Utku Şensoy
Kalanlar ise, büyük kentlerin merkezlerine üşüşüp izdiham yaşanmasına neden oldu. İstanbul’da Beyoğlu, Eminönü ve vapurlarda itiş kakış, sıkış tepiş iğne atılsa yere düşmeyecek yoğunluklar yaşandı. Veriler, 30 milyondan fazla yurttaşın bayramda bir yerlere gittiğini gösteriyor. 85 milyon nüfuslu, mültecilerle birlikte en az 95 milyonluk bir ülkede her üç kişiden birinin bahar aylarına rastlayan 9 günlük uzun bayram tatilinde bir yerlere gidebilmiş olması kimilerine göre zenginlik ve refahın bir göstergesi.
Bizi ise hiçbir yere gidemeyip evinde, mahallesinde kalan üçte ikilik yani 60 milyonluk büyük kesim ilgilendiriyor. Elin Avrupalı emeklisi üçüncü hatta dördüncü yaş kuşağı olarak tanımlanan 75 yaş üzerinde elinde bastonuyla birkaç bin kilometre uzaklardan yurdumuzun cennet köşelerine gelip haftalarca tatil yapabilirken, bizim mahsun emekli ve dar gelirlimiz bu bayramda da boynu bükük, başı eğik kaldı. Evladına, torununa vereceği bayram harçlığın hesabını yapmaktan heder olan dar gelirli ve emeklimiz bayram hevesini bir sonraki bahara erteledi.
Bayram tatilini Bodrum, Çeşme gibi lüks sahil beldelerinde geçirmek isteyenler fiyatlar karşısında şoke oldu. Buralara gidenler, kafe ve lokantalarda oturacak yer bulabilirlerse bir tabak makarnaya 3 bin, iki top dondurmaya 500, bir bardak çaya yüz liralara varan paralar vermek zorunda kaldı! Fiyatlar böylesine tavan yapınca pek çok tesiste doluluk oranı yüzde atmışları geçemedi. Yine de tezatlar ülkesi Türkiye’de tuzu kuru bir grup, fahiş fiyatlara aldırmadan eller havaya yaşamını sürdürürken, sahillere yakın illerde yaşayan görece imkanı kısıtlı yurttaşlar da karnını marketlerden yaptığı alış verişiyle doyurup halk plajlarında bahar güneşinin tadını çıkardı.
Dar gelirli bankalara çalışıyor
Giderek artan hayat pahalılığı ve azalan alım gücü nedeniyle yaşanan kısır döngüde yurttaş bankalara çalışır oldu. Tüketim dünyasında, kredi kartlı yaşam, kredili ve taksitli alışveriş hayatımızın bir parçası haline geldi. Kredi kartsız bir dünya düşünülemez oldu.
Yurttaşın bankalara olan borcu son bir yılda yüzde 68 arttı. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu verilerine göre, Mart 2023 sonu itibariyle 1 trilyon 850 milyar lira olan tüketici kredileri ve bireysel kredi kartları harcamaları, Mart 2024 sonu itibariyle 3 trilyon lirayı aştı. Yüksek faiz oranlarına rağmen tüketici ve ihtiyaç kredilerinde patlama yaşanırken, dar gelirli bu kısır döngü içinde bankalara çalışır hale geldi. Bankalar da karlarına kar ekleyip borsadaki tavan yapan hisselerinin keyfini sürmeye başladı.
Geçim derdindeki dar gelirli, kullandığı kredi kartı ve çektiği 15-20 bin liralık ihtiyaç kredisiyle Titanik'in enkazında sudaki ahşap parçalar sayesinde hayatta kalmaya çalışan çaresiz kazazedeler gibi her geçen gün, daha da kritik bir durumda olduğunun farkında olmadan yaşam mücadelesi veriyor.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in yaptığı, "Dünya Bankası’nın ilk 3 yıl içinde ülkemize ilave 18 milyar dolarlık finansman sağlayacağı” açıklaması ise, IMF’ye borç verme düzeyindeki ekonomimizde neler oluyor sorularına neden oldu.
Orta Doğu cadı kazanı
Ekonomide ülke üzerinde kara bulutlar dolaşırken, Ortadoğu’da bir kez daha savaş tamtamlarının çalmaya başlamasıyla, baharın en güzel günlerinde hevesimiz kursağımızda kaldı. Asırlardır bir türlü gömülmeyen savaş baltaları yeniden daha güçlü biçimde ele alındı, bölge ülkeleri bir kez daha diken üstünde. Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere’nin başı çektiği İsrail’i savunan güçlü koalisyon, 79’dan beri diş bilediği Tahran’daki molla rejimini köşeye sıkıştırma operasyonunu yeni bir safhaya taşıdı. İsrail'in Şam'daki konsolosluk binasını bombalamasının ardından İHA'lar ve füzelerle misilleme saldırısı gerçekleştiren İran, bu saldırısını her ne kadar “tek seferlik” olarak nitelese de hemen herkes Ortadoğu’da sahnelenen bu gerilim filminin bu şekilde sona ermeyeceğinin farkında. Tüm dünya nefeslerini tuttu, Washington-Londra-Paris-Tel Aviv koalisyonu karşısında Moskova-Tahran ve sütre arkasındaki Pekin üçlüsünün giriştiği zorlu bilek güreşinde tarafların nereye kadar gidebileceğini kaygıyla izliyor.
Gelişmelere kendi açımızdan bakacak olursak, ekonomimizin hayli kırılgan olduğu bir döneme rastlayan bu saldırılarının ardından Ankara’nın “denge politikasını” sürdürebilmesi hayati önem arz ediyor. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın, İranlı mevkidaşı Hüseyin Emir Abdullahiyan ile yaptığı görüşmede altını çizdiği gibi, bölgede giderek tırmanan gerginliğe son verilmesi için “itidal çağrısı”, doğru ve yerinde bir adımdır. Zira bu puslu havada Ankara’nın en ufak bir hamle hatası, akaryakıt litre fiyatı ve doların 60-70 liralara çıkmasına, ulusça ağır bedeller ödememize neden olabilir. Rusya-Ukrayna çatışmasındaki gibi burada da her iki tarafı itidale davet eden ve taraflar arasında orta yolu bulma gayretinin de ötesinde arabulucu çabası sergileyen bir Ankara’nın katkılarıyla bu gerilimden hem bölge hem de ülkemizin en az zararla çıkması mümkün olabilir. Aksi takdirde atların tepişmesi sonucu olan yine yurdum gariban insanlarına olur.