NAZ AKMAN/ANKARA - Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Resim Bölümü Öğretim üyelerinden Ahmet Umur Deniz, Fırça Sanat Galerisi’nin küratörlüğünü üstlendiği “Yurtsuz Bedenler” sergisi kapsamında Çankaya Belediyesi Doğan Taşdelen Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde sanatseverlerle bir araya geldi. 300’den fazla eseriyle sanat merkezinin tüm salonlarını dolduran Deniz’in sanatsal verimliliği ziyaretçiler tarafından beğeniyle izlendi. Sergi, 29 Şubat Perşembe gününe kadar ziyaret edilebilecek.
Yeni, çağdaş, güncel gibi değişimi ön planda tutan modernlik yaklaşımıyla bu yaklaşımın öncesi ve sonrası arasındaki süregiden gerilimi yerellikten okuyan Ahmet Umur Deniz, sokak, gündelik yaşam, bedenler, doğadan oluşan yüzlerce eserinde Neşet Günal geleneğini sürdürüyor. İnsan ve doğa bütünlüğünü yok etmeye çalışan, metalaştırma hırsına karşı toplumsal direncin tarihine yayılmış uzun hikayesi Deniz’in resimlerinin ana temasını oluşturuyor. Deniz’in tuvalinde kurmaya çalıştığı dil azınlık bir zümre lehine sermaye birikimi için devletin yasa ile kurmaya çalıştığı şiddete karşı direnen insanlığı, paylaşmayı, dayanışmayı, doğayla barış içinde yaşamayı modernizmin yapamadığını göstermeye çalışan aynı zamanda var olan hukuku da sorunlaştıran yaklaşımı beğeni ile takip edildi.
Küratörlüğünü Fırça Sanat Galerisi’nden Semra Sancak’ın üstlendiği “Yurtsuz Bedenler” sergisinin açılışında konuşan Karşı Sanat’ın kurucusu ve Tarih Vakfı kurucularından Feyyaz Yaman, sanatçının geleneğini, “Postmodern dünyada, emek bedenin unutturulmak istenen ağırlığı ile, ‘var olmanın dayanılmaz hafifliğinin’ buluştuğu hukuksuzluk karşısında, her iki dünyayı da takip eden Ahmet Umur Deniz’in tavrı, 11 Eylül’den bu yana devam eden düşüşün (İkiz Kuleler ve Gravity filminin ortak noktası) Neşet Günal gerçekliğinden gelen gerçekçilik yanıdır” sözleriyle tanımlıyor. Yaman, “Ahmet Umur Deniz, günümüzde 80’lerden sonra inanılmaz değişen bir sanat, kültür ortamı içinde hala doğayla, insanla, toplumla bir eleştirellik ilişkisi üzerinde üretimini devam ettiren ve sorumluluklarını taşıyan bir geleneğe sahip. Verimliliğini görebiliyoruz, eserleri salonun tüm katlarını doldurdu. Bu eserler onun koleksiyonundaki eserlerin üçte biri bile değil. Bu büyük bir performanstır, bir atölye disiplini geleneğidir. Her ne olursa olsun klasik sanatın günümüze kadar olan bütün palet, fırça, kalem sorumluluklarını yerine getiren, sürekli üreten ve buradan güç alan bir disiplin bu. Sanat ortamı bugün artık başka ivmeler kazandı, başka diller gelişti. Neo-liberal dünyayla beraber sanatçının konumu çok başkalaştı. Eser, performans, malzeme olarak başka alanlara gidildi. Ahmet Umur deniz, aynı zamanda bütün bu sanat birikimini ve kültürünü bugüne taşıma sorumluluğunu kesintisiz devam ettiren bir yerden konuşuyor, bu sorumlulukla hareket ediyor. Sanat tarihimiz adına kendisine teşekkür borçluyuz” dedi.
Sanat serüvenine 80’li yıllarda başladığını ve o dönemden bu yana koleksiyonundaki eserleri sergi kapsamında sanatseverlere sunduğunu ifade eden Ahmet Umur Deniz, “Akademik anlamda resim serüvenim ihtilalin olduğu 1980 yılında başladı. Devlet Güzel Sanatlar Akademisi olarak bilinen Neşet Günal atölyesini bilinçli olarak tercih ettim. Babamın yönlendirmesiyle böyle bir bilince sahip olduğumu düşünüyorum. Eve gelen dergilerden Neşet Beyin resimlerini ilk kez görmüştüm. Bu serüven bir yandan da kimlik oluşturma süreciydi, ben de bu sergide öğrencilik döneminden kalma yaptığım çalışmalardan belirli seçkiler yaparak düzenleme oluşturdum. Heyecan vericiydi, o dönemlere gidip geldim, süreci kısaca yaşamış gibi oldum. Umuyorum ilerde de benim gibi ressam arkadaşlarıma böyle olanaklar tanınır, Türk resim sanatının duyurulması tanınması için vesile olunur. Çankaya Belediyesi’nin yaklaşımını kutluyorum, ülke olarak ihtiyacımız olan bir anlayış” sözlerine yer verdi.
Fırça sanat Galerisi olarak serginin küratörlüğünü yapmaktan onur duyduklarını belirten Semra Sancak da Çankaya Belediyesi’nin ev sahipliğine teşekkür etti.
Neşet Günal gerçekliğinden gelen gerçekçilik anlayışı
Bu topraklara dair izlerin hakimiyetini sürdürdüğü “Yurtsuz Bedenler” sergisinin manifestosunda, Ahmet Umur Deniz’in bu coğrafyadaki tüm düşmanlıkların karşısına dikilenlerin yanında saf tutan sanat anlayışı gözler önüne seriliyor. Deniz’in resimlerin ana teması bir yönüyle zamandizin; Şeyh Bedreddin İsyanı’ndan Gezi Direnişi’ne, insan ve doğa bütünlüğünü yok etmeye çalışan rant kültürüne karşı direnen ‘Nöbetçi’lerden, bedenlerinden başka her şeylerini geride bırakarak topraklarını terk etmek zorunda bırakılmış ‘Mülteciler’e kadar toplumsal tarihin yol haritası gibi.
Manifestoda, “Neşet Günal ve kuşağının, 68-78 kuşağına taşıdığı sorun, Fernard Leger Atölyesi’nden taşınan modernizmin, yerellik-göçerlik kültürüyle buluşarak, ‘Toprak Adamlar’ gerçekliğinde kurduğu sentezle yanıtlanmıştır. Bu, çizgisel, ilerlemeci, Avrupa merkezci modernizmin kırılması anlamına gelen Eşitsiz ve Bileşik Gelişme Yasası’nın devamıdır. Karl Marx’ın 1877’den 1882’ye kadar Rus köylülüğü üzerine yaptığı analiz, Troçki’nin buradan hareketle küresel, küresel kapitalist sistemde önceden var olan üretim tarzlarının tamamen ikâme edilmediği ve bu nedenle daha çağdaş biçimlerle, arkaik biçimlerin bir karışımından oluştuğu tezi ancak postkapitalist dünya sisteminde anlaşılabilir hale gelir. Yoksullukla teknolojinin bir aradalığında ortaya çıkan ‘oximoron gerçeklik’, zaman ve mekân kavramlarını biraz daha büker, genişletir, eklemler. Ahmet Umur Deniz’in Gezi İsyanı’ndan Şeyh Bedreddin İsyanı’na uzanan buluşması, bu bükülmenin hem anlatıda hem de teknikte dile gelen endişeleriyle dün, bugün, yarın üzerine içselleşmiş korkularının modernizm öncesi ile olan paralelliğidir” vurgusu yapıldı.
Sanatçının toplumsallığı tuvaline yansıttığı eserlerinin ayrıca izleyiciyi sanat tarihine yolculuğa çıkardığının da belirtildiği manifestoda devamla; “Ahmet Umur Deniz’in gençliğinden beri resmine konu aldığı tüm temalar polit bir toplumsallığı merkeze alır. Maden işçileri, işe gidenler, Haydarpaşa’ya inmiş kırsal göçerler işinden dönen ‘uyuyanlar’, insanlığın günahlarını toplayanlar, Gezi’de - tüm dünyada doğanın bekçiliğini yapanlar, evrensel dayanışmacı komün birliğini devlet modeli haline getirmek için tarihin ayaklanmış figürleri ve kendi bedenselliklerine hapsedilmiş cinsellik onun insanlık halleridir. Her karesinde kamusallığın ortak müzakereciliğini bize bıkmadan anlatan bu diyalog, müşterekler dünyasının buluşma platformudur. Tüm din, dil, ırk, düşünce ayrılıklarına direnen insan kardeşliğinin, William Blake’te karşılığını bulmuş yeni bir din ve mit arayışının yolunda yürürken, bu coğrafyadaki tüm düşmanlıkların karşısına dikilenlerin yanında saf tutar Ahmet Umur Deniz.
Yine bu coğrafyada ‘her ne olursan ol, yine de gel’ diyen bir tasavvufun, her canlıda ve cansızda kutsallığını bulan, Vahdet-i Vücûd anlayışının çarmıha gerilmiş bedenini resmeder. Ötekini ayrıştırıp yok etme üzerine kurulu devletleşmiş şiddeti, Hallac-ı Mansur’u, Marsyas kültürü olarak karşısına alarak işkencecinin vahşetine ışık tutarken, tarihin katmanlaşması gibi açık ve koyuyu, aydınlık ve gölgeyi art arda sorulan sorular gibi dizerek, cevap vermekte zorlanan modern aklın temsilcileri olarak izleyicileri de bununla yüzleşmeye zorlar” ifadelerine yer verildi.
Ahmet Umur Deniz’in “Yurtsuz Bedenler”i ile sanat tarihine yolculuk
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Resim Bölümü Öğretim üyelerinden Ahmet Umur Deniz, Çankaya Belediyesi Doğan Taşdelen Çağdaş Sanatlar Merkezinin tüm galeri salonlarında sergilenen 300’den fazla eserini “Yurtsuz Bedenler” sergisi adı altında Ankaralılarla buluşturdu. Deniz’in toplumsallığı merkeze aldığı eserleri 29 Şubat Perşembe gününe kadar ziyarete açık olacak
Bunlar da ilginizi çekebilir