Naz Akman - Ankara
Türkiye Cumhuriyeti’nin 100’üncü yılının kutlandığı bu günlerde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) de 40’ıncı yaşını kutluyor. CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer, KKTC’nin 40’ıncı yılını kutladığı konuşmasında anavatan ve garantör olarak Türkiye’nin, KKTC’nin dünyaya tanıtılması konusunda somut bir ilerleme sağlayamadığından yakınarak, ülke olarak Kıbrıs Türklerine her alanda desteğin sürdürülmesi gerektiğini belirtti. Gelecek yıl Temmuz ayında Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 50’nci yıl dönümü olduğunu anımsatan Çakırözer, “Barış Harekâtı'nın 50'nci ve KKTC'nin kuruluşunun 40'ıncı yıl dönümünü kutladığımız şu günler belki de hepimiz açısından bir durum muhasebesi yapmayı gerektirmektedir. Öncelikle, uluslararası toplumun tüm ambargolarına, yasaklamalarına, haksızlıklarına rağmen kırk yıldır bu cumhuriyeti demokrasi içinde yaşatmak bir başarıdır. Bu nedenle, KKTC'yi, kurucularını ve bugüne kadar görev alan devlet adamlarını ve tabii ki aziz Kıbrıs Türk halkını yürekten tebrik ediyoruz” dedi.
Azerbaycan’a çağrı; “Kıbrıs Türkünü tanıyın, KKTC'yi tanıyın”
Çakırözer ayrıca “Azerbaycan-Ermenistan barışı için çağrıda bulunuyorum Bakü’ye” diyerek, “Artık Karabağ işgali de son bulduğu için çekinmenize, korkmanıza gerek yok, Kıbrıs Türkünü tanıyın, KKTC'yi tanıyın. Başta Azerbaycan olmak üzere tüm dost ve kardeşlerimizden KKTC'ye daha açık, daha görünür destek verme çağrısında bulunuyoruz. KKTC'ye direkt uçuşları bir an önce başlatmaları; ekonomik, siyasi ve diplomatik ilişkileri kurmaları çağrısında bulunuyoruz. KKTC spor takımları üzerindeki izolasyonu artık yok etmeye davet ediyoruz. Bakın, lafa gelince mangalda kül bırakmayan bu iktidar Konya'da kendi ev sahipliğinde düzenlediği İslami Dayanışma Oyunları'nda dahi KKTC'li sporcuları yarıştıramadı, KKTC Bayrağı'nı koyduramadı. Başka bir ülkede değil, Konya'da dahi bunu yapamadınız” çağrısında bulundu.
Çakırözer, “Türkiye’nin en yakın olduğu ülkelere KKTC’yi tanıtmayı başarabilmiş değiliz”
Türkiye’nin yakın olduğu ülkelerden KKTC’yi tanımaları ve desteklemeleri konusunda adım atılmamasının başarısızlık ve üzüntü kaynağı olduğunu ifade eden Çakırözer, “Tüm dünyaya meydan okuyarak yaptığımız Barış Harekâtı’ndan 50 yıl, KKTC’nin kuruluşundan 40 yıl sonra geldiğimiz noktada maalesef onu dünyaya tanıtmak konusunda başarılı olabilmiş değiliz. Birleşmiş Milletler ve diğer uluslararası platformlarda yapılan konuşmalarda, atılan nutuklarda hep dünyanın Kıbrıs Türkünü, Kıbrıs davasını, KKTC’yi tanımasından bahsediyoruz ama bu konuda somut bir ilerleme sağlanabilmiş değil. Türkiye’nin en yakın olduğu ülkelere KKTC’yi tanıtmayı başarabilmiş değiliz. Bu konuda son dönemde Azerbaycan adımlar atıyor. İlham Aliyev’in KKTC Cumhurbaşkanıyla Bakü’de görüşmesi önemlidir, kültürel bir program çerçevesinde bir buluşma olsa da bunun tüm dünyaya ‘KKTC Cumhurbaşkanıyla görüşme’ olarak duyurulması önem taşır ama yeterli değildir; ortada, bir tanıma hâlâ yoktur. Bu iyi niyetli adımların mutlaka siyasi, diplomatik adımlarla takviye edilmesi, desteklenmesi gerekir. Sadece Azerbaycan’dan değil, bölge ülkelerinin en zor dönemlerinde tüm dünyayı karşımıza alma pahasına yardımlarına koştuğumuz Katar’dan, Libya’dan, Pakistan’dan, Bangladeş’ten ve tüm Türk ve İslam âleminden de tanıma konusunda hiçbir adım gelmemiş olması KKTC ve ülkemiz adına büyük bir başarısızlıktır, üzüntü kaynağıdır. Geçen yıl KKTC’nin Türk devletleri topluluğuna gözlemci üye alınmasına hepimiz sevindik, arzu ederdik ki isminde ‘Türk’ bulunan bir devlet bu teşkilata asil üye alınsın, maalesef oldurulamadı. ‘Olsun, bir adımdır’ dedik, iktidarı bunun için tebrik ettik ama bu sembolik adımın bile gerisini getirmekten aciz durumda olduklarını görmekten de büyük üzüntü duyuyoruz. Geçen yıl gözlemci üye yaptık ama bir yıl sonraki zirveye Kazakistan ‘Ben davet etmiyorum’ deyince ne yaptınız? Evet, soruyorum, ne yapabildiniz? Kazakistan'ı neden ikna edemediniz, neden KKTC bayrağı orada temsil edilmedi, neden KKTC'nin lideri oraya gidemedi? Bunların hesabının millete verilmesi lazım” dedi.
“Tanıtma konusunda iğneyi kendimize batırmalıyız”
Çakırözer devamla, “KKTC’yi tek tanıyan ülkeyiz diyoruz aslında o konuda da tanıyormuş gibi yapmaktan vazgeçip gerçekten tanımalıyız. KKTC’nin seçilmiş iktidarlarına, milleti temsil eden partilerine saygılı davranmamız gerekir; sanki bizim bir vilayetimizmiş gibi bir üslupla değil, devletten devlete ilişkinin gerektirdiği bir üslup içinde yürütülmesi gerekir bu ilişkinin. Türkiye'nin bir görüşünü, politikasını eleştirdi diye kırk yıldır iyi kötü yaşattığımız KKTC demokrasisinin vazgeçilmez unsuru olan muhalefeti dışlamaktan vazgeçmeliyiz. KKTC’den gelen gazetecileri, muhalifleri sınırdan her haksız hukuksuz çevirişimiz aslında KKTC’nin tanınması davasına zarar vermektedir. Tanıtma konusunda iğneyi kendimize batırmalıyız. Yirmi iki yıllık AKP iktidarının belki de en çok eleştirilecek yanı şudur: 2004 yılında Annan Planı'na Kıbrıs Türkleri tereddütsüz ‘Evet’ dedi; Rumlar ise ‘Barışa hayır’ dediler, buna rağmen hiçbir yaptırımla karşılaşmadıkları gibi Avrupa Birliği’ne tam üye yapıldılar. Evet, Avrupa Birliği stratejik bir hata yaptı, bunu görmezden gelmiyoruz ama işte bu vahim hata sonrasında Türkiye'yi yöneten AKP iktidarının hiçbir etkili adım atmamış olması bugün içinde olduğumuz yalnızlığın en temel sorumlusudur. Yirmi yıl sonra döndünüz, ‘iki devletli çözüm’ diyorsunuz. Evet, doğrudur ama KKTC'nin kurucu Cumhurbaşkanı merhum Rauf Denktaş'ı aynı bu sözleri söyledi diye sağlığında dışlayan, ölüm yatağında yalnızlığa mahkûm eden yine sizlerdiniz. Rahmetli Rauf Denktaş'ın tek bildiği vardı, ne diyordu; ‘Rumlar asla bir federal çözüm istemez, Kıbrıs Türkünü kendi devletleri içinde eritmek isterler, o yüzden tek çıkışımız iki devletli çözümdür. Kıbrıs Türkünün devleti olan KKTC'nin tanınmasıdır.’ Peki, siz ne diyordunuz Denktaş için hatırlıyor musunuz? Gitsin, kendi memleketinde konuşsun diye kovmaktan beter ediyordunuz, o ise büyük olgunlukla ‘Ben asla Türkiye’yle karşı karşıya gelmem’ diyerek kenara çekildi; şimdi, siz onu mumla arar durumdasınız. İsmini anmasanız da anısını korumasanız da Denktaş’ın fikirleri kılavuzunuz olmaya başladı” sözlerine yer verdi.
“Türkiye, Kıbrıs Türklerine her alandaki desteğini sürdürmelidir”
Ana muhalefet partisi olarak KKTC’nin tanınmasına yönelik çabaları desteklemeyi sürdüreceklerini de ekleyen Çakırözer, “En önemlisi kendi ayakları üzerinde duran bir Kıbrıs Türk toplumu yaratamamış olmaktır. Tabii ki bu konuda uluslararası ambargoların, tanınmamış olmanın etkisi yadsınamaz ama 85 milyonluk Türkiye olarak KKTC’deki üretimi teşvik ederek ülkemizi KKTC’nin dünyaya açılış pazarı yapamamış olmamız da hepimiz için üzerinde düşünmemiz gereken bir büyük eksikliktir, bir büyük ayıptır. Tüm bu durum değerlendirmesi ışığında Kıbrıs Türkü’nün varoluşunun simgesi olan KKTC’ye 40'ıncı yaşın kutlu olsun diyoruz. Eksik de olsa bu bölgede Türkiye’den sonra demokrasisiyle örnek bir devlet var ortada. Bu devleti yaşatmak başta vatandaşlarının, sonra da orayı bugün Özgür Özel’in dediği gibi yavru vatan değil kardeş vatan olarak gören biz Türkiye Cumhuriyeti’nin temel görevidir. Anavatan ve garantör olarak Türkiye, Kıbrıs Türklerine her alandaki desteğini sürdürmelidir. KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın ortaya koyduğu ve AK Parti iktidarlarının zikzaklar sonrasında yirmi iki yılda ancak gelebildiği iki devletli çözüm arayışı çok geç kalınmış olmakla birlikte en doğru, en isabetli, adada huzuru, barışı bozmayacak çözüm yoludur. Bu doğrultuda Kıbrıs Türklerinin özden gelen haklarının tescili ve KKTC'nin tanınmasına yönelik çabalara desteğimizin süreceğinden kimsenin kuşkusu olmamalıdır” dedi.
“Demokrasi ve özgürlükler alanında her geçen yıl itibarımız gerilemekte”
Açıklamasında Türkiye’nin basın ve ifade özgürlüğü konusundaki gerilemesine de değinen Çakırözer, son günlerde ülke gündemindeki yerini koruyan yargı krizinin de AB kriterlerinden uzaklaşılmasına neden olduğunu vurgulayarak, “Bir ülkenin dünya arenasındaki gücünü belirleyen unsurlarının biri tabii ki askerî caydırıcılığıdır ama bunun yanına demokrasinin kalitesini, hukuk devletinin gücünü, teknolojik rekabete açık üretimi koyarsanız dünyada ancak saygın bir yere sahip olabilirsiniz. Ancak yirmi iki yıllık AK Parti iktidarı döneminde demokrasi ve özgürlükler alanında her geçen yıl itibarımız gerilemekte. İşte hukukun üstünlüğü alanında Türkiye 173 ülke içinde 148’inci sıradadır, Rusya’dan bile gerideyiz. Her ay 50 gazetecinin haberleri sosyal medya paylaşımları nedeniyle hâkim karşısına çıktığı, gözaltına alınıp tutuklandığı ülkemiz basın özgürlüğü sıralamasında 180 ülke arasında 165’inci durumda. Geçen hafta Avrupa Birliği’nin genişleme raporu yayımlandı. Aralık ayında Ukrayna, Moldova ve Bosna Hersek için tam üyelik müzakerelerinin açılması kararı gündemde. Bu durumda, daha önce Balkan ülkelerinin genişleme perspektifinin gerisinde bırakılan ülkemiz, şimdi Ukrayna, Moldova ve Bosna’dan da geriye düşecek. Türkiye’nin artık AB'ye katılım meselesini ülkemizin demokratikleşmesi için hayati bir fırsat olarak görüp ona göre hareket etmesi gerekiyor. AB’nin değerleme raporlarını beğenmeyebilir, eleştirebilirsiniz ama bizim kendimize çekidüzen vermemiz gereken konular orada yer almakta; her gün evrensel ilkelerden nasıl uzaklaşıyoruz, o değerlendirme var orada. Kısacası, Türkiye’deki demokratik standartlarda, hukuk devleti ilkesinde, insan haklarında, hukukun bağımsızlığında ciddi geri gidiş olduğu vurgusu yapılmakta” eleştirisinde bulundu.
“Atalay ve Hataylılara, millet iradesine yapılan altı aylık hak gaspı artık son bulmalı”
Yargıtay 3. Ceza Mahkemesi’nin tutuklu Milletvekili Can Atalay için “hak ihlali” kararı veren Anayasa Mahkemesi (AYM) üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunmasına yönelik tepkisini de dile getiren Çakırözer, “Yargıtay 3. Ceza Mahkemesi’nin Anayasa’yı, hukuku yok sayan son kararıyla dünyaya yanlış mesaj veriyoruz. Anayasa ihlalini ortadan kaldırmak için adım atması gerekenler de krize dâhil olarak daha da büyütüyor. Günlerdir bu kürsüde milletvekillerimiz bu hukuk garabetine dikkat çekiyor. Altı gündür bu Genel Kurulda yirmi dört saat nöbetteyiz. Dışarıda barolar, akademisyenler ‘Bu bir devlet krizidir’ diyor. Anayasa’mızın başında yer alan hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkesinden saptığımız algısı yaratacak bu yanlıştan bir an önce dönülmelidir. Seçilmiş Milletvekili Can Atalay ve Hataylılara, millet iradesine yapılan altı aylık hak gaspı artık son bulmalıdır. Tüm bu kara tablodan kurtulmamız için elbette demokrasi, elbette hukuk devleti diyoruz. İçeride demokrasiyi güçlendirmezsek, hukuku siyasetten bağımsız hâle getirmezsek, basın özgürlüğünü güçlendirmezsek, insan haklarına saygı duymazsak dışarıda da istediğimiz itibarı elde edemeyiz. Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına girdiğimiz bu dönemde yol haritamız çok açık, çok nettir: Büyük Önder’imiz Atatürk tarafından koyulmuş dış politika ilkelerine dönmektir diyor” diye konuştu.