Barış Durukan
Şimdilerde ise elimizde bir tablet ya da cep telefonu ile tek yaptıkları sosyal medyada ne idüğü belirsiz videolar ya da başkalarının sahte “mutlu hayatını” izlemekten ibaret bir hayat yaşar olduk. O kadar ironik ki, bilgiye ulaşım kolaylaştıkça, daha sığ bilgilere, internetin çöp bilgilerine daha çok güvenir olduk. Bunun topluma yansıması ise daha cahil olduğu halde bir tür “cahil cesareti” ile daha bilgili olduğunu zanneden, özgüveni çok yüksek sahte profillere sahip olan bir kitleye evrilmemiz oldu. Sonunda da bir sosyal patlama yaşandı. İnsanlar okuyarak, eğitim alarak değil de kısa yollardan para kazanmanın, daha lüks ve şaaşalı hayatlar yaşamanın, “kısa yoldan köşeyi dönmenin” yollarını arar oldu.
Çok da eski değil, benim bir ve iki üst neslim yani şu anda ellili ve altmışlı yaşlarda olan kesim zamanında ve halen okuma alışkanlığına sahip bir nesil. Benim neslim olan kırklı yaşlardakilerde bu alışkanlık daha az, otuzlu ve yirmili yaşlarda ise karşılaştırılamayacak kadar az. Bilgiye erişim daha zor iken insanlar kendilerini geliştirmek için başka ihtiyaçlarından feragat ederek kitaplara ve bilgiye ulaşmaya çalışırdı, kütüphanelere üyelik yapılır, kütüphaneden kitap alınır, okunur ve iade edilirdi. Şimdi ise hemen her kitabın ücretsiz uygulamalarla erişimi mümkün olmasına rağmen fiziki olarak kitaplara ulaşıma ilgi azaldı.
İşte bu gerekçelerle, kitap okumayı seven ve naçizane kendini entelektüel biri olarak gören ben kendimce bir okuma kulübü oluşturmaya karar verdim. Her hafta cumartesileri, Ankara Tunus Caddesi’nde ki James Cook Cafe & Pub’da saat 13:00-14:30 arasında haftanın seçilmiş kitabını önce benim hazırladığım slaytlar üzerinden kitabın tarihçesi, yazarın kısa hayatı ve kitabın yarattığı yankıların sunumu sonrası, katılımcıların en sevdiği bölümlerin kısa okunuşunu takiben tartışma seansı olarak planlamaya niyet ettim. Haftanın kitabını ve yine yer ve saati instagram hesabımdan duyuracağım (@profdrbarisdurukan). İlk kitap Jack London tarafından yazılan “John Barleycorn” olacağı için kitap okuma kulübünün adını da “Baleycorn Kitap Okuma Kulübü” olarak koymayı düşündüm. Bu hafta 21.Eylül.2024
Cumartesi günü 13:00-14:30 arası Ankara Tunus Caddesi’nde ki James Cook Cafe & Pub’da ilk okuma ve tartışma gününü gerçekleştireceğiz. Sosyal medyada fena ilgi görmediğini söyleyebilirim. Her ne kadar katılmak istese de o gün ve saat aralığında katılamayacak olanlarda bana ulaştı. Umarım bu aktiviteyi haftalık ya da en azından iki haftada bir aralıklarda gerçekleştirebilirim ve istekliler katılma fırsatı bulurlar. Aktivitenin online olarak yapılmasını önerenler olduysa da yüz yüze yapılması zannımca daha samimi ve gerçek geldiği için bu şekilde yapılmasını planladım. Bu okuma kulübü için kendi özelinde çok da profesyonel olmaya ihtiyaç olmadığını düşünüyorum. Sonuçta bir bilgi yarışması ya da edebi bir panel olmayacak. Kitabı okumuş hatta okumamış ama okumaya istekli insanların kitap hakkında bilgi alışverişinde bulunduğu, kitaptan sevdiği bölümleri okuduğu, kitabın onlarda oluşturduğu haleti ruhiyeyi anlattığı seanslar olacak aslında. Kitabı okuyan herkesin farklı bir bakış açısı ve muhakemesi olduğuna göre, belki de kitap hakkında her katılımcıya başka bir bakış açısı sunmayı sağlayacağını düşünüyorum. Bu nedenle katılım için hiç çekinmeye gerek yok. Amaç kitap odağında keyifli sohbetler yapmak. Bazen kitap ve yazar ile ilgili müzik ya da filmlerden de kısa anektodlar dinlemek, izlemek fırsatı olacak. Kitap içeriği ile ilgili farklı bilgilerde paylaşmaya çalışacağım, tabi katılımcılarda eğer isterlerse kendileri de bilgi paylaşımlarını yapmakta özgürler.
Demem o ki, aslında kitap okumanın çok ama çok azaldığı zamanımızda odak noktasına bir kitabı koyarak biraz da olsa hayatımıza renkli anlar katmak istemekteyim. Umarım ilgi çok olur ve biraz da olsa insanları okumaya teşvik edebilirim.
Kitaplar ile ilgili birkaç alıntı ile yazımı sonlandırmak istiyorum.
Savaş karşıtı bir yazar olan Suzanna Aridanthi Roy:
“Büyük hikâyelerin sırrı, sırlarının olmamasıdır. Büyük Hikayeler, duyduğunuz ve tekrar duymak istediğiniz hikayelerdir. Her yere girip rahatça yaşayabileceğiniz türden. Heyecan ve hileli sonlarla sizi aldatmazlar. Beklenmedik şeylerle sizi şaşırtmazlar. Oturduğun ev ya da sevgilinin teninin kokusu kadar tanıdıklar. Nasıl bittiğini biliyorsun ama bilmiyormuş gibi dinliyorsun. Bir gün öleceğini bilsen de hiç ölmeyecekmiş gibi yaşıyorsun. Büyük Öykülerde kimin yaşadığını, kimin öldüğünü, kimin aşkı bulup kimin bulmadığını bilirsiniz. Ve yine de bilmek istiyorsun. Bu onların gizemi ve sihridir”.
Lev Nikolayeviç Tolstoy:
“Tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar: Ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir.”
Aslında bu sözün Tolstoy’a ait olduğuna dair yaşadığı dönemden bir kaynak atfına rastlanamıyormuş. Vefatından yaklaşık 1 asır sonrasında söz kaynaksız şekilde Tolstoy’a izafe edilmiş. Sözün sahipliğinin Tolstoy’un yanı sıra Dostoyevski, Mary Moris, David Long, Ernest Hemingway ve Deepak Chopra gibi birçok isme atfedildiği de görülüyormuş. “Quote Ivestigator” a göre ise sözün kaynağının John Gardner’ın 1984 yılında çıkan “The Art of Fiction: Notes on Craft for YoungWriters” adlı kitabına dayandığını tespit edilmiş.