Ekran Görüntüsü 6 3 2024 12321CEMRE POLAT/ANKARA- Pir Sultan Abdal Derneği kurucusu Emekli Astsubay Cemal Özdamar, Aşık Veysel ve Mahzuni Şerif gibi kültürümüzde önemli yere sahip halk ozanlarıyla olan dostluğunu, köy hayatını aktardığı “Anılarım” kitabının hazırlıklarını ve kitabına konu olan anılarını 24 Saat Gazetesi’ne anlattı.

Kitabında Türk kültürünün önemli isimleriyle olan kişisel bağlarını ve köyünden gelen kültürel mirası aktaran Özdamar, yaşanmış tarihi ve kültürel değerleri gelecek nesillere aktarmayı hedefliyor.

Kitapta, Özdamar'ın anılarında köyündeki yaşamın sıcaklığı ve Aşık Veysel'e olan derin sevgisiyle dolu kesitler bulunuyor. Özdamar’ın anıları, köyünün topraklarında filizlenen dostlukların, birlikte paylaşılan zorlukların ve sevinçlerin özünü, evliliği ve köyündeki düğünleri anlatırken, o dönemin naif ve içten atmosferini hissettiriyor. Mahzuni Şerif ile dostluğunu da samimi bir üslupla aktaran Özdamar, geçmişin izlerini sürerken aynı zamanda geleceğe bir ışık tutuyor.

“Kitabı aileme ve gelecek nesillere bir örnek olsun diye yazdım” diyen Özdamar'ın anlatıları, kendine özgü üslubuyla büyük sanatçıların mirasını gelecek nesillere taşımayı amaçlıyor.

Babasının Sakarya Meydan Muharebesi’nden hak ettiği İstiklal Madalyası’nın kendine intikal ettiğini söyleyen Emekli Astsubay Cemal Özdamar, Sarkışla Sivrialan Köyü’nde 1942’de dünyaya gelmiş, Mersin Astsubay Okulu ve Mamak Muhabere Okulu’ndan mezun olmasının ardından 30 sene Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapmış. 1987’de emekli olduktan sonra ticarete atılan Özdamar, Pir Sultan’ın da köyü olan Banazlıların üye olduğu köy derneğini yalnızca Banazlıların değil herkesin gelebileceği bir yer haline getirmek için Pir Sultan Abdal Derneği’ni kurmuş.00

Özdamar, “Mahzuni Şerif bana ‘Baba Sultan’ derdi”

Özdamar, Mahzuni Şerif’le olan dostluğunu, askerlik dönemi ve sonrasındaki mücadelesini, dükkânlarında geçen sohbetlerini, kendine "Baba Sultan" diye hitap ettiğini de anlatıyor. Mahzuni Şerif’le okul yıllarındaki arkadaşlığından bahseden Özdamar, okulun ardından da görüşmeye devam ettiklerini söyledi. Mahzuni Şerif’in öğrencilik ve ozanlık yıllarını şöyle anlattı: “İlkokulu bitirince şehirde kalmak için mecburen yatılı okullarda okuduk. Köyden 5 arkadaş askeri okula gittik. Mahzuni Şerif de benim okul arkadaşımdı, 1962’de astsubay oldu. Okulu bitirince Ordular Tıp Okuluna gitti.

O dönem, Kenan Evren Albay rütbesinde okul komutanıymış. Bu çocuklara çok ağır cezalar verirmiş. Bunlar da bir gün bir plan kurup şalteri indirmişler, Kenan Evren’i dövmüşler. Ondan sonra Kenan Evren astsubaylara düşman olmuş. Hatta astsubaylar 4 tane fakülte de bitirse 1’in 4’üne gelemesin diye yasa çıkartmışlar.

Mahzuni, Ordular Tıp Okulu’ndayken de çalıp söylermiş. O dönem Suna Hanım da düğünlerde şarkı söyler, Mahzuni okuldan kaçıp ona saz çalarmış. Kaçtığı için okuldan atılmış ve okula ödeyecek parası olmadığı için harp okulunda er olarak askerlik yapmış. Askerlik bitince ozanlık hayatı başlamış. Sonraları da sık sık dükkanımıza gelirdi. Dostluğumuz vardı. Bana Baba Sultan derdi.”

Whatsapp Görsel 2024 02 20 Saat 14.48.21 C4B9219DGörmedim ama duydum…

Aşık Veysel’le anılarını sorduğumuz Özdamar, Veysel’le bir aile gibi olduklarını, ona “Emmi” dediklerini söyledi. Aşık Veysel’le “kız isteme” hikayesini şöyle anlattı: “Babamı küçük yaşta kaybettiğim için abimle baba oğul gibi büyüdük. Aşık Veysel öz amcamız değildi ama bir amca yeğen ilişkimiz vardı, ona ‘emmi’ derdik. Babam sağken amcam, abim beraber çalışırlardı. Ben Aşık Veysel’in kızı Hayriye Özer’le aynı yaştaydım, onunla oynardım. Veysel Emmim 1967 yılında köye izne geldiğimde abim, ‘Veysel Emmi, Cemal’in evlenme zamanı geldi. Sen Cemal’le konuş, istediği biri varsa evlendirelim’ demiş.

Aşık Veysel beni yanına çağırdı, ‘Yarın seninle Sivas’a gidelim bacanağımın kızlarını gör, beğenirsen birini sana isteyelim’ dedi. Beraber Sivas’a gittik, bir otele yerleştik. Akşam eve gittik, sofralar, masalar hazırlanmış... Veysel Emmim ‘Sen otur hiçbir şeye karışma, kızlara bak’ dedi. Akşamına, utanarak ‘Emmi, adı Melek, uzun saçlı olanı beğendim. O güzeldi, sen de gördün ya’ dedim. Güldü… ‘Görmedim ya, sesi güzel geliyordu’ dedi. Emmim bana Melek’i istedi, 1968’de evlendik. Köy nüfusu arasında ilk kez şehirde düğün yapan biz olduk, ilk davetiyeyi biz dağıttık. İnsanlar o kadar şaşırmıştı ki düğün dönüşünde izlemek için evin damında bizi bekliyorlardı.”

Aşık Veysel’in sazları

Büyükbaş hayvan kemiğinden tavuk yemi için ham madde üretiliyor Büyükbaş hayvan kemiğinden tavuk yemi için ham madde üretiliyor

Aşık Veysel’in çok yumuşak kalpli ve şakacı biri olduğunu söyleyen Özdamar, yanlışlıkla Veysel’in sazını kırdığında bile kendine kızmadığını ve durumu gülerek karşıladığını şu sözlerle anlattı: “Emniyet memurları bir gün Aşık Veysel’le oturmuşlar, bana da ‘Eve git de sazı getir’ dediler. Evin kapısının önünde de bir köpek vardı, korktum. Aşık Veysel’in kızı Hayriye’ye ‘Köpek bana kötü bakıyor, tut da bir şey yapmasın’ dedim. ‘Bir şey olmaz’ dedi ama sazı alıp çıkarken köpek bacağımdan yakaladı. Kaçmaya çalışırken saz kırıldı. İşe ilk girdiğimde maaşımı alınca Aşık Veysel’e ‘Nasıl bir saz istiyorsan sana alayım’ dedim. “Benim çok sazım var” dedi, istemedi.

Aşık Veysel’i Aşık Veysel yapan Esma’nın kaçışı

“Bir vefasız zalim yâre bağlandım

Tarih üç yüz otuz beşte evlendim

Sekiz sene bir arada eğlendim

Zalim kâfir yetim koydu kuzumu”

Halk arasında çokça konuşulan olaylardan biri de Aşık Veysel’in ilk Eşi Esma’nın kaçış hikayesi… İki kere evlenen Aşık Veysel, 8 sene Esma ile evli kalmış. Bu evlilikten bir oğlu ve bir kızı olmuş. Oğlu, on günlükken vefat etmiş (Özdamar’ın anlattığına göre annesi yanlışlıkla üzerine yatmış) kızı Elif de 8 aylıkken Esma’nın terk etmesi üzerine fazla yaşamamış. Aşık Veysel, ikinci evliliğini ise Özdamar’ın eşinin teyzesi Gülizar Hanım’la yapmış. Özdamar, konuyu “Veysel Emmi çok üzülmüş, kendini yollara vurmuş ama bu üzüntü onu Aşık Veysel Yapmış” diye yorumluyor ve anlatıyor: “Esma ile ilk çocukları on günlükken vefat ediyor. Köy evinde otururlarken eşi, çocuğunu da bırakıp kaçıyor, çocuk 8 aylıkken ölüyor. Aşık Veysel o kadar çok üzülüyor ki kendini yollara vuruyor.

Zara’dan gelen Kürt Kasım diye biri Aşık Veysel’i alıyor, Çamşıh’a gidiyorlar. Çamşıhlı Ali Ağa Aşık Veysel’e sazı öğretiyor. Yalıncak Türbesi’nde misafir oluyorlar. Orada benim eşimin teyzesi, yani Aşık Veysel’in ikinci eşi, türbedeki dedeye bir gün önce rüyasında Aşık Veysel’i gördüğünü anlatıyor. Dede de ‘Gülizar, bu adam kör, üstü başı yırtık, gariban… Seni buna verirsek perişan olursun, geçinemezsiniz’ diyor. Gülizar Ana da dedeye ‘Rüyamda gördüm, ileride çok ünlü bir adam olacak’ diyor. Aynı günün sabahına Aşık Veysel oraya geliyor…”

Editör: Ramazan Atabey