Kültür-Sanat

Bölgedeki tek etnografya müzesi resmiyete kavuşmayı bekliyor

Kendi imkân ve çabasıyla 30 yılda topladığı bini aşkın eseri, Uludere’de babadan kalma evde sergileyen Goyan, bin yıllara dayanan tarihi ve kültürel mirasın kaybolmasını istemiyor. Goyan, topladığı eserlerin uygun bir mekânda korunması için yetkililerin üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesi çağrısında bulunuyor

Abone Ol

M. Salih Sertkal
Etnografya, toplulukların kültürünü, örf ve adetlerini, yaşayış biçimlerini inceleyen, toplulukların birbirleri ile olan etkileşimlerini ve kültür oluşumlarını araştıran, analiz eden kültür bilimi. İnsanın toplumsal varlığını niteliksel ve niceliksel olarak inceler. Etnografya müzeleri ise topluluk ve etniklerin geçmiş yaşantılarına ait eserlerin sergilendiği yerler. Bu müzelerde; giyim-kuşam, işleme, takı ile kına gecesi, düğün, hamam kültürü gibi yaşamın tüm alanlarına ilişkin yaşamsal araç-gereç-eşyalar eserler sergileniyor.
Türkiye’de 44 etnografya müzesi bulunmasına rağmen Güneydoğu’daki illerde etnografya müzesi bulunmuyor. Şırnaklı Seyda Goyan, kendi imkânları ve çabasıyla 30 yılda topladığı bini aşkın eserin sergileneceği müze yerinin keşfedilmesini ve resmi olarak müze statüsüne kavuşturulmasını bekliyor.
Derlemeci ve fotoğrafçı, kendini bir “Kültür avcısı” olarak tanımlayan Goyan 30 yıldır kendine hedef koyduğu etnografya müzesini oluşturmak için büyük emek verdi. Goyan, gündelik hayatta kullanılan, miadını doldurmuş diye aileler tarafından çöpe atılacakken aldığı tarihi ve kültürel anlamı olan eski ev aletleri ve aksesuarları topladı. Bunlar arasında; hamur teknesi, gece feneri, tencere, tas, tava, ibrik, çamurdan üretilmiş su saklama küpleri, çanak- çömlek, ahşap beşik, tırmık, at- eşek semeri, gramofon, elek, sepet, kapı, testi, tahıl ambarı, kalbur, sepet, kilim, kaşık, bıçak, kahve makinesi, radyo, televizyon, taş el değirmeni ve gaz lambası bulunuyor. Goyan, evlerden, harabelerden toplayarak; ata yadigârlarından oluşan eserlerle bugün içinde hayranlıkla gezilen bir etnografya müzesinin ortaya çıkmasını sağladı.
“Yaşamın her alanında derleme yapmaya çalıştım”
Tarihe ve farklı kültüre merakının daha çocuk yaşlarda başladığını anımsatan Goyan, hayat serüvenini şöyle aktarıyor:
“1965 yılında Uludere’de doğdum. 1990’da devlet memuru olarak işe başladım. 1993’te köylerin boşaltılması; bölgede yaşayan büyük çoğunluğu Kürtler, Suryaniler, Keldaniler gibi inançlara tabi insanlar açısından kültürel erozyonunun başlangıç noktası oldu. Tarihe ve kültürel farklılıklara merakım daha çocuklu yaşlarda başladı. Ve sonrasında zamanla pratikte netleşmeye başladı. İlk etapta, kendi imkânlarımla amatör bir şekilde gücüm yettiği kadar folklorîk derlemeleri yapıp kayıt altına alarak arşiv oluşturmaya başladım. Kültürel erozyonun istilasına uğrayan bu kültürümüzün herhangi bir dalında yoğunlaşmam imkânsız. Çünkü yaşamın her alanında bir erozyona tabi tutuluyoruz. Bu yüzden yaşamın her alanında derleme yapmaya çalıştım. İlk etapta, folklorik şarkılar, destanlar, tekerleme, bilmece, çocuk oyunları, büyüklerin oynadığı oyunlar göçebe hayatı noktasında derlemeler yaptım. Bunları foto, video ve tekst olarak arşivledim. 20 tane kısa metrajlı belgesel film yaptırdım.”
Evini etnografya müzesine çevirdi…
Yaptığı tüm çalışmaları bir yerde toplamaya karar veren Goyan, etnografya müzesinin oluşumunu özetliyor:
“2020 yılında uzun yıllar boyunca topladığım malzemeler ve beraberinde yaptığım derlemeler, artık bir yere sığmıyordu. Ve verdiğim emeğin tümünü bir etnografya müzesi çatısı altında toplamaya karar verdim. Ve böylelikle resmi olmasa da bölgenin ilk etnografya müzesini oluşturmaya karar vermiş oldum. Yer olarak Uludere’de, babadan kalma eski taşlı topraklı evimi etnografya müzesine çevirmeye karar verdim. İlk etaplarda herkese tuhaf gelse de sonrasında yıllardır topladığım tarihi kültürel malzemelerle doldurduğum müze ilgi görmeye başladı. Öyle ki ilk yılında bile birçok vakfın, kültür müdürlüğünün dikkatini çekti. Batman Kültür Müdürlüğü, İsmail Beşikçi Vakfı, Şirnak Üniversitesi, Uludere Belediyesi, yaptığım çalışmayı onlara devretme teklifinde bulundular.”
Bölgenin ilk etnografya müzesinin koruyucusu olan Goyan, 30 yılı bulan bu tarihi kültürel merak, araştırma ve derlemenin sonunda, duruma ilişkin bir kitap yazarlığını da beraberinde getirdiğini belirtip sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Bütün bu çalışmaları, memur olduğumdan dolayı pazar günleri dini ve resmi tatil günlerinde, senelik izin ve rapor aldığım günlerde yapıyordum. Derlediğim folklorik çalışmalarımın ürünü olarak 5 folklorik kitabim yayımlandı. Stranên Folklorik Ên Botan. (Botan folklorik şarkılar) Antolojiya Dengbêjan (Dengbêjler Antolojisi) ve Uludere ağzıyla aşk, kahramanlık ve dini içerikli destan kitabım oldu. Kültürel aktivitelerimi daha serbest yapabilmem için 2017’de erken emekliliğe ayrıldım. Yaptığım çalışmalarımı şehirlerde sergiler açarak halka duyurmaya çalıştım. Batman başta olmak üzere Irak Federal Kürt Bölgesi’ndeki şehirlerde Süleymaniye, Hewlêr. Dihok Zaho’da sergi açtım. İlk yurtdışı sergim İsveç Stokholm’da oldu. Bu sergi, kitaplarım ve etnografya müzesi ile birlikte Uludere tarihinde birer ilklerdir.”
“Bin yıllara dayanan tarihi ve kültürel mirasın kaybolmasını istemiyorum”
Uzun yıllar ve büyük bir emek sonucu yarattığı, bölgedeki ilk etnografya müzesi olarak tasarladığı çalışmanın Kültür Turizm Bakanlığı tarafından resmiyet altına alınarak korunmasını talep eden Goyan, şu çağrıda bulunuyor:  
“İnternet çağına ve hızla değişen dünyaya ayak uydurmaya çalışan yeni neslin geçmişini bilmedikleri için kayıp bir yaşam yaşıyorlar. Bölgede, bin yıllara dayanan tarihi ve kültürel mirasın kaybolmasını istemiyorum. Çöpe atılmaktan son anda kurtardığım her bir tarihi parçada büyük yaşamların izleri yaşıyor. Birçok defa Şırnak İl Kültür Turizm Müdürlüğü olmak üzere bu konuda araştırma yapan üniversiteler ve Kültür Turizm Bakanlığı yetkilileri ile buranın resmi bir kimliğe kavuşturulması için görüşmeler gerçekleştirdim. Ama hiçbiri de bu konuda somut bir adım atmadı. Ben gücüm, imkânlarım yettiği, ömrüm vefa ettiğince burayı korumaya ve büyütmeye çalışacağım. Ama bu bireysel bir çabayla da nihayete erecek bir durum değil. Burası toprak damlı, taştan ve topraktan yapılı bir yer ve artık yetmiyor. Bu malzemelerin sağlıklı korunması için, onların dokusuna uygun en azından çatısı da olan bir mekân lazım. O yüzden yetkililerin tüm konularda üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesi gerekiyor.”