Haber Merkezi - Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Saadet Partisi'nin TBMM Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, dün akşam İsrail askerlerinin Gazze'deki Şifa Hastanesine düzenlediği baskın görüntülerinin sadece zihinlere değil yüreklere de yazıldığını söyledi.

"Gazze'de ölen bebekler 6 günlük ölen yavrumu hatırlattı"

Onlarca yeni doğmuş bebeğin jeneratör olmadığı için entübe olduğunu ve hayatını kaybettiğini belirten Davutoğlu, "O çocuk yüzlerine baktığımda yüreğim titredi. Ne diyeceğimi bilemedim. 6 günlük bir yavrumu, 1991 yılında Rabbim emanetine almıştı. O yavrumun yüzüne baktığımda aslında bizden daha çok şey söylediğini düşünmüştüm bana. Doğal bir ölümdü ama dün Şifa Hastanesi'ndeki çocuklar, bombalar altında hayatı yaşamadan hayata veda etmiş çocuklar aslında hepimize konuşuyorlardı. İnsanlığa sesleniyorlardı sanki. 'Biz az yaşadık ama sizin 70-80 senelik ömrünüzden daha çok şey gördük, daha çok şey öğrendik. Size bir şeyler öğretmek için şimdi dünyaya veda ediyoruz.'" diye konuştu.

İmamoğlu'ndan kayyım tepkisi: Unutmamak gerekir ki, 'Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir' İmamoğlu'ndan kayyım tepkisi: Unutmamak gerekir ki, 'Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir'

Davutoğlu, hayatını kaybeden Filistinli bebeklerin Avrupalı liderlere ve İslam İşbirliği Teşkilatına da mesaj verdiğini dile getirerek, "O çocuklar sanki Riyad'da toplanıp güzel fotoğraflar verdikten sonra hiçbir karar almadan dağılan İslam dünyası liderlerine sesleniyordu. 'Biz burada ölürken siz orada sadece söz söylediniz, bildiri yayınladınız.'" dedi.

Davutoğlu, "Büyük acılar yaşadık, çok şehit verdik. Bütün dünya ayakta. Her renkten, her cinsten insanların vicdanı ayağı kalktı. Zor günlerden geçiyoruz. Biz o zor günlerin hakkını vermekle mesulüz. 'Niye sustunuz?' denildiğinde söyleyecek bir sözümüz olmalı. Biz size bilek vermiştik, onu kullanmadınız; akıl vermiştik, onu kullanmadınız; dil vermiştik, bari onu niye kullanmıyorsunuz? diye hesaba çekileceği." değerlendirmesinde bulundu.

Yargıtay ile Anayasa Mahkemesinin Can Atalay kararları konusundaki tartışmalara da değinen Davutoğlu, şunları kaydetti:

Mesele, iki mahkeme arasında bir ihtilaf olsaydı çözmek kolaydı. Mesele bir milletvekilinin seçimden sonra hapishanede tutulma meselesi olsaydı onu da çözmekte kolaydı. Enis Berberoğlu ve Ömer Faruk Gergerlioğlu gibi örnekler var. Onlar Anayasa Mahkemesi kararlarıyla milletvekilliklerini aldı. Milli irade ile seçilmiş milletvekillerinin yerlerinin hapishaneler değil millet meclisleri olduğu kanaatindeyiz ve bunda ısrarlıyız. Bizim bu konudaki tutumumuz açık. Dün Meclis Başkanımızı da ziyaret ettim ve kendisine de ifade ettim; Türkiye demokrasi ile otokrasi, özgürlükler ile baskıcı bir rejim arasında yol ayrımındadır. Herkes safını belirlemek zorundadır. Kimsenin 'ben safımı belirlemeyeceğim' deme lüksü yok. Türkiye'de gizli bir el, özel örgütlenmiş bir çete adım adım otokrasiyi, otoriterliği ve baskıcı bir rejimi kurumsallaştırmak istiyor. Baskıcı rejimlerin kurumsallaşırken kullandıkları en önemli araç hukuktur.

Davutoğlu, Anayasa'nın 153. maddesinin açık olduğunu belirterek, Anayasa Mahkemesi kararlarının nihai ve bağlayıcı olduğunu ve her kurumun buna uymak zorunda olduğunu söyledi.

Anayasa Mahkemesi kararlarının daha önce uygulandığını hatırlatan Davutoğlu, "Birden Yargıtay 3. Ceza Dairesinin aklına geliyor, 'Bunlar suç işliyor.' diyor. Peki şimdiye kadar neredeydiniz? Ne yasada Yargıtayın Anayasa Mahkemesini suçlu görmesi var ne de teamülde. Taktik olarak yapılmak istenen, Türkiye'de bir kriz tartıştırmak sonra da seçime giderken düşmanlaştırdıkları Anayasa Mahkemesine karşı savaş ilan edip seçimi kazanmak. Uzun vadeli stratejik hedef Türkiye'de otoriter bir rejimi kurumsallaştırmak." diye konuştu.

Anayasa tartışmaları temcit pilavı gibi ısıtılıp getiriliyor 

Saadet Partisi Genel Başkanvekili Sabri Tekir ise adalet, ekonomi ve dış politikanın birbirinden ayrılamayacağını dile getirerek, "Bir ülkede adalet yoksa sağlıklı bir ekonomik hamlenin meydana getirilmesi kesinlikle mümkün değildir. Bir ülkede adalet yoksa orada sosyal refah ve huzurun temini asla mümkün değildir. Bir ülkede adalet ve ekonomi yoksa o ülkenin itibarı da yoktur. Uluslararası itibara sahip olmayan hiçbir ülkenin problemlerini çözebilme imkanı da yoktur." dedi.

Türkiye'de anayasanın hiçe sayıldığını öne süren Tekir, "Adeta mafyatik bir ruhla hareket eden yapılanma gayretleri içerisinde bulunulmaktadır. Anayasa tartışmaları her dönemde temcit pilavı gibi ısıtılıp ısıtılıp ülkemizin karşısına getirilmektedir. Bayatlamış birtakım senaryolarla, kurumlar arası birtakım göstermelik tartışmalarla milletimizi bir kez daha oyalayabileceklerini sananlar yanılıyorlar." diye konuştu.

Tekir, TİP'ten milletvekili seçilen tutuklu Can Atalay hakkında Anayasa Mahkemesi ve Yargıtayın verdiği farklı kararlara değinerek, şöyle devam etti:

"Bir ülkede asla ve asla yüksek mahkemeler arasında böyle bir tartışmanın yaşanması tasvip edilebilecek bir şey değildir. Bir tarafta Anayasa Mahkemesi, öbür tarafta Yargıtay. Mahkemelerden birisi öbür tarafa suç duyurusunda bulunuyor. 2010 öncesinde biz bu tartışmaları çok gördük. Bu tür tartışmalarla gündemi provoke etmek isteyen ve iktidarda kalmanın dışında başka amacı olmayan bir durumla karşı karşıyayız. Yıllar boyunca benzer tartışmalarla, krizlerle karşı karşıya kalacağımızı rahatlıkla söyleyebiliriz. Milletimizin irfanı ve vicdanı böyle bir oyuna gelmeyecektir. Sorun yasaların kendisinde değil yasalara uymayanlardadır. Çözüm anayasayı değiştirmekte değil anlayışı ve zihniyeti değiştirmekle mümkündür."

Tekir, 84 milyon insanın ekonomik problemlerle karşı karşıya kaldığını dile getirerek, vatandaşın geçim sıkıntısını azaltmak için verilen 5 bin liralık desteğin de sorunları çözmesinin mümkün olmadığını savundu.

İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarının 40 gündür devam ettiğine dikkati çeken Tekir, "İsrail karşısında tek bir somut adımın atılamaması güçlü devlet olmanın yansıtılamamasını ifade etmektedir. Dış politika bir ülkenin haysiyetini, şahsiyetini, namusunu ve geleceğini teminat altına almak için uluslararası politikadaki varlığıdır." değerlendirmesini yaptı.

Editör: Erva Gün