Can Pulak
Parlamento Muhabirleri Derneği'nin 60. kuruluş yıl dönümü nedeniyle Başkent’e giderek, TBMM tören salonundaki kutlamaya ve resepsiyona katıldım. Parlamento muhabirliği bizim mesleğin doruk noktası, ustalık kürsüsü, siyasi gözlem ve akademisyen çizgisidir. O nedenle burada başarılı, çok tecrübeli ve seçkin gazeteciler görev yapar. Bu gazetecilerin üye olduğu dernekte ben de başkanlık yaptığım ve en yaşlı parlamento muhabiri sayıldığım için, siyasi partilerin grup başkan vekillerinin, komisyon başkanlarının, çok sayıda milletvekili ve TBMM bürokratının katıldığı törende bir konuşma yaparak, parlamento muhabirliğinin özelliklerini ve zorluklarını anlattım.
Derneğin çok başarılı ve deneyimli yönetiminin düzenlediği tören sonunda verilen plaketi de alarak, kesintisiz ve geceli-gündüzlü 20 yılımın geçtiği Meclis’i de şöyle iyice bir dolaştım. Sizlere önce şunu söylemeliyim. Eğer Meclis’in bu kalabalığı küçültülmezse, yeni bir Meclis binasına ihtiyaç duyabilirler. 8000 civarında çalışanı var Meclis’in. Her mebusa dolgun maaşlı 1 sekreter 2 danışman, bir özel büro vermişler. Mebuslarımız çok çalışsalar mesele yok. Kaç önerge, kaç teklif veriyorlar ki yılda, danışmanlarına ne danışırlar ki? Bunların çoğu da hısım akraba. Farkedilmesin diye mebuslar arasında akraba personel değişimi de yapılıyor.
Hele o komisyon çokluğuna ne demeli? Akla ne gelirse her konuda komisyonlar var Meclis’te. Boşuna komisyona havale edilmiyor konular. Komisyonlara ayrı salon ya da bölümler, başkanlarına makam arabaları filan. Ohh ne ala memleket. Makam arabası dedim de, Meclis’te de resmi arabadan ve saltanatından geçilmiyor. Gündüz olduğu için çakarlı arabalarını göremedim. Ama her mebusa 3 adet özel TBMM araç tanıtım kartı verildiğini öğrendim. Arabaları varsa eğer, eşleri veya yetişkin çocukları da cama iliştiriyorlarmış bu kartları. Bir de polis çokluğu dikkati çekiyor. Eskiden askeri tabur vardı. Onu kaldırmışlar, o yüzden Amasya’dan izinli gelen sivil bir erin dışında bir tek asker göremedim koca Meclis’te.
Meclis’in tam teşekküllü bir hastanesi var. Ama genelde çoluğuyla çocuğuyla özel hastanelere gidiyormuş mebuslarımız. Hepsine tedavi ve ilaçlar bedavaymış. Ben de anlatanların yalancısıyım ama öyleymiş işte. Neyse fazla uzatmayayım, içlerinde çok ahbaplarım var, gönül koyarlar sonra. Bu Meclis’in üye sayısını 200’e düşürelim, katıldıkları toplantı başına 3000 lira verelim, kürsünün dışındaki dokunulmazlığı kaldıralım, tüm avantajlarını, diplomatik pasaportları filan sıfırlayalım diye yazdım da, başıma gelmedik kalmadı.
Enflasyonu azaltalım, tasarrufu sağlayalım diyoruz ama tasarrufa Başkanlık sarayından, TBMM’den, bakanlıklardan, resmi kurumlardan başlamadıktan sonra, hiçbir sonuç alamayız. Kızılay’dan Meclis’e doğru giderken, yol üstündeki bakanlıkların çoğunu Eskişehir yolundaki çok lüks ve muhteşem binalara taşımışlar ama sadece Milli Eğitim Bakanlığı'nı unutmuşlar. Devletin tümü modern ve gösterişli binalarla donandı. Ancak Milli Eğitim Bakanlığı dökülüyor adeta. Boyalar solmuş, sıvalar dökülmüş, betonlar yer yer çatlamış. Harabe, enkaz görünümünde sanki. Binasıyla tam milli eğitimimizin son haline dönmüş.
Neyse Anayasa ne olacak, parlamenter rejime dönebilecek miyiz, emeklilerin ve işçilerin geçim zorluğunu hafifletebilecek miyiz, enflasyonu durdurabilecek miyiz? Ne diyorlar Ankara’da? Kulislere kulak kabarttım, hayli nabız yokladım, siyaset mühendislerini dinledim. Hepsini toparlarsak, Anayasa değişikliği için tartışmalar yapılacak, ama sonuçta Anayasa değişmeyecek. Hele ilk 4 maddesine kesinlikle dokunulmayacak. Devlette ciddi bir tasarruf olmayacak, bunun yerine vergi üzerine vergi salınacak millete. Enflasyonun düşürülmesi mi? Yönetim hariç olumlu fikir beyan edene pek rastlamadım. İnşallah söylediklerini gerçekleştirirler, geçim sıkıntısını hafifletirler ve enflasyonu azaltırlar.