Murat Gürgen
Çocukların ve gençlerin mahalle aralarında ve boş arsalarda, kendi imkanıyla spor alanı yarattığı yıllardı. Onlara sunulan imkan yoktu ama basketbolda, voleybolda, hentbolda çok iyi takımları vardı Ankara’nın. Yıllar içinde altyapı gelişip maddi olanaklar artsa da amatör ruhun bittiği yerde bir bir kapandı ya da İstanbul takımına dönüştü o kulüpler.
Futbolda en azından ya Ankaragücü ya da Gençlerbirliği en üst ligde temsil ederdi kenti. Çoğu zaman ikisi de Süper Lig’de yarışır, kıyasıya rekabet ederlerdi. Bu sefer Gençlerbirliği’nin ardından Ankaragücü de 1. Lig’e düştü. Peki o gece kentin meydanlarında ne vardı, hüzün mü? Hayır. Bir İstanbul takımının, Galatasaray’ın şampiyonluk kutlamaları. Sosyolojide tam anlamıyla “yabancılaşma” idi bunun adı.
Sarı lacivertliler son yıllarda üçüncü kez küme düşerek taraftarlarına aynı kabusu tekrar tekrar yaşattı. Sezon boyu düşme hattının üzerinde yer alan takım, son hafta Trabzonspor deplasmanında 87’inci dakikada 2-1 öndeydi ve ligde kalıyordu. Tüm bir sezonun, yani 38 haftanın tamamlanmasına sadece 3 dakika kala yenilen golle bir anda düşme hattına inilmesi ise yaşanılan acıyı daha da katladı. Sanki birileri yarayı kanırtmak, canları daha fazla acıtmak istedi.
Facia göstere göstere geldi, sorumluluk sahibi olması gerekenler ciddiye almadı, umursamadı. “Ben bilirim” diyenler, yapılan yanlışları söyleyip eleştirenleri “düşman” zannetti, hep başka yerlerde kabahatli aradı. Peki bundan sonra ne mi olur? Bu kafayla, bu gidişle, hiçbir şey olmaz.