Atlar tepişirken…

Abone Ol

At, fil ya da deve fark etmez, yöreye göre değişen bir halk deyimi, doğru, deneyimle sabit yerinde bir tespiti vardır yurdum insanının, “Filler tepişir, çimenler ezilir!” Ortadoğu’da 1948’den beri yaşanan tam da budur. 1989 sonrası Soğuk Savaş döneminin sona ermesiyle, başat güçler ABD ve Rusya karşı karşıya gelmek yerine, uluslararası ilişkilerde kullanılan tabiriyle; “Proxy War-Vekaletler Savaşı” ya da “Vesayet Savaşı” yöntemine yöneldiler. Yani, kendi savaşlarını başkalarına, taşeronlarına yaptırdılar. Aslında bunu ilk kez Soğuk Savaş döneminde, Vietnam ve Kore Savaşlarında denemişlerdi. Bu iki küresel güç Soğuk Savaşın ardından bunu sistematik olarak yapmaya, onları örnek alan bölgesel güçler de kendi taşeronlarını yaratıp, çıkarlarını silahlı gruplar vasıtasıyla korumaya başladılar. Artık küresel ve bölgesel güçler birbirlerine doğrudan savaşmak yerine, kendi kavgalarına üçüncü tarafları dahil ederek çıkarlarını korumayı tercih ediyor.
Günümüz dünyasında, Afrika’da, Uzak Asya’ya ve Orta Doğu’da Vekalet Savaşlarına tanık oluyoruz. Bu savaş yönteminde bazen bir devlet ya da bir örgüt bazen de özel askeri şirketler taşeron olarak kullanılıyor. Dünyada bu işleri yapan yüze yakın askeri şirket var ve yüzden fazla ülkede karanlık faaliyetler sürdürülüyor. Küresel ve bölgesel güçler bu şirketlere her yıl 10 milyarlarca dolar para ödüyor, yakın bir gelecekte bu tür paralı savaşçıları daha yoğun biçimde hemen her yerde göreceğiz. Devletler bu gayri resmi güçleri ya da paramiliter grupları kullanarak, yasadışı pis işlerini yaptırıp, kamuoylarının asker cenazelerinden olumsuz etkilenmesini de önlemiş oluyor. Son dönemde adını sıkça duyuran Rus paramiliter örgütü “Wagner Grubu” bunlardan biridir. Libya savaşında, Rusların bu paralı askerleri Kaddafi’ye iktidarda kalması için destek verirken, Ukrayna’da da etkin biçimde görev alıp uluslararası kamuoyunun dikkatini çekti. Moskova’nın, bu özel paralı askerleri şu anda Suriye’de... Tek sıkıntı bu güçlerin günün birinde sahibine de diş geçirmesidir.
İçinde bulunduğumuz coğrafyada başta Rusya, ABD, Avrupa Birliği olmak üzere, İsrail, İran ve Suudi Arabistan gibi pek çok ülke onlarca taşeron paramiliter grup ve terör örgütlerine destek verip onları kendi çıkarları için kullanıyor. Bu örgütler arasında, İran’ın kontrolündeki Şii “Hizbullah”, “Özgür Suriye Ordusu”, “IŞİD”, ve diğer çeşitli İslamcı grupları ya da “terör örgütü PKK’yı ve kontrolünde olan Suriyeli terör örgütü PYD”yi sayabiliriz. Bakmayın ABD’nin PYD’yi aklamak ve meşrulaştırmak için IŞİD ile savaştığını iddia etmesine. Düne kadar aynı IŞİD, Taliban gibi Washington yönetiminin çıkarları için kan döküp, taşeronluğunu yapıyordu. Ta ki petrol ve doğalgaz kuyularını ele geçirip Amerikan çıkarlarına taş koyuncaya kadar… Kendi kirli işlerini yaptırtıp pisliklerini örtmeye yarayan bu taşeron terör örgütleri ne zaman ki kontrolden çıkıp kendi başına hareket eder, o zaman sözde “Uygar Batı” bunları terörist ilan eder!
Bu çıkar dünyasında olan piyonlara, çoğunlukla da masum sivillere olur. Bugün Ortadoğu’da bir kez daha binlerce insanın kanını akıtan Netanyahu yönetimiyle-Hamas’ın savaşında olan yine masum sivillere oldu. Bir yanda çilekeş, fakir Filistin halkı, diğer yanda işinde, gücünde, evindeyken tepesine bomba yağan İsrail halkı... Aslında sadece bu iki halk ya da Ukraynalılar değil, dünyada hiçbir insan hatta hiçbir canlı tepesine bomba atılarak katledilmeyi hak etmiyor. 
***
HAÇLILAR-CİHATÇILAR
Hamas’ın 7 Ekim’de silahlı örgütü İzzettin El Kassam Tugaylarıyla roketler eşliğinde "Aksa Tufanı" harekatını başlatıp İsrail’e baskın düzenlemesi, ardından Netanyahu yönetiminin karşı füze saldırısı ve son olarak Gazze’nin altındaki onlarca kilometrelik sığınak ve yeraltı dehlizlerindeki mühimmat depolarına yönelik kara harekatı beklenirken, yüzlerce masum sivilin öldüğü Hastane saldırısı tüm dünyada büyük infial yarattı. ABD’li Yahudiler bile, Washington’da kongreyi basıp ateşkes istediler. Başta İngiltere olmak üzere Batının desteğini alan “Neo Haçlı” Amerikan yönetimi, 2 uçak gemisi eşliğinde Başkan Biden’ın bölge ziyaretiyle Netanyahu’ya tam desteğini dünyaya ilan etti. Hamas ve Hizbullah cihatçılarının hamisi İran’la, arkasındaki Rusya Devlet Başkanı Putin ise, Ukrayna savaşının başından beri ilk kez gittiği Çin’den taraflara seslendi; “Bu bir tehdit değil, sadece bir hatırlatma. Karadeniz üzerinde kalıcı devriyeye başlayacak uçaklarımız Kinzhal sistemiyle donatılmış durumda.” Pekin’den ABD’ye gözdağı veren Putin, Amerikan armadasının bin kilometreden fazla menzile sahip hipersonik füzelerinin menzilinde olduğunu söyleyerek gözdağı verdi. İlk kez 2018 yılında devreye alınan Kinzhal füzesi, İskender taktik balistik füzesinin MIG-31 savaş uçaklarından havadan fırlatılan versiyonu olarak biliniyor. 
Gelelim bu olayın ya da restleşmenin bizi ilgilendiren kısmına; Anadolu’nun güneyinde Akdeniz’de Kıbrıs adası açıklarında konuşlanan dünyanın en güçlü armadası Amerikan Deniz Kuvvetlerinin 2 uçak gemisiyle, Kuzeyde Karadeniz’in uluslararası kara sularında cirit atan hipersonik füzelerle donatılmış Rus uçakları birbirleriyle adeta uzak menzilden it dalaşına girdi! Tam ortalarında biz varız. Bu arada göz ardı edilmemesi gereken Moskova ile yakınlaşma sürecinde olan Çin var. Yeri gelmişken Kuzey Kore’nin tosuncuğu Kim Jong-un kıtalararası balistik füzelerini de bu denklemde unutmayalım.  Başkent Pyongyang'dan New York'u vuracak güce erişebilen 10 bin kilometre menzilli Hwasong-14 füzesi tüm dünya için yabana atılmaması gereken potansiyel bir tehdittir. 
Vatanımız, yurttaşlarımız, bölgemiz için, beladan uzak sağlıklı, huzurlu günler dileriz.