Geçenlerde Parlamento Muhabirleri Derneği Başkanı Kemal Aktaş ile sohbet ve eskiyi yad etmek için TBMM'de idim…
Dernek odasında sohbetimizi yaptık ve birlikte yemeğe gittik. Dönüşte yine derneğe geldik sohbetimize devam ederken TBMM Genel Kurulu da başladı.. Gündem İsrail-Filistin gerilimiydi.. TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş giriş konuşmasını yaparken, Kemal "ağabey konuşma bittikten sonra gizli oturuma geçilecek; odaları koridoru boşaltacağız, kapılar kilitlenecek, çıkmamız lazım" dedi..
Çıktık soluğu dışarı da bahçeye açılan basın kapısının önünde aldık. Bir görevli, hancı misali elinde bir demir çembere takılı onlarca anahtar, tek tek Genel Kurul'a bitişik basın odalarının kapılarını kilitliyorum. Etrafında patlayan flaşlar, anons çeken TV muhabirleri... Nöbetçi meclis polisleri de sıkı takipte. Belki genel kurulda bile bu kadar heyecan yaşanmayacak ama habercilerin rutinine hareket katan, her zaman yaşanmayacak da bir olay tabii..
Gizli oturum olması nedeniyle içerde konuşulanlar zaten haber yapılamayacak, tutanaklar 10 yıl boyunca saklanacak, kamuoyuna açıklanamayacak.
Yıllardır TBMM’yi de izledim ama basın için alınan bu önlemlere bir anlam veremedim. Geçmişteki gizli oturumlarda basın mensupları sadece basın locasına alınmaz, Bürolarda bulunan ve konuşmaların izlendiği hoparlörler kapatılırdı ve kimse bina dışına çıkartılmazdı… Bir de genel kurula giriş yapılan kapılar kapatılır, kavaslık görevi de sağır-dilsiz personele yaptırılırdı… Basın mensupları da sadece basın locasına alınmazlardı…
Oda kapılarının kilitlendiği koridorların boşaltıldığı uygulamayı görünce içimden eski köye yeni adet getirmişler diye düşündüm..
Gizli oturum başlamadan önce bütün basın mensupları binanın dışına çıkarıldı.. Basın bölümündeki gazeteler ve ajanslar ile televizyonların odaları kapatıldı. Bu arada ayni koridorun karşı yakasında kalan odalar ise açıktı. O taraftaki gazeteciler bürolarında rahatlıkla çalışıyordu... Yadırgadım doğrusu.
Yıllar sonra ziyaret ettiğim TBMM'de bana "bir garip uygulama" dedirten yeni bir tecrübe oldu. Belki de zamanın ruhu böyle gerektiriyordu öyle ya; zamanla her şey hep ileriye gidecek diye bir kanun mu var ki?