Betonla işlenen cinayet

Cinayet, kelime anlamı olarak bir kişinin başka bir kişiyi bilerek öldürmesi eylemidir. Çoğu ülkede müebbet hapis ya da idam cezasıyla cezalandırılır. Çoğu toplum, cinayeti son derece ciddi bir suç olarak görmekte ve dolayısıyla cinayetten hüküm giymiş bir kişinin ağır cezalar alması gerektiğine inanmaktadır.

Abone Ol

Süreyya Oral

Malumunuz, öldürme eylemini gerçekleştiren kişiye de katil denir. Ancak bir cinayet sadece bir insanı öldürmek midir? Bir insanın duygularını öldürmek örneğin? Hani ne diyordu Sezen Aksu henüz yeni meşhur olmaya başladığı yıllardaki bir  şarkısında ‘sen en güzel duyguların katilisin’…

Bu açıdan bakarsak bir insanın, bir toplumun ümitlerini  öldürmek de cinayettir. Türlü türlüdür cinayet ki insana atalarından emanet edilmiş hem maddi hem manevi değerleri yok etmek de cinayettir. Lafı getireceğim yer şudur ki bir şehrin tarihi dokusunu yapılaşmaya teslim edip yok etmek de bir cinayettir. 

Görüyoruz ve ne yazık ki dişe dokunur bir şey yapamıyoruz. Bugün birçok şehrimiz hızlı nüfus artışı, plansız kentleşme ve çarpık yapılaşma sorunlarıyla karşı karşıya. Hiç olmayacak yerlerde, şehirlerin tarihi dokusu demir, beton ve cam yığıntılarıyla çevrelenmiş durumda. Büyük rantlar uğruna gözü kapalı işleniyor bu tarihi, kültürel miras cinayetleri. Önü alınamadığında ne yazık ki şehirlerimiz tarihi ve kültürel mirasının yok olma riskiyle karşı karşıya… Peki gelecek nesillere tarihi/kültürel miras olarak ne bırakacağız? Kuşkusuz bu soru yapılan inşaat kazıları sırasında çıkan tarihi eserleri ‘üç beş çanak çömlek’ olarak niteleyen bir zihniyetin umurunda bile olmaz. 

Oysa tarihi kent dokusu, bir toplumun kültür mirasının önemli bir parçasıdır. Yıkılan, yok edilen tarihi doku, insanlığın kültür mirasını biraz daha yoksullaştırmaktadır. UNESCO Bildirisi'nde belirtildiği gibi, "Tüm eski kentler sadece o ulusun değil, insanlığın ortak malıdır ve korunmaları gerekmektedir."  Günümüzde artık tarihi kent dokusunu sadece müze gibi korumak yerine, kentin bir parçası olarak ele almak ve yaşatmak için çaba sarf etmek gerekiyor. Bu çabayı göstermemek şehirlerimizin tarihine yönelik cinayetlere de ortak olmaktır. 

İşte gelecek nesillere hesabını veremeyeceğimiz bu cinayetleri hiç zaman kaybetmeden önlemek durumundayız.  Şehirlerimizin  tarihini korumak ve gelecek nesillere aktarmak için şehir planlamasında tarihi ve kültürel mirasın korunmasına öncelik verilmelidir. Bilimsel temelli yaklaşımlar ve yenileme çalışmaları bu konuda kaçınılmazdır. Tarihi yapıların restorasyonu ve korunması için gerekli önlemler alınmalı, bunların günümüzde pek çok örneğini gördüğümüz restorasyon ucubelerine dönüşmemesi için bilgili ve ehil ellerde değerlendirilmesine dikkat edilmelidir. Yeni yapılaşma projeleri de tarihi dokuya uygun olmalıdır. Ayrıca, kent sakinlerinin tarihlerini ve kültürlerini benimsemeleri teşvik edilmeli ve tarihi mirasın önemi vurgulanmalıdır. Aksi durumda kentlerin tarihi dokusu beton ve demir mezarlar arasında yok olacak, kentlerimiz kimliğini ve ruhunu yitirecektir.

Bir kentin tarihi kültürü, ekolojik yapısı ile yaşamasının önündeki engel ne silah, ne top, ne tüfek... Bizler, siyasiler, bürokratlar ve müteahhitler… Maalesef el birliğiyle kentlerimizi yok etmek için çalışıyoruz ve çalışırken de beton ve demir gibi masumane iki malzeme kullanıyoruz….