretmiştir.
Yine...
'Diyarbakırlı ve hukukçu' iddiasının saçmalığı ortadadır. Diyarbakırlı hukukçuları tutup buraya yazmak gerekmez. MHP'li İsmet Büyükataman aracılığı ile yanıtlayalım:
"Büyük Türk milletinin birliğine kasteden, saçtığı ve can suyu verdiği nifak tohumlarının yeşereceğine iman eden, bunu da partisinin logosuna yerleştiren Ali Babacan; partisinin bugün gerçekleşen olağan kongresinde HDP’den doğacak bölücülük boşluğuna talip olduğunu göstermiştir.
Hukuk Fakültesinde okuyan bir öğrencinin, kimliğinde “Diyarbakır” yazdığı için “hâkim” olamayacağını söylediğini iddia eden Babacan, devletine iftira atan bir müfteriden başka bir şey değildir. Ortada ne böyle bir öğrenci vardır ne de böyle bir görüşme. Üzerinde ay yıldızlı şanlı bayrağımızın bulunduğu kıymetli kimlik kartını taşıyıp herhangi bir terör örgütüyle bağı olmayan her vatandaşımızın, devletin her kademesinde bulunmak en tabii hakkıdır..."
Sonuç olarak...
Türkiye bir iktidar değişimi yaşayacaksa bu çakma, yedek Ak Partililerle olmaz.
Merkez sağda sosyal demokrat damarı güçlü bir parti Türkiye'de iktidarın alternatifi olur.
Yol yakınken ben söylemiş ve uyarmış olayım...