İSTANBUL (AA) - Türkiye'deki arkeolojik çalışmalar ve bulunan tarihi eserlerin müzeye taşınmasına dair yapılması gerekenler, "Kent Arkeolojisi Kavramı ve Üniversite Eğitim Sürecindeki Yeri" başlıklı panelde değerlendirildi.

Lazerle "ben" sildirme uygulamaları ölümcül risklere yol açabiliyor Lazerle "ben" sildirme uygulamaları ölümcül risklere yol açabiliyor

Kültür ve Turizm Bakanlığı ile İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü'nün destekleriyle İstanbul Arkeoloji Müzeleri Kütüphanesinde gerçekleştirilen panelin açılış konuşmasını Topkapı Sarayı Müzesi Müdürü Ayşe Erdoğdu yaptı.

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Zeynep Erdem, antik kentlerde 1970 ve 80'li yıllarda büyük tahribatlar yaşandığını belirterek, "Kentsel arkeoloji yasa ve kural olarak hep vardı ama her zaman referans olarak kalan, yayınlarda kalan kavramlardı." dedi.

Bugün arkeolojik kazıların yapıldığı yerlerde kurumların farklı uygulama ve yaklaşımları olduğunu belirten Erdem, "Kent arkeolojisinin çok sayıda resmi ayağı var. Belediyeler, İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü, İmar ve Kentsel İyileştirme Müdürlüğü ve İl Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü gibi çok farklı unsurlar var ve bir karar alabilmek için hepsini bir noktada buluşturmak çok zor olabiliyor. Siyasi tutumlar da arkeolojik kazı çalışmalarını etkileyebiliyor." değerlendirmesini yaptı.

Erdem, kent arkeolojisinde karşılarına çıkan bir diğer sorunun da antik bölgelerde yaşayan halk ile doğru iletişim kurmak olduğuna değinerek, "Yapılan çalışmaların ne olduğunu halk büyük çoğunlukla anlamıyor, kendi mülkleri elinden alınacak korkusuyla yardımcı olmak istemeyebiliyorlar. Bu konuda halkın işbirliğini sağlamak için bilgilendirici geziler, paneller yapılabilir. Üniversitelere de bu konularda büyük görevler düşüyor." ifadesini kullandı.

- "Müzeye taşınma imkanı olmayan tarihi eserlerin üzerine artık bina yapılabiliyor"

İstanbul Medeniyet Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Kadir Pektaş ise Türkiye'de arkeolojik kazıların ilk olarak Osmanlı'nın son döneminde kaçak kazıların önüne geçmek ve imparatorluk mirası Anadolu topraklarındaki eserleri halka kazandırmak için başladığı bilgisini verdi.

Arkeolojinin dünden bugüne çok değişip geliştiğini ve yeni durumlara göre kararlar alındığını vurgulayan Pektaş, "Yakın zamanda çıkan bir kararda, çıkarılan bir tarihi eserin müzeye taşınma imkanı yoksa üzerine bina yapılabiliyor. Bu çok olumlu ve arkeolojik çalışmalara olumlu etki eden bir hamle." dedi.

Pektaş, üniversitelerdeki arkeoloji lisans bölümlerinde kazı teknikleri üzerine dersler bulunduğunun altını çizerek, ilerleyen dönemlerde kent arkeolojisini geliştirmek için yeni dersler eklenmesi gerektiğini söyledi.

Konuşmasında Pektaş, Ege bölgesindeki antik alanlarda son yıllarda yapılan kazılar ve tarihi bulguların korunma faaliyetlerine dair bilgiler verdi.

- "Antik bölgelerin korunması için özel arazi teşkilatı kurulmalı"

İstanbul Üniversitesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Mustafa Hamdi Sayar da arkeolojik kazılar ve bulguların korunması için özel ekiplere ihtiyaç duyulduğunu ifade ederek, şöyle konuştu:

"Bu arkeologların son 60-70 yıldır kurduğu bir hayal. Türkiye gibi zengin kültüre sahip ve tarihin her döneminden dünyanın hiçbir yerinde bulunamayacak tarihi eserlere sahip bir ülkede şimdiye kadarki bulguların çıkarılması ve korunması, müze personeliyle ve üniversite öğrencileriyle çalışılarak yapılıyor. Bize göre bu işin daha iyi yapılabilmesi için sadece bu iş için eğitilmiş bir arazi teşkilatı kurulması gerekiyor."

Ülke genelindeki antik eserlerin 7 gün 24 saat korunması gerektiğine vurgu yapan Sayar, kent arkeolojisinin bunun bir parçası olduğunu dile getirdi.

Panelin ardından TİEM Sergi Salonundaki "İstanbul Kazıları Sergisi", Hilal Nurtaç Tor ve Duygu Narçın'ın rehberliğinde gezdirildi.

Kaynak: aa