Sayar: İngilizler içinde Atatürk ve Halide Edip'in de bulunduğu altı kişilik idam listesi hazırlıyor
Türk siyasi ve edebiyat tarihi açısından en çok tartışılan isimlerden biri Halide Edip Adıvar’dır. Türkiye kadın hareketi içinde adını duyuran, Kurtuluş Savaşı yıllarında Anadolu Ajansı’nın kurulmasına öncelik eden ve yaptığı mitinglerle halkı harekete geçirerek, aynı zamanda “onbaşı” unvanı alan Halide Edip, pek çok yabancı eseri de Türkçeye kazandırdı. Kendi kaleme aldığı romanlarıyla da tanınan yazarın tek torunu Ömer Sayar, büyükannesi Halide Edip Adıvar’ı 24 Saat gazetesine anlattı. Röportajımızın birinci kısmı…
SULTAN YAVUZ - Halide Edip Adıvar… Türk siyasi ve edebi hayatına damgasına vurmuş, özellikle Kurtuluş Savaşı yıllarında aktif rol alarak, hareketin hem düşünsel hem de fiziki alanlarında yer almış bir yazar, edebiyatçı ve feminist. Pek çok tartışmaya konu olan Adıvar, özellikle “Amerikan mandası” istemek ve sürülmekle de itham ediliyor. Adıvar’ın tek torunu olan Yüksek İnşaat Mühendisi Ömer Sayar, yanında 13 yıl kaldığı büyükannesine dair bilinmeyenleri ve bahsi geçen tartışmaları 24 Saat gazetesiyle paylaştı.
Halide Edip’in iki oğlundan, küçüğü olan “Togo” lakaplı Hasan Hikmetullah’ın oğlu olan Sayar, babasının Adana’da devlet memuru olduğu yıllarda, kendisinin köy okulunu bitirdiğini ancak annesinin Galatasaray’a girmesini çok istediğini belirtiyor. Sayar, okula gidişini ve bu sayede büyükannesi Halide Edip Adıvar’la tanışmasını şöyle anlatıyor:
“O zaman Galatasaray’ın yıllığı 530 liraydı ve babamın maaşı 11 liraydı ki bu en yüksek devlet memuru maaşıdır. O zamanlar ‘Çamaşıra giderim, ben bu işin parasını yine de bulurum” diye bir söz vardı, bu söz büyükannem Halide Hanım’ın kulağına gidince, ‘Ben okuturum’ demiş ve bu nedenle İstanbul’a geldim. Galatasaray’dan sonra İstanbul Teknik Üniversitesi’ni bitirdim ve daha sonra devlet memuru olarak Yozgat’ta Bayındırlık Müdürü oldum. Oradan sonra Bursa ve Ankara’da devam ettim, bir süre özel sektörde çalıştım. Emekli oldum, iki oğlumdan biri doktor, diğeri mühendis…”
Halide Edip’in Salih Zeki ile olan ilk evliliğinden iki oğlu ve bir torunu olduğunu kaydeden Sayar, babasının adı ile ilgili bir yanlış anlaşılmaya değinerek, babama “Togo” diyorlar ama bu doğru değil. Togo o sırada moda, Rusları yenen Japon generali. ‘Togo’ lakap olarak kaldı. Hasan Hikmetullah da uzun bir isim, babam da sonra gayri resmi olarak babasının adını alıyor; Zeki. Devlet memuruydu, imza atarken hep ‘Zeki Sayar’ diye imza atardı. Fakat büyükannem, babam koca adamken bile çağırırken ‘Togo’ derdi” diyor.
[caption id="attachment_160701" align="alignleft" width="267"]
AİLESİNE YAZDIĞI MEKTUP[/caption]
“Halide Edip’in babası,İspanya’da Engizisyondankaçarak Osmanlı’ya sığınanYahudi bir aileye mensuptu”
Sayar, Halide Edip’in babası Edip Bey’in İspanya’da Engizisyondan kaçarak Osmanlı’ya sığınan Yahudi bir aileye mensup olduğunu, sonradan İslam’ı seçtiğini belirtiyor. Edip’in çok medeni olduğunu söyleyen Sayar, onun sarayda Ceyb-i Hümayun başkatibi olduğunu ve hazinden sorumlu çalıştığını ifade ediyor. Edip Bey’in, Halide Edip’in annesi Bedrifem Hanım’ın ikinci eşi olduğunu kaydeden Sayar, şunları söylüyor:
“Bedrifem Hanım, daha evvel Kürt bir paşa ile evliymiş. Kürtlerin önderliğini yapmış Mardin Cizreli meşhur Mir Bedirhan’ın oğlu Ali Şamil Paşa… 3000 Kürt ile hudutlarda Ruslarla savaşmış ve Abdülhamit tarafından paşa ve zaptiye nazırı yapılmış. O zaman polis teşkilatı yok ve tüm bekçileri o yönetiyor. Dikkat ederseniz, eskiden tiyatrolardaki bekçi tiplemesi hep Kürt’tür. Bununla birlikte Bedrifem’in babası ile bu Kürt Paşa arasında anlaşmazlık çıkınca, babasının isteğiyle boşanmış ve Halide Edip’in babası Edip Bey’le evlenmiş. Fakat Bedrifem Hanım öldüğünde, boynunda taşıdığı madalyonun içinden ilk eşinin resmi çıkmış. Bedrifem’in bu ilk eşi Ali Şamil Paşa’dan bir kızı olmuş; Mahmure. İkinci eşi Edip Bey’den de Halide Edip olmuş ve Mahmure’nin kızı Vecihe ile Halide Edip’in oğlu Hikmetulah’tan da ben doğmuşum. Annem ve babam kardeş çocuğu olduklarından, annem büyükannem Halide Hanım’a teyze’ derdi.”
[caption id="attachment_160702" align="aligncenter" width="600"]
İdam fermanı[/caption]
Amerikan Koleji’nde okuyan ilk Müslüman kadın
Sayar, Halide Edip’in küçük yaşta öksüz kaldığını, babasının ise onu iyi yetiştirmek için çok emek verdiğini belirtiyor. Yedi yaşında kadar evde özel ders alan Halide Edip’i, daha sonra koleje yollamaya karar veren babası Edip, kızını Üsküdar Amerikan Kız Lisesi’ne sokabilmek için yaşını iki yıl büyütmüş. Bu bilgiden hareketle, kaynakların bir kısmında Edip’in doğum yaşının 1882, bir kısmında ise 1884 olduğunu belirtiyor. Okul yıllarını Sayar şu sözlerle anlatıyor:
“Büyükannem koleje giriyor ama okulun tamamı gayrı Müslüm olduğu için, tek Müslüman o. Bu durum bir süre sonra padişahın kulağına gidince, bir emirname çıkarıyor ve ‘Müslüman çocukları Hristiyan okullarında’ okuyamaz diyor. Babası okuldan almak zorunda kalıyor ama eğitime evde devam ettirerek, İngiliz bir hocadan ders aldırıyor. İngilizce hocasının teşvikiyle ilk çevirisini yapan büyükannem, bir çocuk kitabını tercüme ettiğinde 13 yaşındaymış ve bu nedenle padişah kendisine liyakat nişanı vermiş ve yeniden koleje dönebilmiş. Tabii okuldan ayrı kaldığı zamanların telafisi için o dönem çok meşhur iki hocadan ders alıyor. Biri, ünlü filozof Rıza Tevfik Bölükbaşı… Boylu poslu, yakışıklı bir adam ve hayatı da çok karmaşık. Önce Mekteb-i Mülkiye’ye gidiyor, öğrenci işlerine karıştığı için okuldan atılıyor. Daha sonra Mekteb-i Tıbbıye’ye gidiyor ve doktorluk yapıyor, aynı zamanda hece vezniyle şiir yazıyor. İşte büyükannem ondan edebiyat ve felsefe dersleri almış.”
En büyük hayâl kırıklığı ilk eşi Salih Zeki
Sayar, Halide Edip’in ikinci eşi olan Salih Zeki’nin hayatını değiştirdiğini belirtiyor. Salih Zeki’nin, Halide Edip’in önce hocası, sonra kocası, sonra iki çocuğunun babası ve sonra da hayatının en büyük hayal kırıklığını yaşatan insan olduğunu söyleyen Sayar, Salih Zeki’nin çok zeki bir insan olduğunu ve ilginç bir başarı hikâyesi olduğunu anlatıyor. Büyükbabası Zeki’yi şöyle anlatıyor:
“İlk eşi, büyükbabam Salih Zeki altı yaşındayken anne ve babası ölünce, büyükannesi yetiştiriyor ama mektepte ‘bu adam olmaz’ denilip geri yollanıyor. Sonra bir marangozun yanına veriliyor, o da memnun olmuyor. Derken Darüşşafaka’ya gidiyor ve matematik zekâsı da orada ortaya çıkıyor. Hatta oradaki matematik hocası, emeklilik yaşı geldiği halde, sırf büyükbabamı mezun edebilmek için ayrılmıyor. Okulu bitince, devlet posta idaresine giren büyükbabam, Fransa’da Ecole Normale’a gönderiliyor. Orada yazdığı makalelerle dikkat çekince, kalmasını istiyorlar fakat devlet geri dönmesini isteyince, o da dönüyor. Zeki ismini de zaten Fransızlar takmış, o da isim olarak sonradan almış. O dönem Osmanlı’daki tek bilim adamı ve büyükannemin babası Edip Bey’in arkadaşı olduğu için büyükanneme ders vermeye başlıyor. 16 yaşında, kolejin sonunda Halide Edip, Salih Zeki’ye âşık oluyor. Salih Zeki ufak tefek bir adam ama çok zeki ve entelektüel. Salih Zeki’nin büyükannemde ne bulduğunu çok düşündüm ve şunu buldum; matematik oranı... Salih Zeki’nin yaşı, büyükannemin yaşının iki katından üç fazla, 17 ve 37. Bu durum bence cezbediyor.
Salih Zeki, büyükannem 17 yaşındayken, 1901’de evlenme teklif ediyor, fakat kendisi evli ve bir oğlu var. Hatta oğlu, daha sonra benim üniversitede hocam olmuştu. Çok evlilik o dönem mevcut ama Halide Edip, medeni bir kadın olduğu için bunu kabul etmiyor. Çünkü annesi öldüğünde babası iki hanımla evleniyor ve o iki kadının çektiği azabı görüyor, ‘İkinci eş olamam’ diyor. Bunun üzerine Salih Zeki Bey eşinden boşanıyor ve evleniyorlar. Tabi o dönem büyükannem genç ve modern ama feminist değil henüz, hanım hanımcık oturuyor, yazılar yazıyor, Sherlock Holmes, Emile Zola ve Shakespeare çeviriyor. Fakat daha çok eşine yardım ediyor, onun ‘Dünya Aritmetik Alimlerinin Eserleri’ diye iki cildini yazabildiği çalışmaya katkı sunuyor.
1903 yılında ilk oğlu, 1904’te de babam doğuyor. 1908 yılında ise Meşrutiyet ilan edilince, birden serbestiyet geliyor ve Halide Edip kadın hareketlerine öncülük ediyor. Tevfik Fikret’in baş yazar olduğu gazetede kadın haklarıyla ilgili yazıyor ve ilk romanlarını da bu tarihte, eski Türkçeyle yazıyor. Fakat bunları yazarken, gerici gruplardan ölüm tehdidi almaya başlıyor. 31 Mart ayaklanmasında iki çocuğunu yanına alarak, bir gece Mevlevi Tekkesi’nde, sonra kolejde saklanıp vapurla Mısır’a yollanıyor. Bir yıla yakın orada kalıyor ve aktivist olduğu için İngiliz feminist Isabelle Fry ile mektuplaşıyor ve İngiltere’ye davet alıyor. Burada ünlü filozof Bertrand Russell ile de tanışıyor.
Öte yandan, iki çocuklu aktivist büyükannemin tavrı Salih Zeki’nin hoşuna gitmemeye başlıyor. Her ne kadar Avrupa görmüşse de tam bir Osmanlı erkeği ve kadınların bu kadar aktif olmasından hoşlanmadığı için yavaş yavaş soğuyor, başka kadınlarla ilişki kurmaya başlıyor. Hatta büyükannem Mısır’a gittiğinde, Salih Zeki müdürü olduğu Galatasaray’da, lojmanda başka kadınları kabul ediyor. Bu sırada ciddi bir ilişkisi de başlıyor ve bir gün Halide Edip okula gitmeye karar veriyor. Gittiğinde bekçiye eşini görmeye geldiğini söyleyince, bekçi ‘Siz biraz önce de gelmemiş miydiniz?’ deyince, büyükannem gerçeği öğreniyor. O gece muazzam bir kavga yaşanıyor ve Salih Zeki ‘Evleneceğim’ diyor. Büyükannem ‘Eve getiremezsin’ diyor ve tartışma sonunda büyükannem çocuklarının elinden tutuyor, evi terk ediyorlar. İşte Salih Zeki’yi en son o zaman görüyor.”
İşin ilginç yanı, o dönemde boşanma olabilmesi için erkek, hocaya giderek üç kere ‘boş ol’ demeli ama bunlar kavga edip ayrılınca boşanma nasıl gerçekleşti? Meğer Halide Edip 17 yaşında evlenirken bir sözleşme yaparak, ‘Eve hanım getirirse boşanma hakkım doğar’ diyor. O nedenle mahkemeye müracaat edebiliyor. İlber Ortaylı, büyükannem için, ‘Osmanlı’da kocasını boşayan ilk kadındır’ diyor.
İkinci evlilik ve mitingler
Halide Edip, boşanmasının ardından 15 yıl evlenmeyecektir. Aktif olduğu bu dönemde Balkan Savaşları başlamıştır, Hamdullah Suphi, Yusuf Akçura ve Ziya Gökalp’tan etkilenen Halide Edip, Turancılığa merak sarar ve “Yeni Turan” kitabını yayınlar. Derken 1. Dünya Savaşı’nda Cemal Paşa tarafından Lübnan’a çağrılarak, kız okullarını organize etmesi istenir. O dönem Türkiye’de vakıf okullarının müfettişliğini yürüten Halide Edip, kenar mahallelerdeki bu gözlemlerini 15 yıl sonra Sinekli Bakkal romanında kurgulayacaktır.
Sayar, bu dönemi de şöyle anlatıyor:
“Ermeni tehciri oluyor ve Ermeni çocuklar bakımsızlıktan ölüyor. Halide Edip de çocuklar Hristiyan kalıp öleceğine, onları Müslüman yapıp yurtlara alıyor. Bu nedenle Ermenistan’da bir kesim ‘kurtardı’ diye Halide Edip’i severken, bir grup da ‘Çocuklarımızı Müslüman yaptı’ diye sevmez.
Birinci Dünya Savaşı bitince, ailenin doktoru olan ve kendisine telgrafla evlenme teklifi eden Adnan Adıvar’la evleniyor ve 1919’un başında birlikte yaşamaya başlıyorlar. O sırada Mondros Antlaşması yapılmış, Yunan daha İzmir’e çıkmamış ve tüm Osmanlı tebaası uyuşmuş vaziyette. Fakat Yunan işgali sonrası, bir kıvılcım çakıyor ve Atatürk 19 Mayıs’ta Samsun’a geçerken, Halide Edip de Fatih’te ilk mitingini yapıyor. Ertesi gün Üsküdar, Kadıköy ve en son da meşhur Sultan Ahmet mitinglerinde halkı coşturuyor, hareket başlıyor. Bu sırada İngilizlerin tarafından, içinde Atatürk ve Halide Edip’in de olduğu altı kişilik bir idam listesi hazırlıyor. Ama karar tasdik olduğu sırada zaten onlar Anadolu’ya geçmiş oluyorlar ve kurtuluyorlar.”
Amerikan mandası meselesi
Sayar, Halide Edip’in bazı çevrelerce birlikte anıldığı Amerikan mandası meselesini de açıklığa kavuşturmak istiyor. Bu konuda en doğru bilginin Nutuk’ta yer aldığını kaydeden Sayar, İpek Çalışlar’ın yaptığı çalışmada da doğru bilginin olduğuna dikkat çekiyor. Sayar konuya ilişkin şunları anlatıyor:
“Gerek Kâzım Karabekir’in hatırları gerekse İsmet İnönü’nün mektuplarından çıkardığım sonuç, o sırada Amerikan mandasını istemeyen kimse yok, Atatürk dışında herkes hararetle istiyor. Fakat ortada Amerika’dan gelen bir teklif yok, herkes kendi kendine gelin güvey oluyor. Şartları hazırlayıp, talepte bulunuyorlar. ‘Padişah İngilizlerle mandaya girerse, Osmanlı Müslüman ve Türk kalamaz, bizi Hristiyanlaştırırlar, fakat Amerika’da din esas değildir, milletler topluluğudur. 15 sene dış işlerinde bağımlı, iç işlerinde bağımsız olalım, proje ve para yardımı gelsin’ diyorlar ama böyle bir teklif yok zaten. Halide Edip’in manda ile ilişkisi o sadece mektuplardır ama nedense manda, Halide Edip’in sırtında bir kambura dönüşmüş.”
Anadolu Ajansı
Halide Edip 1920 yılında Anadolu’ya geçtikten sonra, eşi Adnan Adıvar da meclistedir. Yunus Nadi ile birlikte Anadolu Ajansı kurulur ama tüm görevi Halide Edip üstlenir. İletişimi sağlamak, tercümeler yapmak, her şeyi dünyaya duyurmak onun işidir.
Sayar, Halide Edip’le 13 yıl aynı evde yaşadığını ve onun dominant bir karakter olduğunu ifade ederek, Edip’in yaşamını da etkileyen bu özellik için şöyle konuşuyor:
“Dediğim dedik biriydi ve bu lakabı ona Haldun Taner takmış. Büyükannem Atatürk’le de çatışmış. Düşünün, Atatürk milli mücadele veriyor, emir verecek ve herkes uyacak ama büyükannem sürekli karşı çıkıyor. Yunan, Polatlı’ya kadar gelince cepheye gitmek istemiş ve ‘onbaşı’ olarak giden tek kadın olmuş. İstiklal Savaşı’nda sonra Atatürk’le araları düzeliyor ama büyükannem esas İsmet Paşa’yı severdi.”
Yurt dışında 15 yıl
Savaş bitip, Lozan Anlatması imzalandıktan sonra merkezi hükümet Ankara olsa da, tüm elçilikler İstanbul’da olduğundan, Adnan Adıvar da Dış İşleri Bakanlığı’nın temsilcisi olarak burada görevlendirilir. Fakat bu sırada Atatürk ve silah arkadaşları arasında ihtilaf başlar. Sayar şunları anlatıyor:
“Bazıları ‘Hilafeti kaldırmayalım, siyasi gücü olmasın ama papa gibi sembolik kalsın’ diyor, Atatürk önce kabul ediyor ama sonra halife gittiği yerlerde padişah gibi davranınca, bu duruma son veriyor. Bir de Halide Edip tek partiye karşı çıkıyor. ‘Demokrasinin olmazsa olmazı çok parti’ diyor. Terakkiperver Partisi’ni kurdukları sırada, yasa gereği Halide Edip’in yetkisi yok ama Kazım Karabekir ve Halide Edip’in eşi Adnan Adıvar için, ‘El altında yönetenin Halide Edip olduğu” söyleniyor. Hatta ‘Halide Edip’e yüz verilmeyince, Terakkiperver’e gitti’ deniyor ve büyükannem bu eleştirilere çok sert yanıtlar yazıyor.
Büyükannem Halide Edip’te mide ve bağırsak sorunu vardı, ömür boyu çekti ve bu nedenle öldü zaten. O zaman da Atatürk’ten izin isteyip tedavi için Avusturya’ya gidiyor, sürülme durumu yok yani. Fakat yurt dışındayken sürekli Atatürk’ü eleştirmiş, ‘Şapka için kanun yapılır mı?’ demiş. İdamları tenkit etmiş ve Atatürk’e suikast olayında Adnan Adıvar’ın ismi geçince, 15 yıl Türkiye’ye gelememişler. Oysa Adnan Bey’in ilgisi yok.”