Doğduğumuz günden itibaren anne, baba, kardeş ile başlayan ilişkilerimiz giderek akrabalar, okul arkadaşları, öğretmenlerimiz ,iş arkadaşlarımız, patronumuz, eşimiz, ailesi ve bunun gibi birçok insanın hayatımıza dahil olması ile birlikte giderek kalabalıklaşan bir sosyal çevrenin içinde bulunuruz. Bu insanlarla kurduğumuz diyaloglar neticesinde kendimize ve onlara dair bazı duygular, düşüncel ve yargılar oluşur. Kimileriyle kurduğumuz ilişki bizi desteklerken ,kimileriyle kurduğumuz diyaloglar bizi istemediğimiz bir ruh haline dönüştürebilir. Hayat bir yolculuk ise ben bu kişilere yol arkadaşlarımız diyorum. Hepsi yolun bir kısmında bize eşlik ediyor; iyi veya kötü diyebileceğimiz, zaman zaman anlayamadığımız katkılarla yer alıyorlar. Katkısı biten hayatınızdan bir şekilde çıkıyor, katkı almayı reddettiğiniz insanlar ise hayatınızdan çıksalar bile size ne öğretmeye çalıştığını anlamadıysak benzer yolcular yeniden yolunuza çıkıyor. Hayatın içinden geçerken her birimiz hem öğretmen, hem öğrenci olabiliyoruz. Yani bir yandan öğreniyor, bir yandan öğretiyoruz. Bana göre ilk başta bu öğrenci öğretmen ilişkisini kuramıyoruz; karşımıza çıkan insanların bize neyi öğrettiğini yada neyi hatırlatmaya çalıştığının farkında bile olmuyoruz. Fakat belli bir süre sonra kendimizi bazı döngülerin içinde ,benzer sorunlarla veya benzer insanlarla bulduğumuzda aklımızda bazı sorular oluşabiliyor; ’’Bu neden hep benim başıma geliyor? gibi. Bu insanlarla kurduğumuz diyaloglar sonucunda onurunuz kırılabilir, sağlığınız bozulabilir, kendinize saygınızı kaybedebilirsiniz, huzurunuz kaçabilir veya özgünlüğünüzü kaybedebilirsiniz. Bunlar kurduğunuz ilişkiler sonucunda ödediğiniz bedellerdir. Peki siz insanlarla kurduğunuz ilişkiler sonucunda bedel mi ödemek istiyorsunuz yoksa sizi parlatacak, güçlendirecek, cesaretlendirecek, kendinize olan saygınızı, sevginizi ve kendinize verdiğiniz değeri ortaya çıkaracak bir katkı mı almak istiyorsunuz? İnsanoğlu kusurs ,uz yaratılmışken başka insanlarla kurduğu ilişkiler doğrultusunda kusurlu ve eksik olduğu kanısına varıyor değil mi? Bugün bir çok insanın en çok yaşadığı sorunlardan biri bana göre sevilmek uğruna kendinden uzaklaşması gibi geliyor . Kaybetme korkusu ilişkilerimizde kendimiz olamıyoruz, düşüncelerimiz çok farklı bile olsa çoğumuz söylemlerimizi karşımızdaki insana göre ayarlıyoruz. Dışarı ile aramızı iyi tutalım derken, kendimizle aramızı bozuyoruz. Çoğumuz hayatı dış bükey yaşıyoruz. Yönümüz dışarıya dönük ve orayı ,oradaki insanları anlamaya çalışıyoruz, olanları kendi algımız boyutunda doğru veya yanlış diyerek, insanları ise iyi veya kötü diye etiketliyoruz. Oysa dışardaki insanlarda gördüğümüz şeyler kendimize daha çok yaklaşıp, parlatmamız gereken yanlarımızı ortaya çıkarmak için birer fırsattır. Dışardaki insanlarla iletişim kurduğunuzda sizde hangi duygu ve düşünceyi tetikliyor ,bunu hiç düşündünüz mü? Çevrenizle aranız iyi değilse burada düşünmeniz gereken şey; benim kendimle aram iyi değil mi ,neden bu kadar değersiz hissediyorum yada neden sevilmediğimi düşünüyorum olabilir. Dışarda gördükleriniz aslında içerde bakmanız gerek yerlere dikkatinizi çekmek içindir. Ben daha çok gözlem yapmayı tercih ederim biriyle konuşurken ne hissediyorum, bende hangi duygu ve düşünceyi tetikliyor? sorusunu kendime sorarım. Bunların hepsi benim için bir ipucu, kendime dair bilmediğim birçok özelliğimi keşfetmem için birer fırsat. Önemli olan bu farkındalıkla bakmak. Mevlena'nın bir sözünü buraya bırakıyorum; Baktığın benim, gördüğün sensin.