Gökhan Bulut
Basında tüm ölçeklerde ve tüm mecralarda iş güvencesi ortadan kalkıyor. Ana akımda da dijital mecralarda da yerel basında da çok düşük ücretler ve uzun dönem sigortasız (veya Basın İş Kanunu dışında sigorta yaparak) çalıştırma hayli yaygın. Serbest gazetecilik ise başlı başına bir sorun alanı ve hukuksuzluğun, emek sömürüsünün en çok göründüğü çalışma biçimlerinin başında geliyor.
Büroların yaş ortalamasının giderek düştüğü herkesçe görülebilecek bir gerçek. Toplam çalışan sayıları azaldıkça bürolar gençleşiyor. Meslekte 5 yılının altında çok sayıda gazeteci meslekte 25 yılının üzerinde az sayıda gazeteci ile çalışıyor. Orta yaşlar ve kıdemler büyük oranda azalıyor. Yaş dağılımları, mesleki deneyimin kuşaklar arası aktarımını kesintiye uğratacak şekilde oluşuyor.
Meslekte bir yandan geniş bir anlam ve değer kaybı yaşanırken bir yandan da artan iletişim pratiklerinin dahil edilmesiyle birlikte görülen bir tanımsızlaşma var. Gazetecilik de gazetecilik pratikleri de ürünleri de çoğalarak azalıyor. Haber toplama süreci ve haber sansürle kısıtlanıyor, ilgili mevzuatta yapılan düzenlemeler de sınırları muğlaklaştırıyor.
Gazeteci tutuklamaları, gazetecilere açılan davalar, soruşturmalar, tehditler ve gazetecilerin maruz kaldığı çeşitli biçimlerdeki şiddet de hız kesmiyor.
Çaba, inisiyatif, irade, birlik
Bu koşullarda gazetecilik yapmak da basın özgürlüğü için mücadele yürütmek de zor. Üç gün önce (20 Eylül 2024) bu zorlukları göze almış pek çok meslek örgütü temsilcisi, gazeteci, hukukçu ve akademisyen bir araya geldi. Medya Dayanışma Grubu’nda yer alan meslek örgütleri ve sendikalar (Basın Konseyi, Çağdaş Gazeteciler Derneği, DİSK Basın İş Sendikası, Gazeteciler Cemiyeti, Haber-Sen, İzmir Gazeteciler Cemiyeti, Parlamento Muhabirleri Derneği, Türkiye Gazeteciler Sendikası, Türkiye Foto Muhabirleri Derneği, Türkiye Haber Kameramanları Derneği, Diplomasi Muhabirleri Derneği, Ekonomi Muhabirleri Derneği) ilki geçen Nisan ayında düzenlenen Medya Konferansı 2024’ün ikincisinde Ankara’da toplandı. Türkiye’nin başka illerinden ve diğer bazı meslek örgütlerinden temsilciler de vardı. Alanla ilgili hukukçular ile çeşitli üniversitelerden hukuk ve iletişim akademisyenleri de konferanstaydı. Nisan ayındaki ilk ayağın ardından oluşan sekretarya o günden bugüne çalıştı ve hazırlık metinlerini oluşturdu. Konferanstan bir gün önce (19 Eylül) yapılan toplantıda yürütülen tartışmalarla sekretaryanın hazırladığı “Gazetecilik Hak ve Özgürlükler Deklarasyonu” metni konferansta yapılan eleştiriler ve katkılarla birlikte olgunlaştırıldı ve bir yol haritası ortaya çıktı. Üzerinde çalışılmaya devam edilecek ve son hali verildiğinde kamuoyuna açıklanacak, bildiğim kadarıyla.
Alanla ilgili hemen herkesin uzun yıllardır şikayet ettiği “bir araya gelememe” sorunu, yakıcı bir gerçek. Bu sorun son yıllarda ortaklaşa yürütülen hukuki mücadeleler, sansür yasası karşıtı çalışma ve eylemlerdeki ortaklaşmalar, gazeteci tutuklamaları ve soruşturmalarına karşı kurulan birlikteliklerle bir nebze olsun aşılmıştı. Son 6 ay içinde iki kez toplanan Medya Konferansı ise bir araya gelememe sorununu artık gayrı-meşru hale getirdi. Konferansların somut çıktılarının yanı sıra açığa çıkardığı olumlu hava, basın özgürlüğü mücadelesinin ihtiyaç duyduğu birlikteliği sürdürmek için yeterli sebebi ve motivasyonu sağladı.
Bir araya gelmek ve mücadeleyi daha güçlü şekilde yürütmek için şimdiye kadar gösterilen çaba, bu konferanslarla birlikte bir inisiyatife dönüşmüş durumda. Bu inisiyatifi gazetecilerin tümünü kapsayan ve bütün sorunlara karşı beraber mücadele eden bir iradeye dönüştürmek gerekiyor. Uzun vadede asıl olansa bu iradeyi bir(likte)lik haline getirmek.
Eski alışkanlıklardan yeni görevlere
Umutlu olalım ama hayalperest olmayalım. Gazetecilik meslek örgütleri arasındaki kadim tartışmalar, derin fikir ayrılıkları, keskin karakter farklılıkları tabii ki ortadan hemen kalkmayacak. Örgütlerin içindeki sorunlar da yarın sona ermeyecek. Ama herkes artık şunu bilecek: Güvencesizliğin kol gezdiği, mesleğin karakterini yitirdiği ve oldukça gençleştiği bu dönemde eski alışkanlıklar sürdürülemez, eski tartışmalar aynı şekilde yapılamaz. Yoksa kaybeden basın özgürlüğü mücadelesi olur. Ayrıca, bu sorunların ve koşulların meslek örgütlerini enden ve boydan keseceğini de görmek gerek. Sendikalar, dernekler, cemiyetler kendi iç yapı ve donanımlarını bu koşullara uyarlamak zorunda olduklarını da bilmeli. Yoksa varlığını yitiren kendi yapıları olur. Öte yandan, bazı ayrılıkların ve farklılıkların bugün için önemli ve olumlu olduğu bir gerçek, onlar da orta vadede sürebilir fakat “mücadelenin objektif ihtiyacı” yerine herhangi bir “meslek örgütünün sübjektif ihtiyacı” konmamalı. Bunların yanı sıra gerçek bir örgüt olmayan, maddi veya sosyal çıkar aparatı olarak kullanılan, kişilerin tatmin aracı haline gelen yapıların neden olduğu örgüt kirliliği de ortadan kaldırılmalı.
Özetle, basın özgürlüğü ve gazetecilik mücadelesinde doğru bir perspektifin oluşturulması, birlikte hareket etme inisiyatifinin ısrarla sürdürülmesi ve örgütlerin yeni dönemin koşullarına uygun hale getirilmesi gerekiyor. Bunun dışında düşünen ve davrananların gayrı-meşru duruma düşeceği kadar yol alındı artık.
Basın özgürlüğü ve gazetecilik mücadelesinin bugüne gelmesinde katkısı olanlara, Medya Konferansı’yla bu birikimi sıçratanlara teşekkür etmeliyiz.