NAZ AKMAN
Başkentin sanat dünyasına önemli katkılar sunan Üsküp Caddesi’ndeki Akçaoğlu Art Studio yeni yapılanması Artapolis Sanat Galerisi ve Danışmanlık ile ilk sergisini açtı. Küratörlüğünü Zeliha Akçaoğlu’nun üstlendiği “Apertio-Açılış” sergisi kapsamında sanatçılar Merve Çetin, Mehmet Yıldırım, Murat Akçaoğlu, Özge Gökbulut Özdemir, Sihem Eşme, Zafer Malkoç ve Zarife Gizem İbrahimoğlu’nun eserleri sanatseverlerle buluştu. Ülkemizin sanat camiasına yeni bir soluk getiren Aratapolis’teki sergi 6 Aralık Çarşamba gününe kadar ziyaret edilebilecek.
Sergi kapsamındaki “Monochrome” serisini ilk kez izleyiciyle buluşturan sanatçı Özge Gökbulut Özdemir ve genç sanat girişimcisi Artapolis Sanat Galerisi ve Danışmanlık ortaklarından Yasin Biçeroğlu ile sanatın desteklendiği bu yeni oluşumu konuştuk.
Yoğun renk skalası ve sert fırça darbeleriyle eserlerine aşina olduğumuz Özge Gökbulut Özdemir’in izleyenleri şaşırttığı tek sesli üç tablosundan oluşan “Monochrome” serisi, son yıllarda yaşanan Covit-19 salgını, Ukrayna-Rusya Savaşı, Filistin-İsrail Savaşı, küresel ekonomik kriz ve teknolojik gelişmelerle beraber yaşanan dezenformasyon süreçlerinin toplumda yarattığı çöküşe tepki gösteriyor. Sanatçının beyazın sadeliği, temizliği, barışı ve adaleti temsil gücünden faydalanarak ortaya koyduğu serisi, izleyicileri sakinliğe ve dinlenmeye davet ediyor.
Özdemir, “Toplum olarak dinlenmeye ihtiyacımız var”
Monochrome serisi ile izleyiciye günlük hayatın kaotikliğinden uzaklaşmak ve nefes alabilmek için boşluk yarattığını ifade eden Özge Gökbulut Özdemir, “Artapolis’in açılışı, kışın gelişi ve içinde bulunduğumuz sürecin gerektirdiği sadeleşme ihtiyacı üzerine temenni dileğiyle yeni bir soluk olması açısından Monochrome serisine başladım. Şu an içinde bulunduğumuz savaş ortamı, salgınlar, krizler, sosyal medyadaki işitsel ve görsel mesaj bombardımanları bizleri kaotik bir sürece dolayısıyla yalnızlaşmaya ve yabancılaşmaya itiyor. Dünya olarak yaşadığımız bu kaotik süreçten elbette sanatçı olarak etkileniyor ve eserlerimizle bunları yorumlamaya çalışıyoruz. Sanatçı çaresizliği reddetmek için tepkisini ortaya koymak için sanatın gücünü kullanır. Beyaz serisi bu çöküş sürecine tepki olarak hepimizin sadeleşmeye, dinginleşmeye, nefes almaya ve barışa ne kadar çok ihtiyacı olduğunu ortaya koyuyor. Toplum olarak dinlenmeye ihtiyacımız var. Bu beyazlar benim için huzura, sakinliğe ve barışa dair bir dileği temsil ediyor” dedi.
Seri, sadeliğin içindeki dinamizmi ortaya koyuyor
Serideki çalışmalar konusunda detaylı bilgi veren Özdemir, “Beyaz riskli bir renktir, çünkü kendi içinde rengini, dokusunu, gölgesini hissettikçe kendi içinde ne kadar dinamik renkli ve zengin olduğunu fark ediyorsunuz, bu sadeliğin içindeki dinamizmdir. Üç parçadan oluşan seride son esere doğru gelirken izleyiciyi daha çok sakinleştirecek bir yapıya evirildim. Beyazın tek sesliliğini, sessizliğini korumak istedim. Arzuladığımız barış ortamı, dinginlik, huzur ve boşluğa izin vermemiz gerekiyor. İzleyicinin bu boşluklarda kendi dünyasında kaybolmasını, kendine yer edinmesini arzu ediyoruz” diye konuştu.
“İzleyici eserleri izlerken bir hikâye kurabilme, yaratımda bulunabilmelidir”
Sanat izleyicilerinin pasif yaklaşımdan arınması, eserlerle buluşarak kendi hikayelerini yaratabilmeleri için sanatta sadeliğin gerekli olduğunu ifade eden Özdemir, “İzleyici sergi salonlarını gezerken pasif bir rolde. Biz sanatçılar eserimizi ortaya koyarken elbette farklı duygular içinde yaratımda bulunabiliriz ancak eserler kamuya mal edildikten sonra izleyiciyle yeniden konuşmaWk, yeniden konumlanmak ve yeniden yorumlanmak ister. Dolayısıyla izleyici eserleri izlerken bir hikâye kurabilme, kendinden bir parça bulabilme, yaratımda bulunabilmelidir. Sanatın resmin güzelliği de budur, her baktığınızda size farklı duygular hissettirmesi. Kurallar bütünü içinde yaşadığımız bu evrende baktığımız her şeyde bir iz, tanıdık bir şey arıyoruz. Her şeyi bulmaca gibi çözmeye, doğrulamaya çalışıyoruz. Oysa keşfetme sürecini yaşamak gerekiyor. Sanatın özgürlüğünü izleyici yaşamalı ve özgürce kullanabilmelidir. Mutlaklıktan uzak bu dünyaya hayal gücüyle girebilmelidir. Sanat işletmeciliğinde de değer birlikte yaratılır, izleyici ve sanatçı beraber üretimde bulunur. Eserler farklı mekanlarda izleyiciyle buluşmalı. Sanatı taşımak gerekiyor” sözlerine yer verdi.
100’üncü yılını kutlayan Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün “Bir millet sanattan ve sanatkardan mahrumsa tam bir hayata malik olamaz. Böyle bir millet bir ayağı topal, bir kolu çolak, sakat ve alil bir kimse gibidir. Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş olur” sözleriyle önemine işaret ettiği sanatın ve sanatçının desteklenmesinin toplumların gelişimleri için gereklilik olduğunu belirten Özdemir, bu anlamda Artapolis Sanat Galerisi ve Danışmanlık merkezinin kuruluşuna ön ayak olan genç sanat girişimcisi Yasin Biçeroğlu’nun camia içinde umut vadettiğini ifade etti.
“Kaosun belki de en büyük nedeni sanatın eksikliğidir”
Özdemir, “Farklı disiplinlerden ve alanlardan izleyicilerin-girişimcilerin sanata sunmuş olduğu katkıyı çok değerli buluyorum. Galerinin ortaklarından Yasin Bey’in sanat alanındaki bu yatırımı beni geleceğe dair umutlandırıyor, tazeliyor. Üstelik böylesi bir dönemde güçlüklerle sanatı yaşatabilmek çok kıymetli. Dünyada yaşadığımız bu kaosun belki de en büyük nedeni sanatın eksikliğidir. Sanatsız olmaktır. Yaşam üçgeni bilim, sanat ve doğadır, bunlar insanın, toplumun yaşaması için temel ve elzemdir. Bugün yaşadığımız pek çok sorunun kaynağı yeterince tatmin olmamış, kendini gerçekleştirememiş insan ruhu, yeterince estetik görüntüyle karşılaşmayan gözlerimiz, farklı düşünemeyen bakamayan kısıtlanmış zihinlerimizle ilgilidir. Hepimiz özgür doğuyoruz ancak zamanla kalıplaşmış bilgiler, sınırlar, köşeli çerçevelerle zihinlerimizi kısıtlayıp, ardından yaratıcılığı, ufuklarımızı açmayı istiyoruz. Oysa daha en başında bunu bozmamış koruyor olsaydık yeniden dönüşe hiç gerek kalmazdı. Sanatla sezeriz bilimle kanıtlarız. Sanat her ne kadar lüks olarak görünse de ekonomik bir değer olarak yatırım alsa da aslında en insani ve bugünün teknolojisinin geldiği noktada en çok korumamız gereken değerimizdir. Beyazı koruma ihtiyacı da bunu koruma ihtiyacından doğuyor, beyazı korumak çok zordur. Renge dair bu belgeyi koruma veya ona doğru gidebilme dileği güdüsü nedeniyle ben de bu seriyi başlatmıştım” dedi.
Biçeroğlu, “Amaç, sanat franchise dağıtmak ve sanat pazarlamalasında kalite standardizasyonunu yakalamak”
Artapolis Sanat Galerisi ve Danışmanlık ortaklarından genç sanat girişimcisi Yasin Biçeroğlu (21), 2017 yılından bu yana koleksiyonerlik serüvenini bu merkezi açarak bir adım ileri taşıyan ve Türk sanatını Batıya tanıtma konusunda önemli bir misyon üstlenen bir isim. Bilkent Üniversitesi İşletme Fakültesi öğrencisi Biçeroğlu, bybiçeroğlu tekstil aile şirketleri bünyesi altında yaptıkları bu sanat yatırımı ile sanatı ticarete dökmek yerine sanatı desteklemeyi hedefliyor. Biçeroğlu, sanat merkezi aracılığıyla genç sanatçıların eserlerini tanıtarak, sanatlarını sürdürebilmeleri için burs imkanları tanımayı amaçlıyor. Artapolis ile sanat pazarlamalasında kalite standardizasyonunu yakalamayı amaçladıklarını belirten Biçeroğlu, önce Türkiye ardından yurt dışında şubeleşerek Türk sanatının sınırlarını aşmasını planladıklarını anlattı.
Biçeroğlu, “15 yaşından bu yana çeşitli alanlarda girişimcilik üzerine tecrübeler ediniyorum. 30 yıllık bir tekstil firmamız var. Bu firmamızla kurumsal girişimcilik anlamında adımlar atıyoruz. Üniversiteye başladığımda kurumsal girişimcilikle kendi firmamız üzerine bir marka kurduk, ana konumlama merkezimiz San Francisco. Markamızın vizyonu Doğu sanatını Batıyla buluşturmak, sanatı girişimciliğe döktüğümüz yerde burada başlıyor. 17 yaşından beri koleksiyonerim, bu galeriyi tekstille birleştirerek art fashion ürünler üretmeye başladık. 2020 yılında Esra Yldırım ile bir kapsül koleksiyonu yaptık, San Francisco mağazalarımıza yönlendirdik. Amacımız sanatı ticarete dökmek yerine sanatı desteklemek. Artapolis diğer galeriler gibi sadece bir galeri değil, sanat danışmanlığı firması. Burası aslında sanat alanında yeni bir sistem. Amacımız sanat franchise-bayilik dağıtmak ve sanat pazarlamalasında kalite standardizasyonunu yakalamak. İlk şubemiz de Murat Akçaoğlu açtığımız bu yer. Burayı merkez haline getirip önce İstanbul ardından Bulgaristan ve Azerbaycan ile yurt dışına açılmayı hedefliyoruz. Türk sanatını, Türk sanatçısının eserlerini Batıya taşımayı amaçlıyoruz” dedi.
Genç sanatçılar burs kapsamında desteklenecek
Artapolis ile merkez bünyesinde yürütülecek projeler aracılığıyla genç sanatçılara önemli desteklerde bulunduklarını belirten Biçeroğlu, “Young Artist Programme ile genç ressamları destekliyoruz. 3 kişilik bir sanat kurulumuz var. Üniversitelerden toplayacağımız resimleri bu kurulumuz değerlendirecek ve seçilen kişilere iki aşamalı nakdi veya ayni bir şekilde burs verilecek. Amacımız genç sanatçıları desteklemek, yetişmelerini sağlamak. Yaptıkları resimleri de komisyonsuz bir şekilde Artapolis’te sergileyeceğiz. Firma olarak bu projeyi destekliyoruz” diye konuştu.