Haber: Alican Uludağ

Ceza davalarında uygulanan Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması kararı, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesinde düzenleniyordu. Mahkemeler, 2 yıl veya daha az hapis cezalarında HAGB kararı verebiliyordu. Adli Sicil’e yansımayan HAGB kararları, kişi 5 yıl içinde suç işlemediği takdirde kendiliğinden ortadan kalkıyordu. Mahkemelerin bu kararlarına karşı tek itiraz yolu, ağır ceza mahkemelerine yapılıyordu. Ancak Anayasa Mahkemesi, daha önce baktığı onlarca davada HAGB verilen kişilerin ağır cezalara yaptığı itiraz yolunun etkisiz olması nedeniyle hak ihlali kararları vermişti.

İşte bu uygulamanın dayandırıldığı CMK’nın 231. Maddesinin iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi’nde dava açıldı. Davayı ise Trabzon 2. Asliye Ceza Mahkemesi açtı.

Yüksek Mahkeme, söz konusu HAGB uygulamasının Anayasa’ya aykırı olduğuna karar vererek, madde hükümlerini iptal etti. İptal kararının da bir yıl sonra yürürlüğe girmesine karar verdi. Kararın gerekçesinde, özetle şöyle denildi:

“Gazeteciliğin Dönüşümü ve Arayışlar” başlıklı medya konferansı gerçekleştirildi “Gazeteciliğin Dönüşümü ve Arayışlar” başlıklı medya konferansı gerçekleştirildi

İstinaf yolu kapalı: HAGB, ceza yargılaması sonucunda verilecek mahkûmiyet hükmünün açıklanmasının belirli şartlara bağlı olarak ertelenmesini ifade etmektedir. Sanığa, hakkında HAGB uygulanmasını kabul edip etmediği hüküm aşamasına geçilmeden henüz yargılama aşamasındayken ve ileride sanık hakkında mahkûmiyet kararı verilme ihtimaline dayalı olarak sorulmaktadır. HAGB uygulanmasını yargılamanın henüz başında kabul eden sanıklar hakkında yargılamanın sonraki aşamalarında adil yargılanma hakkı güvencelerinin ilk derece mahkemesince sağlanıp sağlanmadığının denetimi istinaf kanun yolunda yapılamamakta ve bu durum hak ihlallerine yol açabilmektedir. İstinaf kanun yoluna tabi olması öngörülen bir yargılama, sanığın HAGB kararı verilmesini kabul etmesiyle itiraz yoluna tabi hâle gelmektedir. Sanık, hakkında HAGB kararı verilmesini kabul etmekle birlikte istinaf kanun yoluna başvurma hakkından feragat etmektedir. Mahkeme hükmünün kurulmasından önceki bir aşamada açıklanan belirli bir kanun yolundan feragat iradesinin anayasal geçerlilik koşullarını sağlamadığı anlaşılmıştır.

Müsaderede belirsizlik: HAGB kurumunun müsadere işlemleri yönünden de bazı eksik düzenlemeler içerdiği değerlendirilmiştir. HAGB kararı verilmesi durumunda müsadere işlemlerinin hangi aşamada infaz edileceğine ilişkin olarak açık bir kanun hükmü bulunmamaktadır. Mülkiyet hakkına müsadere yoluyla yapılan sınırlamaya ilişkin istinaf kanun yoluna başvuru imkânının askıya alınarak HAGB kararı ile birlikte müsadere kararının infazına yol açabilecek şekilde infaz zamanında belirsizliğin olduğu görülmüş ve yeterli güvencelerin sağlanmadığı dikkate alındığında kuralın maliklere aşırı bir külfet yüklediği sonucuna ulaşılmıştır.

Mağdurun aleyhinde: Diğer yandan kişi hakkında verilen HAGB kararı, ceza niteliğinde olmayıp kişiyi ceza tehdidi altında bırakmaktan ibarettir. HAGB kararının bu niteliğini gözeten Anayasa Mahkemesi daha önceki birçok kararında, kötü muamele iddiaları yönünden HAGB kurumunun uygulanmasının sanığın infaz edilebilir bir ceza almaması sonucunu doğurduğunu ve bu kurumun uygulanmasında mağdurun muvafakati ya da mağdur açısından manevi bir telafinin sağlanmasının da aranmadığını dikkate alarak anılan geri bırakma kararının mağdur açısından yeterli ve etkili bir giderim sağlamadığını değerlendirmiştir.

İşkence suçlarında uygulanmamalı: HAGB kurumuna yönelik bir başka değerlendirme de failin kamu görevlisi olduğu durumlara ilişkindir. Failin kamu görevlisi olduğu durumlarda hukuka aykırı ve son derece ciddi bir fiilin hiçbir şekilde hoş görülemeyeceği gözönünde bulundurulmalıdır. Bu bağlamda işkence veya kötü muamele gerçekleştirdiği tespit edilen kamu görevlisi fiilî olarak cezasız bırakılmamalıdır. HAGB kurumunun kamu görevlisinin görevi sebebiyle işlediği ve Anayasa’nın 17. maddesi anlamında işkence, eziyet ve kötü muamele kabul edilen suçlar bakımından uygulanmayacağına dair yasal düzenlemenin bulunmadığı görülmüş; ceza mahkemelerinin uygulamalarının da bu sorunu çözemediği anlaşılmıştır. Bu durum Anayasa’nın devlete yüklemiş olduğu faillere fiilleriyle orantılı cezalar verilmesi ve mağdurlar açısından uygun giderimin sağlanması yükümlülüğü ile bağdaşmamaktadır.

Editör: Ahmet Ertüm