Dr. Gülsen Saray
İklim sorunu özünde bir enerji sorunudur. Kyoto Protokolü ve Paris Anlaşması gereği önümüzdeki on yıllarda küresel enerjiyle ilgili karbondioksit salınımlarını 2050 yılına kadar net sıfır emisyona indirmek ve dünyaya küresel sıcaklık artışını 1,5 °C ile sınırlamak için tüm Dünyada siyasiler temiz enerji teknolojisinin benimsenmesini hızlandırmaya, temiz enerji sanayisine geçiş sağlamaya, net sıfır emisyon senaryosu ile kapsayıcı ve adil biçimde enerji güvenliğini sürdürmeye çalışacak, net sıfır enerji sistemine geçişte istikrarlı ve uygun fiyatlı enerji arzı sağlamak için dinamik bir enerji ekonomisi ile büyümeyi hedefleyecektir. Türkiye’nin enerji bağımsızlığı en acil güncel sorularından biri olmaktadır.
Fosil yakıtların yerini alternatif enerji kaynakları almaktadır. Yoğunlaştırılmış güneş enerjisi, fotovoltaik, rüzgar, hidro, taşınabilir jeotermal, biyokütle ve güneş enerjisi gibi alanlarda hızlı bir teknolojik ve ticari gelişme yaşanmıştır. İklim değişikliği krizine küresel çözümler aranırken küresel yönetişim aktörleri nükleer enerji sektörüne katılımı ön plana çıkarmaktadır.
Nükleer enerji, sorgulama ve tartışma bileşenleri çok karmaşık bilimsel araştırmalar ve sanayi üretimine dayanan bir alandır. Bir yandan enerji verimliliği yüksek, ekonomik, kaliteli ve sürdürülebilir bir temiz enerji kaynağı olarak savunulmakta; öte yandan insan sağlığı ve çevre sağlığı açısından risk algısı yüksek olarak gösterilerek karşıt bilimsel görüşlere muhatap olmaktadır. Küresel çapta farklı alanlardan gelen uzmanlar, araştırmacılar, siyasiler ve etkileyici bazı kesimler “temiz nükleer enerji” kavramını halka anlatırken nükleer yanlısı bir tutum sergilemekte, nükleer enerji üretiminde teknolojinin çok ilerlediğini savunmaktadır. Nükleer karşıtı sivil toplum örgütleri bazı platformlarda bilimsel gerçekler, deliller ve ispatlar yoluyla karşı çıkmaktadır.
Nükleer enerji, atom çekirdeğinin parçalanması (fisyon) veya birleşmesi (füzyon) ile açığa çıkan ve insan yaşamında kullanılan bir enerji türüdür. Dünyada çok farklı tipte nükleer reaktör geliştirilmiştir. Fisyon tipi nükleer enerji üreten hafif sulu reaktörler yakıt olarak %3-5 arası zenginleştirilmiş Uranyum-235 izotopunu kullanırlar; ağır sulu reaktörler ise, örneğin CANDU-6 modeli, doğal %0,7 oranda doğal Uranyum-235 izotopunu kullanırlar. Füzyon tipi nükleer enerji üretmek için Uluslararası Termo Nükleer Deney Reaktörü (ITER) projesi kapsamında Kanada, Japonya, Çin, AB, Rusya ve ABD ülkeleri TOKAMAK reaktörünü geliştirmektedir.
Nükleer Güç Santralleri’nin (NGS) yatırım maliyeti yüksek, ekonomik işletme ömrü ise uzundur. 500 g kömür 1,5 kW-saat, 500 g petrol 2 kW-saat enerji üretirken 500 gr doğal Uranyum 82 bin kW-saat enerji üretir. 1 kg Uranyum-235 izotopunun fisyon enerjisi 2500 ton kömürün yanmasına eşdeğerdir. Fosil yakıtlı termik santrallerden çevreye doğrudan salınan CO2, SO2, NO2 gibi sera gazları ve küller asit yağmurlarına yol açarlar ve ozon tabakasının inceltilmesine sebep olurlar. Nükleer santraller iklim değişikliğine yol açmaz, ancak nükleer reaktörlerde oluşan radyasyon dozu yüksek Uranyum-ötesi atıklar toplumda radyasyon kirliliği endişesi yaratsa da reaktörde oluşan zincirleme reaksiyonun kontrollü ve güvenli olduğu savunulmaktadır. Nükleer atık yönetiminde nükleer reaktörlerde oluşan atıklar çevreye doğrudan bırakılmaz, yıllarca koruma altına alınır, 10 ila 20 yıl santraldeki havuzlarda bekletilir, ara depolama tesislerinde saklanır, camlaştırılır ve yeraltındaki özel galerilerde depolanır.
Küresel devler ve nükleer takyonların enerji damgası
Ticari nükleer güç santralleri, sivil araştırma reaktörleri ve nükleer silah teknolojisi sürekli gelişme halindedir. Dünya Nükleer Ajansı (WNA), küresel enerji sistemlerinin geleceği, iklim krizi ve küresel ısınma tartışmaları ile nükleer enerjiyi savunmaktadır. Küresel enerji sektöründe net sıfır emisyona ulaşma senaryosu ile nükleer takyonlar sıfır karbon göstergeli enerji üretiminde yükselmekteler. Birçok ülke, karbondan arındırılmış net sıfır hedefine doğru sürdürülebilir bir gelecek için “yeşil-kültürel sektörler” üzerine sorumluluklar üstlenmektedir. Düşük karbon geçişini destekleyen bir süreçte çatışmalı konularda çevreye duyarlı halkın bilim anlayışı ihmal edilemez.
Nükleer enerji, küresel iklim kriziyle mücadelede olmazsa olmaz bir güç olarak kabul görmekte; kömür, gaz, güneş, hidro ve rüzgâr enerjisinin yaşam döngüsü emisyonları karşısında çevresel zorluklarla başa çıkmada değer kazanmaktadır. Nükleer enerjide sermaye ve işletme giderleri maliyetleri vardır. Sermaye maliyetleri saha hazırlığı, tasarım, inşaat, imalat, devreye alma ve finansmanla ilgilidir. İşletme maliyetleri yakıt, hizmetten çıkarma, bakım ve atık bertarafıdır. Kömür ve doğal gaz ile karşılaştırıldığında, nükleer santrallerin başlangıç maliyetleri oldukça yüksektir. Nükleer enerji, maliyet açısından etkili bir yatırım olmasına rağmen yakında baskın bir sektör haline gelecek ve siyasilerin karar alma unsurlarına dâhil edilecektir.
Küresel bağlamda nükleer enerjiye izin veren elektrik piyasaları, politika yapıcılara siyasi anlamda çok yönlü görünürlük sağlamaları için yeni teşvikler sağlamaktalar, zira sistem karmaşıktır, güçlüdür ve birçok riskler içermektedir. Kalkınma bankaları, çerçeve anlaşmaları ve uluslararası mutabakat kümeleri üzerinde çalışmaktadır. Finansman çerçevelerinin öngörüleri para portföyüne fosil yakıtları dâhil etmek değil, dünya çapında nükleer gücü artırmaktır.
Uluslararası Enerji Ajansı (IEA), Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA), Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD), Nükleer Enerji Ajansı (NEA) gibi ilgili ulus üstü kurumların mevcut yıllık raporları ve kurumsal sunumları metodolojideki temel modelleme faktörlerini özetlemektedir. Bunlar arasında devlet politikalarını belirleme, kamuoyu oluşturma, halkın kabullenmesi, nükleer ekonomi, iklimi değiştiren unsurların azaltılması, elektrik piyasası yapısı ve düzenleyici standartlar yer almaktadır.
Nükleer takyonlar enerjinin politik eko-sisteminde ön plana çıkmaktadır. Dünya Nükleer Ajansı (WNA) gibi kurumların itibarı nükleer dünya üzerinde büyük bir etkiye sahiptir. Yeni nükleer enerji trendlerinde yeni nesil reaktörler, sıfır-karbonlu yeni yakıt teknolojileri ve Küçük Modüler Reaktörler (SMR'ler) geliştirilmesi hedeflenmektedir. Dünyada nükleer kapasitenin 2040 yılına kadar artırılması, karbon emisyonlarının nükleer programla birlikte değiştiğini göstermektedir. Gelecekte ülkeler karbonsuz enerji için elektrifikasyon ve ulaştırma işlerine yönelecek nükleer enerji hakkında asılsız sayılan korkuların yanı sıra siyasi direnişler gibi konularla da uğraşacaktır. Nükleer enerji pazarının, enerji yasalarının gelişmesi ve enerji tasarrufu konusunda artan kamu bilinci sonucunda yükselmesi kaçınılmazdır. Karbon emisyonlarının önlenmesine karşı alınan kısıtlayıcı önlemler hükümetlerin politik tercihlerini sınırlandırmaktadır. Karbon bütçesi önerileri karbon fiyatlandırması ve vergisini beraberinde getirecektir.
Yerel ve küresel sorunlara teknoloji aracılığıyla kamusal çözümler aramada ve sorunları belirlemede bilimin sahiplendiği entelektüel boyut, yönetim organlarının krizi yönetmesine yardımcı olur. Ancak kamu politikalarının meşruiyet kazanması, toplum tarafından veya toplum adına kilit paydaşlar tarafından tartışılmasıyla mümkün olabilir. Çevre bilimi, biyolojik ve fiziksel unsurların yanı sıra toplumsal davranışlara da yer vererek demokratik kurumların en son güncel teknolojiyi kullanarak doğaya saygılı kararlar alması için öneriler sunar.
Gelişmiş ülkelerde bilim, bürokratik karar vericilerin demokratik politikalarına şekil vermekte hukuk ise bilimsel önerileri bir uzmanlık dengesi içinde ele almaktadır. Bilim, vatandaşın bireysel özgürlüğünün sınırlarını belirlerken hukuk, bireysel özgürlüğü sınırlı bir şekilde savunur. Nükleer karşıtı protestocular bilimsel iddialara dayanarak demokratik bir şekilde gösteri yaparken, polis kanun zoruyla vatandaşları gözaltına alabilmektedir. Sosyal medya ağlarında nükleer enerjinin günlük yaşama entegre edilmesi veya karşıt gösteriler tartışılmaktadır.
Nükleer enerji üretiminde ön-uç ve arka-uç süreçlerine has kritik detaylar, değişime yönelik bazı zihinsel hazırlıkların yönetilmesinde dijital sansüre uğrayabilir. Demokratik bir toplumda vazgeçilmez olan halkı bilgilendirici kavramlar birçok ülkede kısıtlanabilir. Uranyum zenginleştirme, yakıt üretimi, depolama, yeniden işleme, atık bertaraf etme veya kazalar gibi bilinmeyen alanlar büyük endişe kaynağıdır. Bu süreçlerin önemli kısımları kamuoyunun anlayışından hariç tutulmaktadır. Çevresel Etki Değerlendirmeleri, ÇED Raporları kamuoyunun kabulü ile çelişmeye devam etmektedir. Karbon emisyonu risklerini azaltmak için imzalanan Paris Anlaşması masada beklemekte BM üye ülkelerinin gözünün önünde durmaktadır.
Kuşak-Yol üzerinde kıyasıya nükleer rekabet
Çin lideri Xi Jinping’in 2013 sonbaharında “İpek Yolu Ekonomik Kuşağı” ve “21. Yüzyıl Deniz İpek Yolu” olarak adlandırılan dış politika tasarımına dair “Kuşak ve Yol Girişimi” politika belgelerinde ve küresel kapsamlı uzun vadeli bu projede güvenlik bileşenleri de olan hedefler konuldu. Enerji, ulaşım ve telekomünikasyon ağları sayesinde katılımcı ülkelerin altyapılarını birbirine bağlamak, ticareti kolaylaştırmak, pazarları ve finans piyasalarını Çin’e açmak, halktan halka toplumsal ilişkileri güçlendirmek ve Çin'le uyumlu ekonomik kalkınma politikalarını önemsemek ana unsurlardı. Son yıllarda Pekin’in girişiminin coğrafi kapsamı genişlemekte, proje ince detaylarla ilerlemekte, karşılıklı fayda politikaları ve kazan-kazan işbirliği ile ortak büyüme amaçlanmaktadır. Küreselleşmenin gerilemesi ve bölgesel savaşlar sonucunda kalkınmada kapsamlı güvenlik dengesi değişmekte ve bu projelerle dolaşıma sunulan uluslararası kaynaklar insan refahını artıran toplumsal kalkınma işbirliğini etkilemektedir.
ABD, Asya ve Avrupa’daki bölgesel güçler, Çin etkisinin artmasından kaygılandı. Japonya, Hindistan, ABD ve Avustralya Dörtlü’sü Asya-Afrika Büyüme Koridoru’nu (2017) uyumlaştırmayı konuşmaya başladı. AB, kendi stratejisini çalışırken Rusya, Bağımsız Devletler Topluluğu, Şanghay İşbirliği Örgütü ve ASEAN ülkelerini de kapsayacak şekilde “Büyük Avrasya” ekonomik entegrasyon fikrini geliştirdi. ABD, Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomik Koridoru olarak adlandırılan bir projeyi başlattı.
Kuşak-Yol Projesine üye ülkelerde demiryolu, karayolu, havaalanları, limanlar, lojistik üsler ve digital bağlantıların yanı sıra enerji santralleri de yer almaktadır. Devasa projelerin finansman ayağı olan Çin’e borçlarını ödeyemeyen ülkelerde limanlar ve ulaşım yolları Çin’e devredilmektedir. Türkiye’nin Kumport Limanı bu kapsamda incelenmelidir. Küresel çapta nükleer enerji rekabetinde imzaladıkları sözleşmeler yoluyla Çin ve Rusya nükleer tedarik zincirinde öne geçti. Uranyum yakıt pazarına Rus damgası vurulurken ABD ve AB nükleere uzun yıllar ara verdiği için jeostratejik fırsatları ve liderliği kaçırdı.
İklim krizi nükleer enerji talebini artırdı. Çin dünyanın en büyük enerji üreticisi ve en büyük enerji tüketicisi, ABD dünyanın en büyük petrol üreticisi olmayı sürdürüyor. ABD ve diğer gelişmiş birçok ülkede düşerken Çin’de karbon emisyon oranı yükseldi.
Türkiye’de nükleer enerji santralleri yapımına yönelik 1970’lerde başlayan çalışmalar zaman içinde askeri, siyasi, ekonomik ve sosyal faktörlerle birlikte birçok yabancı firmaların ilgi odağı oldu. Türkiye’nin artan nüfusuna orantılı olarak enerji talebi artmakta, kimyasal enerji kullanımı sürerken ülkenin enerji çeşitliliği paletine fosil yakıtlı termik enerji santrallarının yanı sıra, hidroelektrik, rüzgâr ve güneş gibi alternatif enerji kaynakları eklenmekte ve farklı bölgelerde ısı kaynağı nükleer güç reaktörü olan nükleer enerji santrallerinin yapımı planlanmaktadır. Rusya’nın Devlet Atomiс Enerji Şirketi ROSATOM’a ihale edilen Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin yaklaşık 25 milyar ABD Doları bir yatırım maliyeti ve 60 yıllık işletme ömrü vardır; toplam kapasitesi 4800 MW olan Akkuyu NGS’nin dört üniteli VVER-1200 tipi reaktörünün kademeli olarak Ekim 2024’ten itibaren devreye girmesi beklenmektedir. Türkiye’de planlanan ikinci nükleer santral Sinop NGS’nin 4 üniteli toplam 4480 MW kapasiteli ATMEA tipi reaktörü 22 milyar ABD Doları bir yatırım gerektirmektedir. Sinop’a Japon ve Fransız konsorsiyumu talip olmuştur. Üçüncü nükleer santral Trakya, İğneada’da planlanmaktadır.
Cognitive Market Research’e göre, nükleer sanayinde elektrik enerjisi üretimi hâkim olsa da nükleer enerji pazarında gıda ve tarım kategorisi hızla büyümektedir. Kaynar Su Reaktörleri nükleer enerji pazarında daha yaygın hale gelmektedir. BWR olarak bilinen hafif su nükleer reaktörü ve Basınçlı Su Reaktörlerine (PWR'ler) ilaveten en hızlı büyüyen kategori nükleer yakıt kaynaklarının kullanımında daha etkili olan Sıvı Metal Hızlı Besleyici Reaktördür. Düşük karbon emisyonu sayesinde milyarlarca ton CO2 salınımını durdurma kabiliyetiyle küresel ısınmaya karşı gözde bir araçtır.
Cognitive Market Research'ın tahminlerine göre, küresel Nükleer Enerji pazarının büyüklüğü 33581,2 Milyon ABD Dolarıdır. Orta Doğu ve Afrika 2024 yılında 671,62 milyon ABD Doları pazar büyüklüğü ile küresel gelirin yaklaşık %2’sini oluşturan ana pazarı elinde tutmaktadır ve 2024'ten 2031'e kadar %2,2'lik bir yıllık bileşik büyüme oranı ile gelişecektir. Asya Pasifik, nükleer enerji pazarında hızla büyümektedir.
Nükleer enerji pazarının hâkimiyeti için rakipler stratejik ittifaklar, niş üreticiler ve yaratıcı ürün fikirleri yoluyla rekabete girerler. Nükleer enerji sektöründe pazar payı en yüksek şirketler arasında ABD, AB Alman, Çin ve Rus şirketleri vardır. Pazarın kilit endüstri kolları ve bunların küresel, bölgesel ve ülke düzeyindeki içgörülerinin anlaşılması önem kazanmaktadır.
Sonuç: Halkın bilim anlayışı
Nükleer enerji, sosyo-bilimsel temelli bir konu olarak ele alındığında farklı düşüncelere ve tartışma önerilerine açık bir konudur. Nükleer enerji barışçıl amaçlarla kullanılırken küresel, bölgesel ve yöresel birtakım yaptırımları ve dolayısıyla birçok etik kaygıları ve güvenlik sorunlarını da beraberinde getirir. Etik sorgulamalarda kesin doğru belirsizdir ve bilimsel keşiflere rağmen açık alan uygulamaları kesin sonuçlara götürmeyebilir. Nükleer enerji temelinde bilime dayanan bir konu olmasına rağmen ne siyasilere, ne sanayicilere, ne ticari kesime, ne de bilim insanlarına doğrudan doğruya biat edilemeyen bir alandır.
Nükleer enerji üzerine bilim politikaları oluşturma sürecinde yerel, ulusal ve uluslararası çok karmaşık bileşenler devreye girer. Bilim, toplum, siyaset ve devlet eksenlerinde birbirleriyle etkileşim alanına giren çok farklı kesişim alanlarında özellikle basın ve sosyal medya ön plana çıkar.
Nükleer enerji takyonları düşük karbon senaryolarıyla yükselişe geçmektedir. Sürdürülebilir ve kesintisiz bir enerji arzı arayışı ile kapasite oluşturmak ve kapasite geliştirmek için enerji üretim kaynaklarını çeşitlendirmek, düşük maliyet ve fiyat istikrarını korumak, yerel kaynakları kullanmak, yeni ve farklı teknolojilere açık olmak, ülkenin enerji bağımlılığını azaltmak temel kurgular olmaktadır. Hükümetler, bilimsel verilere dayanan bilimsel tavsiyeleri takip eder ve ulus üstü yönetim organlarının önerilerini benimserler; vatandaşlar ise salt hukuka tabidir.
Bilim gazetecilerinin gündeminde nükleer ve yenilenebilir enerjilerin artıları, eksileri ve tehditleri yer almalıdır. Nükleer bilimin kültürle bütünleşmesi kaçınılmazdır. Bilim gazetecilerinin teknik uzmanlık geliştirmeleri ve nükleer ortamın sosyal yönleri hakkında halkın bilim anlayışı aracılığıyla yenilikçi haberler yapmaları gerekir. Uzay çağı, bilimin kültürle bütünleşmesini ve bilim dünyasıyla güçlü ilişkiler kurulmasını gerektirmektedir. Halk bilim anlayışı ile günlük yaşamı ilgilendiren konularda bilinçli seçimler yapabilir. Demokratik sistemin iyi işlemesi temel soruları beraberinde getirir:
-Nükleer enerji lümpen bir kitleye nasıl öğretilir?
-Nükleer enerjiyi yeşil enerji kaynağı olarak tanıtmak için halka nasıl ulaşmalı?
Medya, kamusal bir alandır, tartışma konularına açık görünür bir çevre yaratır ve kamuoyu oluşturur. Bilim gazetecileri birçok sesin duyulmasını sağlar: Örneğin nükleer bilim araştırmacılarının önerilerine karşın sıradan halkın nükleer bilimden beklentileri; bilgilendirici kurumlar ve hukuk otoritelerinin yaptırımları gibi seslerin tümü siyasi karar alıcıların krizden kaçınmak için bir tutum takınmalarında ve karar almalarında etkilidir.
Bilim gazeteciliği bu görevi yaratıcı formatlarda üstlenebilir.