50'li yıllarda “her bahtı kara” Ankara’yı görmek isterdi. Taşı toprağı altın değildi ama çare Ankara’daydı.
Bence yarım asır sonra da değişen bir şey yok, çare yine Ankara’da. Başka büyük şehirlere benzemez Ankara, yutmaz sizi, kaybolmazsınız, şehrin ritmini yakalarsınız burada. Dingindir, dengelidir, emin ellerde olduğunuz duygusu ile yaşar huzur bulursunuz. Delikanlıdır, bilgilidir, vakurdur.
Ankara’da yaşayanlar bir gün içinde beş değişik iş hallederler de yine de vakitleri kalır kendilerine.
İsteyene her şeyi boldur Ankara’nın.
1960lı yıllarını hatırlarım, en çok da çocukluğumun geçtiği Küçük Esat’ı.
Akay yokuşunda trafik çift yönlü akar, Vekâletleri (Bakanlıkları) Esat caddesine bağlardı.
Caddenin üzerindeki otobüs durakları isimlerini iki katlı bahçe içindeki evlerde oturan beylerden alırdı: Fethi Bey durağı, Naim Bey durağı vs.
Caddenin sonundaki Merhaba Palas Amerikalıların oteliydi, Tunalı Hilmi Caddesi (eski adı Özdemir caddesi) Dörtyol kavşağından aşağıya uzanırdı, en ucunda da Kuğulu Park vardı.
Şimdilerdeki gibi kavşağın bir kenarına sıkışmış değildi, kocaman bir parktı.
Gövdelerinde âşıkların isimlerinin baş harfleri kazınmış büyük kavak ağaçları ve ince akan deresiyle gerçek Kavaklıdere orasıydı.
Karşısında, şimdiki Karum ve Sheraton otelinin olduğu yerde Kavaklıdere şarap fabrikası ve üzüm bağları ve hemen sağında 14 Mayıs Mahallesi, biraz yukarıda 27 Mayıs çocuk bahçesinin bulunduğu 27 Mayıs Mahallesi vardı.
Bulvardan biraz aşağıya inince, şimdiki Çağdaş Sanatlar Merkezinin olduğu yerde de Su Deposu.
Ankara’da “B” harfiyle başlayan sokak arıyorsanız Esat’ta ya da Esat civarında olduğunu bilmeniz gerekir.
Başçavuş, Başak, Bardacık, Bağlayan, Beyazgül, Bekar, Bağlar, Belligün, Bülbül, Bülbülderesi, Ballıbaba, Bilezik, Binektaşı, Büklüm, Balo, Belkıs, Billur diye uzayıp giden bir listedir bu.
Ankara’nın en uzun sokaklarından biri olan Başçavuş, yarım asır öncesini bildiğim sokakların dan biridir.
Başı Kolej’dedir, sonu Gazi Osman Paşa’ya dayanır. Adını bir zamanlar muhtarlığını yapmış olan bir başçavuştan aldığı söylenir.
Herkesin birbirini dinlediği, saydığı bir sokaktır, bu sebeple “başçavuşun eşeği” bu sokağa hiç uğramamıştır.Mevsimi geldiğinde çağlalar “yolunur”, “gül hatmi”ler koparılır, alına ve buruna ibik yapılır, teyzelerden azar işitilirdi.
Tırmanması kolay, tepesinde oturması rahat en güzel ağaç da karşı evin bahçesindeki menengiç ağacıydı.
O zamanlar sokak bizim evin önünde biterdi sonrası koca bir yokuştu. 6-7 yıl sonra sokağın ilerisine Maliye Bloklarının iki apartman ötesine taşındık.
Projesinin Ord. Pr. Emin Onat tarafından çizilmiş olduğunu daha sonra öğrendiğim Maliye Evleri, etraftaki başka binalara benzemezdi, her dairesi dubleksti ve genelde yabancıların oturmayı tercih ettiği evlerdi.
Zemin katların bahçeleri vardı ve baharda güneş azıcık yüzünü gösterdiğinde, şortlarını giyen kadınlı erkekli yabancılar güneşlenirdi.
Kaçgöç yoktu, “mahalle baskısı” lafı bile icat edilmemişti.