Orhan Özdemir Fen Lisesinin ek hizmet binaları açılış töreninde konuşan Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, en çok tartışılan ve en çok beklenti çıtası yükselen sektörün eğitim olduğunu belirterek, Bakanlık olarak çalışmalarını sürekli çağa ve yeni gelişmelere ayak uyduran biçimde yapmak durumunda olduklarını söyledi.
Eğitim yatırımlarına değinen Tekin, şunları söyledi;
"Şu an yapılan dersliklerimizin, sayı olarak belli bir noktaya getirdiğimiz dersliklerin fiziki kapasite anlamında, fiziki nitelik açısından da gerçekten dünya standartlarında okullarımız var. Milli Eğitim Bakanlığına bağlı resmi olarak 60 binin üzerinde okulumuz var. Bu okullarımızın neredeyse tamamı ya fiber optik ya da en kötü, GSM operatörleri üzerinden internet erişimine açık durumda. Yani okullarımızda öğrencilerimiz, öğretmenlerimiz internete erişebiliyorlar."
"Öğretmen başına düşen öğrenci sayısını uluslararası göstergelerin seviyesine getirdik"
Eğitim altyapısına verdikleri önemden bahseden Tekin, şu ifadeleri kullandı;
"Fiziki altyapıyla ilgili çok ciddi atılımlar yaptık. Yaklaşık 1 milyon 130 bin civarında öğretmenimiz var. Resmi okullarımızdaki öğretmenleri söylüyorum. Bu öğretmenlerimizin yaklaşık 800 bini, 2002 yılından sonra 2003 yılından itibaren atanmış öğretmenlerimiz. Bunu şunun için söylüyorum. Eğitimin niteliğiyle ilgili önemli göstergelerden biri de okullarda öğretmen başına düşen öğrenci istatistikleri. Burada da şu anda ortaöğretim kurumlarında 15-16 bandına kadar düşmüş durumda. Bu da uluslararası göstergeler açısından çok önemli bir gösterge. Yani öğretmen başına düşen öğrenci sayısını da uluslararası göstergelerin seviyesine getirmiş durumdayız."
"Sadeleştirmeyle ilgili de yanlış bir algı var"
Tekin, bu durumu eleştirmediğini, müfredatın böyle olmasının çok doğal olduğunu söyleyerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bizler gibi ilkokulda, ortaokulda, lisede bilgiye erişme konusunda sıkıntı yaşayanlar, il halk kütüphanesinin önünde kuyruk olurdu. Bu dönemde bilgiye erişme konusunda yaşanan sıkıntılar sebebiyle çocuklarımızın bu bilgileri müfredatta, yani bizim programlarımızdan, kitaplarımızdan alması doğal bir mantıktı. Ama şimdi geldiğimiz noktada çocuklarımız ellerindeki akıllı cihazlarla istedikleri her türlü bilgiye hızlıca ulaşma imkanına sahipken hala aynı mantıkla devam edersek o da sistemi de yorar, öğrenciyi de yorar, öğretmenimizi de yorar. Aynı şekilde bu bilgiyi verme konusunda öğretmenimiz sıkıntı yaşadığı için öğretmenimizin itibarı sıkıntıya girer, eğitim sisteminin itibarı sıkıntıya girer.
Yine bu yükü taşıyoruz. Niye bundan vazgeçmiyoruz? Yaptığımız şey bu; müfredatımızı sadeleştirdik. Sadeleştirmeyle ilgili de yanlış bir algı var. Biz müfredattan herhangi bir konuyu çıkartırken, çıkardığımız şeyi bilimsel olmadığı ya da bilimselliğini tartıştığımız için çıkarmıyoruz. Biz sadece ve sadece şunun için çıkarıyoruz; çocuklarımızın artık yüksek eğitime, yükseköğretime erişiminin bu kadar rahat olduğu bir dönemde, bazı bilgi ve kazanımların ilerleyen eğitim kademelerinde verilmesinin daha pedagojik olduğunu düşündüğümüz için buradan çıkarıyoruz. Çocuğumuzun yüksek öğretim tercihine göre gittiği lisans ya da ön lisans programlarında o eksiklerini orada alsınlar diye düşünerek çıkardık."