KAYSERİ (AA) - ESMA KÜÇÜKŞAHİN - Kayseri'de yaşayan 77 yaşındaki halk ozanı Aşık Mahrumi, çeşitli şehirlerden topladığı kaval ve bağlamalar ile yarışmalarda verilen plaket ve madalyaları sakladığı evinin odasında hem aşıklık geleneğini sürdürüyor hem de anılarını yaşatıyor.
"Aşık Mahrumi" mahlasını, yaşadığı mahalle Mahrumlar'dan alan Zeki Yıldırım, küçükbaş hayvancılığıyla tanınan Akkışla ilçesi Gömürgen Mahallesi'nde koyun otlattığı arkadaşından kaval çalmayı öğrendi.
Askerliğini Adana'da çavuş olarak yaparken erlerden oluşan halk oyunu ekibi kuran Yıldırım, silah arkadaşı ile koğuşta bağlama çalmaya başladı.
Yıldırım, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 6 aylıkken kaybettiği annesi Melek Yıldırım'ın şiir yazdığını öğrendiğini, kendisinin de ilkokuldan bu yana şiir yazdığını söyledi.
Ustası olmadığını vurgulayan aşık Mahrumi, "Kendi müziğimi kendim ayarlarım, bağlamanın teline dokunurum." dedi.
Çobanlık, çiftçilik yaptığını anlatan Yıldırım, memleketi, eşi için başlık parası isteyen kayınbabası ve başına gelen pek çok olayla ilgili şiir yazdığını, "Gül Ettim" ve "Gömürgenli Aşık Mahrumi" adıyla 2 kitabının yayınlandığını ifade etti.
Yıldırım, kentteki bir tekstil fabrikasında 23 yıl çalışıp emekli olduğunu belirterek, şöyle konuştu:
"Kayseri Halk Ozanları Derneğinin 15 yıl başkanlığını yaptım. 650 madalyam, 220 plaketim, 165 kupam var, bunlar katıldığım şenliklerden, yarışmalardan aldığım ödüller. 8 müzik setim, bant kayıt makinem var. Kültür Bakanlığı ozanıyım. İstiyorum ki büyüklerimiz bana bir yer versinler, bir müzik odası olarak açayım, gelecek nesle bu kültürü bırakalım. Sonumuz ölüm, 'Burada bir Aşık Mahrumi yaşamış' desinler, amacım bu. Buraya bakanlıktan geldiler, 'Uygundur, sana bir müzik odası açılabilir' dediler. Malzemem var, bir oda istiyorum sadece, başka bir şey istemiyorum. Eve ziyarete 5 kişi geliyorsa oraya 15 kişi gelir, herkes gelir, tanır."
- Çoban kavalı koleksiyonu
Evinde Türkiye'nin farklı kentlerinden toplanmış 10 kavalı bulunduğunu ifade eden Aşık Mahrumi, "Samsun'dan, Trabzon'dan aldığım kavallarım var. Mersin'de yaşlı bir amca ölmüş, 18 yaşında Adana'dan getirttiği pirinç kavalı varmış. Çocukları onu bana hediye etti, 'Bunu su borusu zannederler, anlamazlar, sen götür, sergine koy' dediler. Bir tane dilli kaval var. Ben boru kaval, çoban kavalı kullanırım." diye konuştu.
Çoban kavalının artık çok kullanılmadığını anlatan Yıldırım, aşıklık geleneğinin de yavaş yavaş bitmek üzere olduğunu, çırağı aşık Çapanoğlu'nun 30 yıl kendisinden atışma eğitimi aldığını söyledi.
Aşık Mahrumi, bir çobanın, 3 gün tuz yalattığı koyunları, su içirmeden ırmaktan geri getirmesi durumunda çok sevdiği ağa kızıyla evlendirileceği vaadi üzerine kavalını etkili çalıp, sevdiğine kavuşmasını konulu alan "Karakoyunu suya indirme hikayesini" kavalına üfleyerek şöyle anlattı:
"Ağanın tuttuğu çoban, kızına aşık olur. Ağa bu işin farkındadır. Ağa, 'Kızı sana vereceğim ama şartım var, 3 gün koyuna tuz yedireceğim, su içirmeden sürüyü geri döndüreceksin' der. Karakoyun, sürünün en önünde gidiyormuş ırmağa doğru. Bir yudum su içmiş karakoyun, sonra ayağını yere vurmuş ve sürü ürkerek su içmeden geri dönmüş. Ağa 'Karakoyun su içti' diyor, çoban 'Yok içmedi' diyor ve koyunun ağzını açıp bakıyorlar ki suyu ağzında tutmuş, içmemiş. Ağa kızını veriyor, 3 gün 3 gece düğün yapıyorlar."