Altılı masa nasıl bir demokrasi vaad ediyor?
Aytekin KÖMÜRGÖZ Altılı masanın adayı meselesi uzun zamandır konuşulup tartışılıyor. Hem de öylesine hararetli bir tartışma ki; toplumda sosyal baskı oluşturan ezici enfl...
Aytekin KÖMÜRGÖZ
Altılı masanın adayı meselesi uzun zamandır konuşulup tartışılıyor. Hem de öylesine hararetli bir tartışma ki; toplumda sosyal baskı oluşturan ezici enflasyonun, her geçen gün tırmanan hayat pahalılığının da önüne geçerek adeta medya gündeminin tepesini işgal etmiş durumda. Tabii, bütün bu tartışmalar da birkaç isim etrafında dönüp dolaşıyor. Hâlbuki altılı masada aday konusunda asıl belirleyici olan, çoğulcu demokrasinin kurallarıdır. Daha önce işaret ederek yazmıştım ama bu defa çok açık bir dille söylüyorum; demokratik bağlamda, Kemal Kılıçdaroğlu”nun adaylığı alternatifsizdir. Teamüller nezdinde matematiği olmayan bir aday çıkarılamaz. Mesela; masa dışından bir aday gösterilmesi, altılı masanın “biçimsel” ve “ahalisiz” bir demokrasi dayatmış olduğu anlamına gelir. Bu bakımdan “benmerkezci” çıkışlar ve tartışmalar da abesle iştigaldir.
Bilindiği gibi, genel seçimlerde aday elbette etkilidir, ancak adaydan ziyade hükümet programının önem arz ettiği de bilinen bir gerçek değil mi? Tabii, altı farklı görüşe sahip siyasi partinin tek seçim beyannamesi ve bir hükümet programında mutabakat sağlamış olması çok kıymetli. Mesela; altılı masa hükümet programını imzalandığı an itibarı ile; “Millet ittifakı” hukuki anlamda hayatiyet kazanmış olur. Elbette, sisteminin işleyişini, seçim öncesi ve sonrasındaki gelişmelere göre ittifak içindeki demokratik tasnifi, sınırları, sorumlulukları belirleyecek bir ittifak protokolü de kaçınılmaz görünüyor. Sonuçta böylesine emek ve fazilet arz eden muhtemel bir tablo; kanaatimce “siyasi erdem” frekansının yakalanmış olduğuna işaret eder. Bana göre uzun yıllar konuşulacak, Türk demokrasi tarihine damgasını vurabilecek ve milli sinerji yaratabilirliği olan bir gelişme olarak değerlidir. Tahmin edeceğiniz gibi, hükümet programı denilen çalışma da, öyle kısa sürede şekillenebilecek çalakalem, alelade, siyasi retorik içeren metinlerden oluşmuyor.
Malumunuz; “ Siyasal program”, “Ekonomik Program”, “Sosyal program” gibi, muhtevasında ana omurgayı oluşturan temel başlıkların altını doldurmak da, elbette hayli emek ve zorlu bir mesai gerektiriyor. Büyük ihtimalle altı siyasi partinin kurmayları şu günlerde bu tarihi çalışma üzerinde son rötuşlarını yapıyor olabilir.
Her daim ortaya atılan sorulardan biri de şu; “ Efendim, Kılıçdaroğlu kazanabilir bir aday mıdır? ”
Dikkatle izliyorum, Kemal Kılıçdaroğlu her konuşmasında birlik, beraberlik, bütünlük, vatanseverlik ve milli birlik vurgusu yapıyor. Geniş kitleleri kucaklayıcı açıklamaları ile, CHP”nin kapılarını dört siyasi eğilime açmış görünüyor. Biliyorsunuz, tıpkı Süleyman Demirel, Turgut Özal, gibi Kemal Kılıçdaroğlu da, devlet geleneğinden gelen, işleyişi bilen bir siyasetçi. Şu kadarını açıkça söyleyebilirim; girmiş olduğumuz seçim ikliminde rüzgâr olanca gücü ile Kemal Kılıçdaroğlu ve millet ittifakından yana esiyor. Seçim sath-ı mailine girilmesi için daha epeyce yol var. Malum; siyasette seçim arifesindeki son 24 saat bile sonuç bakımından önemlidir. Gelişmeleri tribünden izleyen bir gazeteci olarak benim kanaatim, takt hatası yapılmadıkça, Kemal Kılıçdaroğlu”nun adaylığı ile millet ittifakı açık ara fark yaratan sonuçlar elde edebilir.
Seçim tarihinin 14 Mayıs olarak belirlenmesi ile 1950 genel seçiminden rakibini hezimete uğratarak dönemin 27 yıllık iktidarına son veren “Yeter söz milletin” sloganı da adeta paylaşılmaz hale geldi.
Aslında burada şu sırada yaşanmakta olan ekonomik sıkıntıları ve olumsuzlukları anımsatan başka bir özellik var. Mesela; 7 Eylül 1946 da Cumhuriyet tarihinin ilk devalüasyon uygulaması yapılıyor. Dolar bir anda 1.29 dan 2.80”e çıkarılıyor. Tabii o, dönemde konvertibilite olmadığı ve piyasada döviz satılmadığı için bu iş dönemin iktidarı tarafından Bakanlar kurulu kararı ile yapılıyor. Akabinde hemen cari denge bozuluyor. İthalatta adeta patlama oluyor. Dışa bağımlılık önlenemez bir hızla artıyor. Bütün bu olumsuz gelişmelere eşlik eden yoksullaşma giderek yaygınlaşıyor. Ahalinin tahammül sınırları zorlanır hale geliyor. Sonuç itibarı ile, Cumhuriyet tarihinin ilk ekonomik krizinin ağırlığı altında seçime gidiliyor. Tarih, 14 Mayıs 1950... Akşam seçim sandıkları açıldığında “Yeter söz milletin” sloganı ile muhalefet partisi TBMM”de 416 koltuk elde ederek rakibinin 27 yıllık iktidarına son veriyor. Bilmem anlatabildim mi?