30 Ekim'de "terör örgütü üyeliği" suçlamasıyla tutuklanan ve yerine kayyım atanan Esenyurt Belediye Başkanı
Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer 27 Kasım’da tutukluluk incelemesi yapan İstanbul 3. Sulh Ceza Hakimliği’ne cezaevinden SEGBİS’le bağlanarak savunma yaptı.
ANKA Haber Ajansı'ndan Gaye Şeyma Can'ın haberine göre, tamamı tutanaklara geçirilmeyen savunmasında Özer, haksız ve dayanaksız şekilde tutuklu bulunduğuna değinerek şunları söyledi:
"Huzurunuzda, oldukça haksız ve dayanaksız şekilde, güya bir terör örgütüne üye olma isnadı dolayısıyla tutuklu olarak bulunmaktayım. Hayatım boyunca hiçbir terör örgütüne üye olmadım, fikir ve yöntemlerini asla benimsemedim, barış ve insan haklarından yana biri olarak, terör dahil her türlü şiddetin, fikren her zaman karşısında oldum. Bugün de bu fikirlerimden vazgeçmiş değilim, hayatım boyunca da her koşulda barış ve kardeşliği savunmaya devam edeceğim.
"Delil olarak ileri sürülen hususların elle tutulur yanı olmadığını görebileceğiniz düşüncesindeyim"
Tüm bu hususlara rağmen, sabaha karşı daha güneş bile doğmadan, evime, sanki eli silahlı bir teröristmişim gibi baskın yapılmasını, apar topar adliyeye getirilmeyi ve tamamen soyut, dayanaksız ve mantıksız isnatlarla tutuklu bulunmayı içime sindiremiyorum. Hakkımda ileri sürülen bu isnatları bir kez dahi gözden geçirmeniz durumunda, sizin de asla içinize sinmeyeceğine, müdafilerimin sunduğu dilekçeyi ve eklerini incelediğinizde suçsuz olduğuma kanaat getireceğinize, hakkımda tamamen afaki ve zorlama yorumlarla suçlamada bulunulduğu sonucuna kolaylıkla varacağınıza da inanıyorum. Zaten hakkımda delil olarak ileri sürülen hususların hiçbir suretle elle tutulur bir yanı olmadığını, sadece bana soru olarak yöneltilen hususlara bakmanız durumunda dahi rahatça görebileceğiniz düşüncesindeyim."
"Haberim olmadan ismimin zikredilmesi, nasıl aleyhime delil olarak gösterilebilir?"
Savunmasında, Diyarbakır'da bir cezaevinde ele geçirildiği belirtilen dijital verilere değinen Özer, şunları kaydetti:
"Örneğin Diyarbakır D Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda yapılan aramada ele geçirildiği iddia edilen birtakım dijital veri içeriklerinde güya hükümlü Abdullah Öcalan ile onu ziyarete giden heyet arasında yapılan görüşmelerde heyetin 'bazı akademisyenlerin demokratik özerkliğe katkı sağlamak istediklerini' ilettikleri, Öcalan’ın 'bir isim söyleyebilir misiniz' şeklindeki sorusuna da 'Mersin Üniversitesi'nden Ahmet Özer var' şeklinde cevap verildiği iddia edilmiş ve buna ilişkin olarak polis bana ifadem sırasında 'yukarıda size okunan Abdullah Öcalan ile yapılan görüşmede sizin demokratik özerklik hakkında katkı sağlamak istediğiniz anlaşılmış olup…' şeklinde bir soru yönetmiştir. Sadece bu soru içeriği bile soruşturmanın ne derece ağır bir ön yargıyla yürütüldüğünü göstermeye yetmektedir. Zira görüleceği üzere polis, tarafı bile olmadığım bir konuşmada, gıyabımda söylenen şeylerden yola çıkarak, benim, güya demokratik özerklik hakkında katkı sağlamak istediğimin 'anlaşıldığını' ileri sürmektedir. Benim tarafı bile olmadığım bir konuşmada, haberim bile olmadan ismimin zikredilmesi, nasıl aleyhime delil olarak gösterilebilir? Benim hayatım boyunca demokratik özerklik ile ilgili hiçbir çalışmam olmadı, kimseye de bu yönde çalışma isteği dile getirmedim, böyle bir arzu ve düşüncem de hiçbir zaman mevcut olmadı. Birilerinin gıyabımda böyle bir konuşma yapması, bundan haberim olduğuna dair en ufak bir delil dahi yokken, nasıl bana isnat edilebilir?"
"Yaptığım iddia edilen bir telefon görüşmesi de örgüt üyeliği iddiasına dayanak yapılmaya çalışılmaktadır"
Özer, savunmasına şöyle devam etti:
"Keza, yaptığım iddia edilen bir telefon görüşmesi de örgüt üyeliği iddiasına dayanak yapılmaya çalışılmaktadır. Evvela ben böyle bir telefon görülmesi yaptığımı hatırlamıyorum. Fakat söz konusu telefon konuşmalarının tarafımca yapıldığı ve belirtilen cümlelerin de benim tarafımdan söylendiği kabul edildiğinde dahi bu konuşmaların bir terör örgütüne mensubiyete delalet ettiğini söylemek akla ve mantığa tamamen aykırıdır. Bu konuşma tapeden de açıkça anlaşılacağı üzere tamamen insani mülazahalarla yapıldığı bariz olan bir taziye görüşmesidir. Bu konuşmada geçtiği iddia edilen tek bir cümleye, bağlamından tamamen kopuk bir anlam yüklenerek, bana terör örgütü üyeliği isnat edilmesi asla kabul edilebilir değildir. Bir vefat haberi üzerine, ölen kişinin sadece annelik sıfatına atıf yapan ve insani düşüncelerle nezaketen sarf edildiği gayet açık olan bir cümlenin, örgüt üyeliğine delil olarak değerlendirilip, bu cümle yüzünden birinin özgürlüğünden mahrum bırakılması asla kabul edilebilir değildir. Kaldı ki cumhuriyet savcısının tutuklama talebinden anlaşıldığı üzere hakkımda yaklaşık 2 ay boyunca dinleme yapılmasına rağmen sadece 2 görüşmenin şüpheli olduğu söylenmiştir ki bunların da içeriklerinde aslında iddialara dayanak hiçbir şey barındırmadıkları, tamamen insani mülahazalarla yapılan olağan görüşmeler oldukları gayet açıktır. Oysa, dinlenildiğinden haberdar dahi olmayan bir kimsenin, 2 ay boyunca yaptığı yüzlerce görüşme içinde, örgüt üyeliği iddiasına dayanak yapılabilecek hiçbir konuşmanın bulunmaması, o kişinin örgüt üyesi olmadığının açık bir delilidir. Sayın Savcılık, bir telefon görüşmesinden zorlama yorumlarla cımbızla bir sözcük çekeceğine, tapelerin tamamına baksaydı, asla bir örgüt üyeliğinden söz edilemeyeceğini kolayca anlayabilirdi. Zira 2 ay boyunca hakkımda telefon dinelmesi yapılmasına rağmen sadece 2 tapenin şüpheli görünmesi ve bunların da aslında iddialara dayanak olmaktan uzak olması dahi aslında asla bir terör örgütü üyesi olarak suçlanamayacağımı açıkça göstermektedir.
"Bir insanın avukatı veya öz yeğeni ile görüşmesi nasıl örgütsel bağ olarak tutuklamaya gerekçe kabul edilir?"
Değinmek istediğim bir mesele de teknik takip sonucu elde edilen sözde delillerdir. Bu teknik takipte anladığım kadarıyla Van iline yaptığım seçim gezim adım adım takip edilmiş ancak bu gezide sözde örgütsel bağ iddiasına dayanak olabilecek hiçbir delil bulunamayınca, bu sefer bir avukatla hatta kendi öz yeğenimle olan görüşmem bile oldukça dolaylı ve afaki yorumlarla örgüt üyeliği iddiasına dayanak yapılmaya çalışılmıştır. Örneğin Cumhuriyet savcısının tutuklanmama dair talep yazısında Şevket Tuci isimli avukat ile görüştüğüm ve bu kişinin de avukat olması sebebiyle PKK mensubu kişilerle irtibatlı olabileceği iddia edilmiştir. Yahut kendi öz yeğenimle olan görüşmem bu kişinin güya bir akrabası hakkında örgüt üyeliğinden işlem yapıldığı gerekçesiyle hakkımdaki suçlamaya dayanak yapılmaya çalışılmıştır. Oysa sorarım size; bir insanın avukatı veya öz yeğeni ile olağan bir şekilde görüşmesi nasıl olurda örgütsel bağ olarak yorumlanarak tutuklamaya gerekçe kabul edilir? Bu kişiler hakkındaki varsayımlar nasıl olur da şahsıma isnat olarak yöneltilir? Seçim gezisi sırasında görüştüğüm binlerce kişi içinden cımbızla birkaç kişi çekilip o kişilerin akrabaları gerekçe gösterilerek bana örgüt üyeliği isnadında bulunulması ciddiye alınmaktan dahi uzaktır. Bu durum bile aslında soruşturmanın zaten en baştan şahsımı suçlu göstermek üzere tasarlandığını, peşinen mahkum edilmeye çalışıldığımı, buna delil bulunmaya gayret edildiğini, böyle bir delil bulunamayınca bu sefer de zorlama yorumlarla delil icat edilmeye çalışıldığını açıkça göstermektedir.
13 yıllık HTS kayıtlarım çıkrılmış
Keza, her nasılsa 13 yıllık HTS kayıtlarım çıkarılmış ve şahsıma yapılan suçlamalara dayanak gösterilmeye çalışılmıştır. Güya HTS kayıtlarında hakkında örgüt üyeliğinden işlem yapıldığı iddia edilen kişilerle görüşmelerim olduğu ileri sürülmüştür. Oysa bu konuda hiçbir detay verilmemiştir. Bu kişiler kimlerdir? Ne zaman görüşmüşüm? Onlar mı beni, ben mi onları aramışım? Bu kişilerle ne konuşmuşum? Bunların hiçbiri belli değildir. Ancak takdir edersiniz ki ben güneydoğu üzerine çalışan bir akademisyenim, Vanlıyım ve siyasetçiyim. Beni her gün tanımadığım onlarca kişi arar. Ben bu kişilerin çoğu kimdir, necidir bilmem. Arayan kişi tanıdığım bir kişi bile olsa örgüt üyesi midir, değil midir bunu bilemem. Her telefon görüşmesi öncesinde arayan kişi hakkında GBT incelemesi yaptırmam da takdir edersiniz ki olanaksızdır; hem böyle bir yetkim yoktur hem de bu zaten teknik olarak da mümkün değildir. Bu koşullarda, içeriği belirsiz HTS kayıtları nedeniyle nasıl olur da hakkımda suçlamada bulunulabilir? Bugün sokaktan çevirdiğiniz herhangi bir kişinin 13 yıllık HTS kayıtlarına baksanız pek çok farklı suçtan sabıkası olan yüzlerce kişi ile görüştüğü söylenebilir. Bu hakikat bile iddiaların ne derece afaki olduğunu ortaya koymaktadır. Böyle bir iddia ile tutuklu olmam, akla aykırı ve izahı mümkün olmayan bir durumdur.
Bir başka zorlama delil ise hesap hareketlerimdir. Her nasılsa kira sözleşmesi ile kiraladığım evim dolayısıyla hesabıma gelen kira ödemeleri ve seçim kampanyası sırasında gelen seçim yardımları bile şüpheli görülmüş ve tutuklanmam için delil olarak gösterilmiştir. Kaynağı belli olan ve açıkladığım amaçlar dışında elde edildiğine yönelik tek bir şüphe bulunmayan bu ödemelerin bile sözde örgütsel bağlantı iddiasına dayanak yapılması tutukluluğumun ne derece hukuka aykırı olduğunu açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
"Halen internet üzerinden satın alınabilen bir kurmaca roman dahi örgüt üyeliği iddialarına dayanak gösterilmeye çalışılmıştır"
Hatta 2016’da yayınlanmış ve halen dahi internet üzerinden satın alınabilen bir kurmaca roman dahi örgüt üyeliği iddialarına dayanak gösterilmeye çalışılmıştır. Oysa bu roman kan davalarını konu alan, tamamıyla kurmaca, gerçek kişi ve kurumlarla hiçbir ilgisi olmayan bir edebi eserdir. İçeriğine konu olan hikayenin geçtiği yer ya da roman kahramanlarının konuşmalarından cımbızla çekilen ve bağlamından kopuk yorumlanan birkaç sözcük gerekçe gösterilerek, hakkımda suçlamada bulunulmasını anlamakta dahi güçlük çekiyorum.
Hakkımdaki isnatların ne derece haksız olduğuna başkaca örnekler de verebilirim. Ama zaten avukatlarım dilekçelerinde tüm delilleri tek tek inceleyip bunları gayet açık bir şekilde çürütüyorlar. Bununla birlikte şunu da eklemek isterim ki ne kolluk ne savcılık ne de tutuklama sorgusu esnasında şahsıma sorulmamasına rağmen sonradan öğrendiğim kadarıyla hakkımda tutukluluğun itirazının reddine yönelik kararın yegane gerekçesi olarak bir gizli tanık ifadesi dayanak gösterilmiştir. Evimde yapılan aramadan tutuklandığım dakikaya kadar ve hatta bugün huzurunuzda savunma yaparken bile bu tanığın hakkımda ne tür iddialarda bulunduğunu bilmemekteyim. Haliyle bilmediğim bir iddiaya da cevap vermem mümkün değildir. Ve gördüğünüz üzere esasen bu durum bile tek başına tutuklanmamın ne derece hukuka aykırı ve tarafımın savunma hakkından ne derece yoksun olduğumu göstermektedir. İçeriğine dair en ufak bir bilgim dahi olmayan ve fakat tek başına tutuklanmama sebebiyet verebilecek kadar önemli olduğu iddia edilen bu beyan hakkında bilgilendirilmeden tutuklanmam açıkça bir yargısız infazdır.
"Hakkımda tutuklamaya gerekçe gösterilen delillerin hiçbiri herhangi bir suç isnadına dayanak yapılabilecek hususlar değildir"
İfade ettiğim gibi hakkımda tutuklamaya gerekçe gösterilen delillerin hiçbiri herhangi bir suç isnadına dayanak yapılabilecek hususlar değildir. Maalesef tamamen afaki ve zorlama yorumlarla hakkımda delil icat edilmeye çalışılmıştır. Halbuki hayatım boyunca hiçbir terör örgütüne üye olmadım, fikir ve yöntemlerini asla benimsemedim, barış ve insan haklarından yana biri olarak terör dahil her türlü şiddetin fikren her zaman karşısında oldum. Senelerce şiddetin bir çözüm olmadığını her yerde ve hatta TBMM komisyonlarında anlattım, her açıklamamda dile getirdim hala da getirmeye devam ediyorum.
Bitmesi için yıllardır mücadele etmeme rağmen bugün terör ile ilişkilendirmeyi bir zül olarak kabul ediyorum. Belirtmek isterim ki akademik camia ve üyesi olduğum CHP dışında hiçbir aidiyetim yoktur. Hiçbir terör örgütüne üye ya da mensup veya sempatizan değilim hiçbir zaman da olmadım. İrademi kimseye, hiçbir örgüte teslim etmedim, asla da etmem. Açıkladığım sebeplerden hukuka aykırı bu tutuklama kararının kaldırılmasını ve tahliyemi talep ediyorum."