Araştırmacı Bekir Ağırdır, olas İstanbul depreminin risklerinin devam etmesine rağmen gündemdeki öncelik sıralamasının düştüğünü anımsattığı Gazete Oksijen'de yayımlanan yazısında 6 Şubat depremi sonrası alınması planlanan ancak alınmayan kararlara yer verdi. 

İstanbul'da depreme karşı risk taşıyan binaların tespit edilmesine rağmen herhangi bir önlem alınmamasını, "Bu tespitin yapıldığı medeni her ülkede işi gücü bırakıp, seferberlik ilan edip bu binalara çare üretilirdi. Ama öyle olmadı. Türkiye’nin özgünlüğü belki de her bir meseleyi markalaştırması ve markalaştırdığı meselelerle beraber yaşamaya devam etmesi" sözleriyle eleştiren Ağırdır, deprem toplanma alanlarının zaman içinde yapılaşmaya açıldığını belirtti: 

"Örneğin 1999 depreminden sonra 2002’de bir resmi kurul olası depremde yurttaşların toplanabileceği 493 alan belirledi. 22 yıl sonra bugün bu toplanma alanlarının birçoğunun Ak Parti iktidarı boyunca imara açıldığını öğreniyoruz. Bu alanların 400’e yakınına alışveriş merkezleri, iş kuleleri, lüks konut siteleri yapılmış. Hatta Şişli’de İstanbul Adliyesi, Kartal’da Anadolu Adliyesi binaları da deprem sonrası toplanma alanı olarak belirlenen yerlere yapılmış.

Daha da ilginç durum ise şu: İBB tarafından yapılan bir çalışmaya göre tespit edilen öncelikli dönüştürülmesi gereken alanlar ile Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın 6306 sayılı Yasa kapsamında riskli ilan ettiği alanlar örtüşmüyor. İki yönetim düzeyinin riskli alan tanımları bile farklı yani."

THY duyurdu: Bazı seferler iptal edildi THY duyurdu: Bazı seferler iptal edildi

"Yerel ve genel yönetimler iş birliği yapmalı"

İstanbul Büyükşehir Belediyesinin depreme karşı yürüttüğü çalışmalara da değinen Ağırdır, "Büyükşehir belediyelerinin 2024 yılı performans programları incelendiğinde 147 milyon dolar kadar kentsel dönüşüm ilintili risk azaltma için bütçe ayrılırken, bunun 38 milyon doları kamulaştırma ve projelendirme. 109 milyon doları ise doğrudan kentsel dönüşümle ilgili.

İstanbul özelinden bakarsak olası deprem riskini yönetmek için 1.5 milyon binanın yenilenmesi, güçlendirilmesi gerektiği hesaplanıyor. Bu yerel yönetim kaynakları ve bütçeleriyle riskin yönetilebilmesi mümkün değil. Ulusal iktidar ile yerel yönetimler arasında yeni bir büyük stratejiye ihtiyaç olduğu açık.
Öte yandan iktidarın yerel yönetimlere nasıl yaklaştığını, son yıllarda yaşadığımız orman yangınlarında, sel felaketlerinde ve 6 Şubat depreminde, afet anlarında partizanca ve ayrımcı uygulamalarla karşılaştığımızı da gördük" sözlerini kullandı.

Editör: Ziya Burak Erol