Hakan Şanlıtürk
Türk tarihinde kahramanlar ve kahramanlık hikayeleri daima var olacaktır. Dr. Sadık Ahmet de o kahramanlardan biri. Batı Trakya Türklerinin sembol ismi Dr. Sadık Ahmet'i ölüm yıldönümünde rahmet ve şükranla anıyorum.
İYİ Partili Selcen Hamşıoğlu, Meclis'te, Dr. Ahmet'i anlattı. "Rumların 'Megali İdea'sına en sert darbe olan Lozan Anlaşması’nın yıl dönümünde kaza görünümlü bir trajik olayda hayatını kaybetti Dr. Sadık Ahmet" cümlesiyle kaza denilen şeyin Yunan suikasti olabileceğine işaret etti.
Dr. Sadık Ahmet'i konu aldığı konuşmasında seçtiği cümleler gerçekten de duygu doluydu. Gelin birlikte okuyalım onları:
"Yunanistan’da yarım asır sonra bir Türk okulundan mezun olabilen bir avuç Türk çocuğundan biri olan ama çocuk gözleri o okulun Türkçe tabelasının indirilişine de tanık olan, daha o yıllarda Türk ve Müslüman olmaya dair bir mesele sahibi olan, bunun üzerine düşünen, okuyan, araştıran, yazan ama hepsinden önemlisi bu kimliklerin neye tekabül ettiğini yaşayarak öğrenen, albaylar cuntasının baskı ortamında üniversiteyi tamamlayabilen 16 Türk gencinden biri olan, biz Rumeli göçmenlerini yüz yıl sonra Anadolu'nun ortasında bile tutan o fırtınaya, Atatürk'ün doğup büyüdüğü Selanik’te ecdat yadigarı abide eserlerin gölgesinde ama o gölgeye sığınması yasaklı olarak daha gençlik çağında tutulan, yirmi dört aylık askerliği tam otuz dört buçuk ay ve 50 bine yakın Müslüman’dan geriye bir tekinin bırakılmadığı Türk soykırımı adası Mora’da yani aslında işkence olarak yaptırılan, Türklerin sorunlarının parlamentoda çözülmesi için imza kampanyaları yapan, Yunanistan’daki Türklerin ilk ve tek siyasi partisini kuran, Türk’e 'Türk' dediği için yargılanan, hapse atılan, yine yargılanan, yine hapse atılan ama 'Eğer Türk olmak suçsa Türk’üm ve öyle kalacağım' demekten bir gün bile geri durmayan ve ilahî mi, fani işi midir hâlâ şaibeli bir tuhaf tevafukla tam da 24 Temmuzda, Mondros ve Sevr hükümlerini geçersiz kıldığından Rumların “Megali İdea”sına en sert darbe olan Lozan Anlaşması’nın yıl dönümünde kaza görünümlü bir trajik olayda ölen Doktor Sadık Ahmet’i rahmet, minnet, hasret ve saygıyla anıyorum.
"Batı Trakya Türklüğü vardır"
Azerbaycan’ın petrolünü, Kazakistan’ın altınını başkalarının işleteceği söylendiğinde kalbi Gümülcine’nin hakkı gasbedilirkenki kadar sızlayan, zira, o kalpte koca bir Türk dünyası bulunan, nerede kendini Türk hisseden biri varsa orayı Türk dünyası saydığından, bizatihi kendisi Türk dünyasının aslında kalbi olan bu abide şahsiyeti anarken aslında biraz daha anlatmak istiyorum ama birkaç dakikada mümkünatı olmadığını biliyorum. Bu sebeple, diyebileceğim tek şey şu: Vazgeçmedik, mücadelen ne öksüz ne de yetim. Güneş batıdan doğsa, yer yarılıp ikiye ayrılsa, gök ile yer buluşsa senin gibi biz de 'Batı Trakya Türklüğü vardır' demekten vazgeçmeyeceğiz. Batı Trakya Türklüğü vardır, camisiyle vardır, ezanıyla vardır, okuluyla vardır; bir sanrı, bir fitne, bir bölücü maşa olarak değil, vatanlaştırmışlığı bir yana, hak ve hukukları Lozan Anlaşması’yla garanti altına alınmış olarak vardır.
Batı Trakya Türklüğünün müftüsünü seçmesi yasal ve meşru hakkıdır, vakıf mallarının idaresi yasal ve meşru hakkıdır, kendi okullarının idaresi yasal ve meşru hakkıdır. Yunanistan’ın bunlar hilafına giriştiği her uygulama -ki girişmektedir- hak ihlalidir, hukuk ihlalidir, uluslararası anlaşmaların ihlalidir. İlgili bütün kurum ve kuruluşlar daldıkları yahut daldırıldıkları gaflet uykusundan uyanmalı ve ekümeniklik hevesine açılan palazlanma alanını derhâl kapatmaktan başlayarak Lozan’ın ihlal edilen bütün başlıklarında hukuki haklarını kullanmalı, seyir terasından inip oyuna, oyun içindeki bütün oyunları bozacak kararlı bir giriş yapmalıdır artık.
"Zafer türküleri miras kalacak sonraki nesillere"
Ve son söz yine, gençlere merhum Sadık Ahmet’in cümleleriyle: “Ey Batı Trakya Türk genci, daha dünyaya gözünü açtığın dakikada kundaklar içinde sarılıyken haksızlıklar ve ayrımlar teneffüs ettin. Doya doya, bağıra bağıra ‘Ben Türk çocuğuyum’ diyemedin. Ama ant olsun diyeceksin, gerekirse bir iğneyle bin kuyu kazacağız ama diyeceksin. Senden Selanik içinde, İskeçe, Gümülcine, Deliorman, Silistre içinde okunan selalar değil zafer türküleri miras kalacak sonraki nesillere.”
***
Bu iddialar suç duyurusu sayılır mı?
DEVA Parti Milletvekili İrfan Karabulut TBMM'de deprem bölgesi eksenli deprem niteliğinde açıklamalarda bulundu. İddiaları yenilir yutulur gibi değildi. Neden böyle söylediğimi anlamanız için Karabulut'un şu sözlerini okumanız gerekiyor:
"Deprem bölgelerindeki TOKİ ihaleleri, köy evleri ihaleleri Ankara'da adrese teslim bir vaziyette belirli şahıslara verilmektedir. Deprem illeri müteahhitleri, mühendisleri devre dışı bırakılmıştır. Örneğin, köy evleri 5 milyona Ankara'da ihale edilirken aynı ihaleler alt taşeronlara 3 milyona, 2,5 milyona devredilmektedir. Aradaki fark kimler tarafından bölüşülmektedir? Teslim edilen TOKİ evleri teknik incelemelerden yoksun, kalitesiz yapılmaktadır. Bölgede binlerce ihale alan firmalar tedarik ve inşaat malzemelerini Maraş, Adıyaman, Hatay, Malatya yerine Ankara'dan, İstanbul'dan belirli firmalardan almaktadır. Bölge esnafını destekleyin, deprem bölgesindeki mücbir sebep süresini en az bir yıl daha uzatın."
Hukuk devletinde bu iddiaların peşine düşülür. Bakalım ülkemizde ne olacak?
Vekillere 'İncitme Gönül'le mesaj...
Meclis bu ara çok gergin. Komisyonlarda da Genel Kurul'da da sinirler tavan yaptı. O nedenle bir günde iki ayrı kavgaya tanıklık ettik. Kötü sözler de cabası. Bu manzara TBMM'ye hiç yakışmıyor. Meclis kendi prestijine zarar veriyor. Meclis'in itibarını koruyup kollaması gerekenlerin başında milletvekilleri geliyor ama anlaşılan onların öyle bir derdi yok.
Milletvekillerinin bu gerilimi ve yaşanan kavgalar sonrası Ak Parti Kocaeli Milletvekili Sami Çakır'dan anlamlı bir şiirle mesaj geldi. Çakır TBMM'deki konuşmasında Bestami Yazgan'ın şiirini okuyarak, "suhulet ve sükûnet çerçevesinde çalışma temennisiyle Genel Kurulu ve milletimizi saygıyla selamlıyorum" dedi.. Şiirde şöyle deniliyordu:
“Çiçeklerle hoş geçin, balı incitme gönül. Bir küçük meyve için dalı incitme gönül. Başın olsa da yüksek, gözün enginde gerek, Kibirle yürüyerek yolu incitme gönül. Mevla verince azma, geri alınca kızma, Tüten ocağı bozma, külü incitme gönül. Dokunur gayretine, karışma hikmetine, Sahibi hürmetine kulu incitme gönül. Sevmekten geri kalma, yapan ol, yıkan olma, Sevene diken olma, gülü incitme gönül. Konuşmak bize mahsus olsa da bir güzel söz, Ya hayır söyle ya sus, dili incitme gönül."
Küçük esnafa işkence...
CHP Burdur Milletvekili İzzet Akbulut, can çekişen küçük esnafa vergi denetimi adı altında tabiri caizse işkence yapıldığını dile getirdi. Şöyle dedi:
"İktidara yakın şirketlere, iktidara yakın isimlere bırakın vergi, cezayı kesmeyi, asıl vergiyi bile almaktan vaz geçiyorsunuz. Bugün vergi dairesi memurları sokaklarda geziyorlar, küçük esnafları geziyorlar, uygulama yapıyorlar ve örneğin diyorlar ki: 'Vergi levhanı göster bakalım.' Vergi levhasını gösteremezse o anda bir ceza uyguluyor. Bırakalım küçük esnafla uğraşmayı, daha devletin sırtından milyarları kazanan şirketleri denetletelim, onları denetleyelim, onlardan vergi toplayalım."