Erva Gün
SGK'yı dolandırma amacıyla yenidoğan bebeklerin ölümüne sebep olan suç örgütü Türkiye'nin gündeminde.
Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianamede, 112 Acil Çağrı Merkezi çalışanlarıyla iş birliği yapan çetenin, bebekleri belirli özel hastanelerin yenidoğan ünitelerine yönlendirdiği, bu hastanelerin uygun sağlık hizmeti veren değil örgüt adına karlı görünen hastaneler olduğu belirtildi. İddianamede, esas amacın bebeklerin sağlık durumunun iyileştirilmesi değil maddi açıdan en fazla kazanç elde edilmesi olduğu kaydedildi.
İddianameye göre, suç örgütünün 197 farklı usulsüz eylem gerçekleştirdiği belirlendi. Şüpheliler arasında geçen telefon kayıtlarında, bebeklerin hayatını kaybetmesine ilişkin konuşmalar da yer alırken bir doktorun ruhsatsız şekilde ameliyat yaptığı ve hastaların yaşamlarını tehlikeye attığı da iddianamede yer aldı.
"Yenidoğan çetesi" soruşturması kapsamında şu ana kadar İstanbul'daki 10 özel hastanenin ruhsatı iptal edildi, 27 kişi tutuklu yargılanıyor. Ruhsatı iptal edilen hastaneler arasında eski Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'na ait olan Özel Avcılar Hospital de var.
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Etiği Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Nesrin Çobanoğlu, yenidoğan çetesinin ortaya çıkmasıyla kamuoyunda tartışmalara neden olan kamusal sağlık hizmetlerinin erişilebilirliğini ve tıp etiği ihlallerini 24 Saat’e değerlendirdi.
"Sağlık profesyonellerinin meslek onuru da tehlikeye atılıyor"
"Yenidoğan çetesi” skandalının en ciddi biçimde ele alınması gerektiğini belirten Çobanoğlu, “Bu olay hem hekimlerin mesleki sorumlulukları hem de sağlık hizmetlerinin güvenilirliği açısından çeşitli açılardan değerlendirilmeyi hak etmektedir. Yenidoğan ünitelerinde gerçekleştirilen her türlü tıbbi müdahale, bebeklerin yaşam hakkı ve iyilik halinin korunması ilkesi üzerine inşa edilmiştir” ifadelerini kullandı.
Çobanoğlu, yenidoğan bebeklerin bakımında etik ihlallerin meydana gelmesinin halkın sağlık sistemine olan güvenini zedelemenin yanında aynı zamanda sağlık profesyonellerinin meslek onurunu da tehlikeye attığını aktararak, “Sağlık hizmetlerinde güvenilirliği yeniden tesis etmek ve etik ihlallerin önüne geçmek adına, tıp etiği kurallarının sıkı bir biçimde uygulanması ve meslek içi denetim mekanizmalarının güçlendirilmesi gerekiyor” dedi.
“Hastalar birer müşteri olarak görülüyor”
Sağlık hizmetlerinin ticarileşmesinin ciddi sorunlar yarattığını belirten Çobanoğlu, “Hekimlerin hastaya yönelik bakımını, ticari kaygılarla gölgeleyerek, hasta hakları ve iyiliği ilkelerinin zedelenmesine yol açabilir. Ticari odaklı sağlık anlayışı, hasta-hekim ilişkisindeki güvenin sarsılmasına neden olur ve hekimlerin, mesleki etik kurallarından sapmalarına sebep olabilir” dedi. Çobanoğlu, tıp etiğinde en temel ilkenin her hastaya eşit, adil ve özenli bakım sunulması olduğunu söyleyerek sağlık hizmetlerinin metalaştırılmasının hastaları birer “müşteri” olarak görülmesine yol açtığını dile getirdi.
Çobanoğlu, “Özel hastaneye izin verirseniz, bilimin ve teknolojinin en üst düzey uygulanması gereken yerler olan yoğun bakım ünitelerini ne idüğü belirsiz insanlara kiraya verirsiniz” dedi. Çeteye dahil olan birkaç kişinin isminin başında "doktor" veya "hemşire" unvanı olduğunu hatırlatan Çobanoğlu, “Ancak bu kişilerin ne mesleğin değerleriyle ne de mesleğin gerektiren uzmanlığıyla alakası yok” dedi.
"Hekimlik mesleğinde ‘pardon’ diye bir şey yoktur"
Mesleğini özveriyle ve düzgün biçimde yürüten bir sürü hekim, hemşire ve sağlık profesyonellerinin olduğunu dile getiren Çobanoğlu, “Bu insanların emeğiyle sistem hala yürüyor. Hatırlarsanız deprem zamanında yenidoğan bakım ünitesinde bir hemşire kuvözlere sarılarak bebekleri sallantıdan korumaya çalışmıştı. Kötü politikalarla sistemi bozdular, hırsızlara da gün doğdu” ifadelerini kullandı.
Yağma sistemi içerisinde insanların prim yapmaya çalıştığını söyleyen Çobanoğlu, “Hekimlik mesleğinde ‘pardon’ diye bir şey yoktur. Her zaman en doğrusunu yapma sorumluluğu taşırız. Buna rağmen denetimsiz mecralar yaratırsanız sonuçları yenidoğan çetesi gibi olaylar olur” şeklinde konuştu.
“Pasif ötanazi değil cinayettir”
Çobanoğlu, çetenin yenidoğan ölümlerinde pasif ötanazi uygulamasını kullandığına dair soruşturma dosyasında yer alan ifadenin yanlışlığına dikkat çekerek şu şekilde konuştu:
“Bu pasif ötanazi değil direkt cinayettir. Pasif ötanazi ağrıdan, acıdan, yerinde duramayan ve hatta ölmek isteyen, kemoterapi, radyoterapi gibi agresif tedavilerin kesilmesi ve evine gönderilmesidir. Kişinin beyanıyla olur. Burada kişinin beyanı nerede? Tıbbi terimlerin arkasına saklanarak, anlaşılmaz bir şey gibi yorumlamaya da çalışmasınlar. Pasif ötanaziden söz etmek için bir kere hastanın gönüllü olarak, ‘Tedavi olmak istemiyorum, ölmek istiyorum’ demesi gerekiyor. Bebek isteğini belirtiyor mu? Yasal vasiler ‘ölmesini istiyoruz’ diyorlar mı? Tıbbi terminoloji kullanarak sanki bu hekimlerin kötülüğüymüş gibi göstermeye çalışmasınlar. Sistemin getirdiği noktada yozlaşmış, bazı diplomalı katil ve hırsızların yaptığı uygulamalardır.”
“Devlet hizmeti kendi sunmaktan vazgeçmişse bile denetleme görevinden vazgeçemez”
Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu'nun, "Süregelen denetimlerin her zamankinden daha sıkı bir şekilde devam edeceğini belirterek denetim ekiplerinin sadece yenidoğan branşı için değil hastanelerdeki tüm branşların denetlenebilmesi için tam kapasiteyle sahada olacağını" ifade ettiği konuşmasını da değerlendiren Çobanoğlu şunları söyledi:
“Bir yönetimin en önemli işlevlerinden birisi denetim ve planlamadır. Sosyal devlet ilkesi gereği devletin burada en temel görevlerinden biri vatandaşına gereksindiği zaman sağlık hizmeti sunabilmesidir. Burada hizmeti kendi sunmaktan vazgeçmişse bile denetleme görevinden vazgeçemez ve devredemez. Özellikle yoğun bakım ünitelerinde uygun koşullarda ve sık aralıklarla denetim yapılmalıdır. Sadece altyapı standardı değil işleyişin denetlendiği sistemler kurulmalıdır. Sağlık Bakanın bu açıklamalarıyla kastettiği eminim sistemi artık işlerken de denetlemeyi kapsayacaktır diye düşünüyorum.”