Özel’den Çayırhan Direnişine destek: Madencilerin umudu biziz Özel’den Çayırhan Direnişine destek: Madencilerin umudu biziz
TBMM - İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, "Öncelikle Hatay'dan başlayarak tüm Türkiye'de yabancılara konut satışının durdurulması çağrımı buradan da tekrarlıyorum." dedi. Akşener, partisinin TBMM Grup Toplantısı'ndaki konuşmasına Kahramanmaraş ve Hatay merkezli depremlerde hayatını kaybeden vatandaşlar için herkesi Fatiha okumaya davet ederek başladı. Tarihin en acı günlerini yaşadıklarını dile getiren Akşener, bu felaketin izlerinin ne hafızalardan ne de kalplerden silinmeyeceğini, tüm Türkiye'nin kulaklarını çınlatan o feryatların asla unutulmayacağını vurguladı. Hayatını kaybeden vatandaşlara Allah'tan rahmet, ailelerine ve sevdiklerine sabır dileyen Akşener, kendisinin de 1999 depremini bizzat yaşadığını ve yakınlarını kaybetmiş bir insan olduğunu söyledi. Deprem gerçeğiyle yüzleşmenin ne demek olduğunu iyi bildiğini vurgulayan Akşener, 1999 depreminin kendilerine çok şey öğrettiğini, bunlardan birinin ilk 72 saatin önemi olduğunu belirtti. Akşener, bu sebeple afeti öğrenir öğrenmez parti olarak "Afet Koordinasyon Merkezi" kurduklarını ve bölgeye gerekli yardımları sağlamaya çalıştıklarını söyledi. Meral Akşener, 1999 yılında Kocaeli milletvekili olduğunu hatırlatarak o dönem yaşadıklarını anlattı. O dönemde iktidar ile muhalefetin ayrım gözetmeksizin sivil toplum örgütleriyle birlikte çalıştığını aktaran Akşener, "Ben Sayın Erdoğan'ın yerinde olsaydım depremde bütün partilerin genel başkanlarını arar, en geç saat 08.00'de bir araya getirirdim çünkü bu tür afetlerde bütün imkanlar yan yana gelmelidir. Bu şekilde afet ve enkazın altından kalkılmaya çalışılır. Ancak bu yapılmadığı gibi her bir televizyon açıklaması ve beyanatında tam tersini 'şuculuk, buculuk' dili devam etti. Ne diyelim Allah ıslah etsin." diye konuştu. Deprem bölgesindeki vatandaşları ziyaret ederek taleplerini dinlediğini belirten Akşener, şöyle konuştu: "Özellikle ilk 3 gün boyunca bölgede yaşanan organizasyon krizi vatandaşlarımızın canını yakan başlıca konulardan biri oldu. 7 gün boyunca bölgeyi gezdik. Beşinci günde bile hala arama kurtarmanın ulaşamadığı enkazlar vardı. Binlerce insanımız, yakınlarının enkaz altında gün geçtikçe azalan seslerini dinlediler. Evlatlarını çıkarma ümidiyle günlerce beklediler. Kimisi evladının sesini duymuş, enkaz altındayken onunla konuşmuş. Yüzlerce kiloluk betonları elleriyle kaldırmaya çalışmış. Ama beklediği yardım gelmemiş. Acısına bir de bu çaresizliğin getirdiği acı eklenmiş. Enkaz altından kurtulan vatandaşlarımızın çektiği çile de ayrıydı. Cenazesine kefen bile bulamayan insanlarımız vardı. Gittiğimiz yerlerde benden kefen istediler, kadınlar ise hijyen malzemeleri istediler. Depremin, 7'nci gününde bile çadır bekleyen aileler vardı. Dondurucu soğukta, barınma, ısınma ve hijyen ihtiyaçlarını karşılayamayan, günler boyunca tuvalet sorunuyla uğraşan vatandaşlarımız vardı." "İktidarda hiç kimse sorumluluk almıyor" Akşener, 1999 depreminin üzerinden 24 yılın geçtiğini, bu süre içerisinde sadece deprem gerçeğiyle değil başka gerçeklerler de yüzleştiklerini belirtti. Sadece beton blokların değil ahlakın da çürüdüğü gerçeğiyle yüzleştiklerini ileri süren Akşener, "Yapı denetim sisteminin işlemediği gerçeğiyle, rant sevdasının, hırsızlığın, yolsuzluğun acı reçetesiyle yüzleştik. İmar affının çözüm değil, tam tersine ölüm fermanı olduğu gerçeğiyle yüzleştik. Tedbirsizlikle, iş bilmezlikle, liyakatsizlikle yüzleştik." dedi. Türkiye'nin içine hapsedildiği "tek adam" sistemiyle devlet kurumlarının can çekiştiğini yıllardır anlattıklarını öne süren Akşener, "Bu gerçek kendisini kriz anlarında daha net belli ediyor. Ormanlarımız yanıyor, söndürecek uçağımızın olmadığını yangın sırasında öğreniyoruz. Paramız ani kur ataklarıyla pul oluyor. Merkez Bankamızda para kalmadığını dolar 3 katına çıktığında öğreniyoruz. Deprem oluyor, binlerce vatandaşımız enkaz altında yardım bekliyor, soğukta çadır, tuvalet, aş bekliyor ve biz iktidarın hiçbir ciddi hazırlığının olmadığını afet yönetiminin çöktüğünü Sayın Erdoğan ve ekibinin acizliğini görüyoruz." değerlendirmelerinde bulundu. Meral Akşener, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Ülkemizde, deprem sonrasında arama kurtarma için vinç olmadığını '10 tane vinç kiraladık' diye övünen Cumhurbaşkanı Yardımcısı'ndan öğreniyoruz. Yine aynı kişinin yerle bir olan Elbistan'a 20 kişilik bir ekip gönderdiğini açıklamasıyla arama kurtarma ekiplerimizin ne kadar yetersiz olduğunu görüyoruz. Mesela Kahramanmaraş'ta depremzede vatandaşlarımız geceleri eksi 18 derece soğukla mücadele etmeye çalışırken Teknoloji Bakanı'nın 1 milyon battaniye üretmekten duyduğu gururu izliyoruz. Bir yandan iktidar mensupları tarafından yol şartlarından ötürü gecikme yaşandığı söylenirken diğer yandan Ulaştırma Bakanı'nın 'Dayanıklı yollar sayesinde ulaşım kesintisiz sağlanmış oldu.' dediği yaman bir çelişkiye şahit oluyoruz. Depremin ertesi gününde birçok ilimizden doğru düzgün haber bile alamazken Türk Kızılay Başkanı’nın 'Ulaşılamayan bir nokta yok.' diyerek kendini bile inandıramadığı yalanına maruz kalıyoruz. Oysa iktidar karar mercisi olduğu kadar aynı zamanda sorumluluk mercisidir. Ancak iktidarda hiç kimse sorumluluk almıyor, hesap vermiyor, bir Allah'ın kulu bile istifa etmiyor. Onlar zerre utanmıyor ama ben onlar adına utanıyorum. Bu ciddiyetsizlikten, yüzsüzlükten, arsızlıktan, vatandaşını en zor anında yalnız ve çaresiz bırakan bu liyakatsizlikten utanıyorum." "Tüm bu ciddiyetsiz, yüzsüz ve liyakatsiz açıklamalara neden maruz kalıyoruz biliyor musunuz?" sorusunu soran Akşener, bunun sorumlusunun "sadece kriz üreten, felaket üreten tek adam sistemi" olduğunu savundu. Akşener, şöyle devam etti: "Elazığ'daki 2020 depreminde İBAN numarası paylaşıp 'Bu tür afetler, bizler için büyük bir imtihan' demişti. 2021'de Rize'deki sel felaketinin ardından vatandaşlarımıza keyif çayı dağıtmıştı. 2022'de Marmaris'teki orman yangını mağdurlarına da paket paket çay fırlatmıştı. Yıl oldu 2023, biz 'Acaba ders almış mıdır?' diye düşünürken bu sefer de depremden 1,5 gün sonra çıktığı ilk televizyon yayınında 'Günü geldiğinde şu anda tuttuğumuz defteri açacağız.' diyerek milletimizi tehdit etti. Enkaz altındaki insanlarımızın yerini bildirdiği ve iktidarın yapamadığını yapıp organize olarak yardım istediği sosyal medyaya kısıtlama getirdi. Sonra da çıktı ve her felakette tekrarladığı gibi yine utanmadan 'Bunlar, kader planının içerisinde olan şeyler.' dedi. Sayın Erdoğan; sana daha önce de söylemiştim. Sen istediğin kadar duymazdan gel, istediğin kadar kulaklarını tıka, gerçekleri değiştiremezsin. Tevekkül, her türlü tedbiri aldıktan sonra bir işi nihayetinde Allah'a havale etmektir. Hamdolsun hepimiz, kadere iman edenlerdeniz. Ancak, tevekkül tembelliğe açılan bir kapı değildir. Sorumsuzluğa uydurulacak bir kılıf hiç değildir. Yaşadığımız felaketlerin altında yatan büyük sorumsuzluğu gizlemek için imanımızı sömürmeye kalkmak kimsenin haddi de hakkı da değildir. Tedbir almayıp, sorumluluğunu yerine getirmeyip milletimizin enkazdan uzanan elini tutamayıp üstüne de, tevekkülden bahsedip, meseleyi kadere havale etmek; şuursuzluktur, aymazlıktır, terbiyesizliktir." Cumhurbaşkanı Erdoğan'a eleştiriler yönelten Akşener, "Kendi beceriksizliğini 'kader planı' diyerek perdeleyemezsin Sayın Erdoğan. Devletimizi yönetemediğin gerçeğini 'kader planı' diyerek gizleyemezsin. Bu beceriksizliğin arkasındaki tek sorumlu sensin." dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın felaketin 3'üncü gününde "Bugün daha rahatız, yarın daha da rahat olacağız." şeklinde açıklama yaptığını aktaran Akşener, şöyle dedi: "Bugün, depremin 16’ncı günü. Söylesene rahat ettin mi Sayın Erdoğan? Tarihimizin en büyük felaketlerinden birini yaşadık. 42 bin 310 kardeşimiz can verdi. İnsanlarımız, koordinasyonsuzluktan, organizasyonsuzluktan, enkaz altından kurtarılmadığı için soğuktan donarak öldü. Söylesene, rahat ettin mi Sayın Erdoğan? Hatay yok oldu, Maraş harap oldu. Adıyaman'da, Malatya'da, Kilis'te, Osmaniye'de, Diyarbakır'da, Şanlıurfa'da, Gaziantep'te, Elazığ'da, nice ocaklar söndü. Söylesene, rahat ettin mi Sayın Erdoğan? Doğrudur, depremler, doğal afetlerdir ama bu afetin felaketle sonuçlanmasının sorumlusu bizzat Sayın Erdoğan'dır. Doğrudur, kaderde doğal afetler vardır ama devletin kurumlarını felç edip felakete davetiye çıkartan bu ucube sistemdir. Doğrudur, depremin merkezi Pazarcık ve İslahiye'dir ama liyakatsiz ellerin neden olduğu bu büyük felaketin merkezi Beştepe'dir."

Editör: Ahmet Ertüm