Taliban’ın yönetime gelmesinin ardından aldığı uyarılar nedeniyle ülkesini terk eden Afgan Azizi ailesinin, göç yolunda çocuğu donarak öldü…
ZEHRA AKSU / VAN 2021 yılının son çeyreğinde Taliban, Afganistan’daki yönetimi ele aldıktan sonra ülkede çok şey değişti. Afganistan’dan sıklıkla ölüm haberleri gelirken Taliban’ın Afganistan’da ilerlemesiyle başlayan göç dalgası, Van-İran sınırından kalabalık gruplar halinde görüldü ve binlerce göçmen/sığınmacı, Türkiye’ye giriş yaptı. Afganistan’da yönetimin değişmesi ve ekonominin bozulmasıyla süren göç dalgasında Taliban’ın özellikle uyarılar yollayarak ülkeyi terk etmesini istediği merkezi hükümet çalışanları da vardı. Afganistan İslami İlimler Bakanlığı’nda çalışan Serdar Azizi de aldığı uyarılar sonucunda eşi ve oğluyla yola çıktı. Hükümet çalışanlarını çeşitli işkencelerle tehdit eden Taliban, Azizi’yi de elini kesmekle tehdit etti. Taliban, yönetimi ele aldıktan sonra iş yeri kapanan Azizi, bir süre Afganistan’da saklanarak işe gitmedi. Güzellik salonu olan eşi de Taliban’ın bu tür salonlara karşı olmasından kaynaklı bir daha salonunu açamadı. Afganistan’dan kaçma kararı verip yanına birkaç parça eşyasını alarak özgür bir yaşam umuduyla yola çıkan aile, 2 buçuk yaşındaki oğullarıyla birlikte 2021 yılının sonunda Pakistan sınırını geldi. Oradan İran’a geçen aile, yaklaşık 2 ay İran’da kaldı. [caption id="attachment_264249" align="alignright" width="454"] Serdar Azizi, geçirdiği hipotermi sonucunda parmaklarını kaybetti[/caption] Yol, düşündüklerinden uzun sürmüş Daha sonra anlaştıkları kaçakçının direktifleriyle birlikte bir grup göçmenle, gece Türkiye sınırına hareket etmişler. Kaçakçının, yolun 6 saat süreceğini söylediğini aktaran Azizi, yolun 6 saatten uzun sürecekse çıkamayacaklarını, havanın çok soğuk olduğu için oğullarıyla o yolu gidemeyeceklerini belirttiklerini anlattı. Grupla birlikte yola çıkan Azizi çifti, ne yazık ki yolun 6 saatten fazla sürdüğü gerçekliğiyle yolda karşılaşmış. Aile, bir süre sonra bir şekilde gruptan kopuyor, ayrı yola devam ederken sık sık kurt izlerine rastlıyor. Gecenin karanlığında yol ve iz bilmedikleri için oldukça tedirgin oluyor. “Oğlum, giderek sırtımda ağırlaşıyordu” Van sınırında her yıl karlar eridikten sonra karşılaştığımız cenazelerin ve insanların neler yaşadığını gözümüzde canlandıran o geceyi Azizi, şöyle anlatıyor: “Grupla birlikte sınıra geldiğimizde hava henüz kararmamıştı. Zaten bizde yürümek için havanın kararmasını bekliyorduk. O gün yaklaşık 3 metre kar vardı ve yağmaya devam ediyordu. Hava karardı ve yola çıktık. Oğlum Mohammed, sırtımdaydı. Saatlerce yürüdük. Kısa bir süre sonra grup, gözden kayboldu. Tipi vardı ve göz gözü görmüyordu. Ne yöne gideceğimizi bilmeden devam ediyorduk. Oğlum sırtımda giderek ağırlaşıyordu. Karşıdan bize doğru birkaç süvari geliyordu. Kaçakçıların yolladığını sandık. Ama meğer hırsızlarmış, üzerimizde ne varsa aldılar ve çantamızı uzağa attılar. Yine de belki kurtuluruz umuduyla yola devam ettik. Oğlumun bir süre sonra ağlamadığını fark edince Sita’ya ona bakmasını söyledim. Sırtımdan indirdim. Sita ellerini ovmaya başladı ama oğlum hiç tepki vermiyordu. Bayıldığını sandık. Sita, ‘Ölmüş olsa bile kendimizle Türkiye’ye götüreceğiz’ dedi. Her şeye rağmen yeniden sırtıma aldım oğlumu ve yola devam ettik.” Kendi elleriyle oğullarını gömmek zorunda kalan bir aile Oğlunu sırtında taşımaya devam eden Azizi çifti, oğlunun mamasının hırsızların attığı çantada olduğunu, telefonlarını da hırsızlar aldığı için kaçakçılarına ulaşamadan bir süre daha yürüyor. Bir süre sonra Azizi, Sita’ya daha fazla yürüyemeyeceğini söyleyip “Oğlumuzu al, git” diyor. Ama Sita’dan, “Üçümüz beraber bu yola çıktık, seni burada bırakmayacağım” yanıtını alınca Azizi, “Oğlumu sırtımdan indirdim. Baktık ki mosmor olmuş. O an öldüğünü anladık. Sita, kalbini kontrol etti ama kalbi atmıyordu” diyor. Sita’ya yeniden gitmesini isteyen Azizi, orada oğluyla kalmak için ısrar ediyor ama Sita onu dinlemiyor. Çaldıran sınırında gecenin bir yarısı tipide kalan aile, ne yapacağını bilmiyor. Sonunda Sita’yı ikna edip durdukları noktada gördükleri bir çukur, oğullarının mezarı oluyor. Ellerindeki son poşetlere oğullarının cansız bedenini saran aile, karlarla çukuru iyice dolduruyor. Oğullarını defnettikten sonra onu bir gün dönüp tekrar alma umuduyla yola çıkan aile, yüreklerindeki acıyla yürümeye devam ediyor. Sita, bir süre sonra Azizi’nin ellerinde bir tuhaflık hissediyor ve neden hareket ettiremediğini soruyor. O da, karı kazdıktan sonra böyle olduğunu söylüyor. Uzun bir yolun ardından aştıkları tepenin ardında Çaldıran’ın köylerinin ışıklarını görüyorlar. Ailenin zor günleri devam ediyor Çaldıran’a vardıklarında sabah saat 08:00 olsa da onlar yaşadıkları o zor gecede kalıyorlar. Azizi, köyün girişinde bir askeri araç gördüklerini belirterek sonrasında olanlara ilişkin şunları söylüyor: “Onlara doğru gittik ve konuşmaya çalıştık. Birbirimizi tam anlamıyorduk ama çocuğumuzun öldüğünü ve gömdüğümüzü söyledik. Bizi yanlarına alıp çay verdiler. Parmaklarım kararmıştı. Parmaklarımı öyle görünce ambulans çağırdılar. Önce Çaldıran’da hastaneye gittik. Durumumun çok kötü olduğunu anlaşılınca bizi Van’a götürdüler. Van Bölge Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde parmaklarımın karardığını görünce doktorlar o karartının yayılacağını söylediler. Başta kabul etmedim ama yayılırsa elim kesilecekti bu nedenle kabul ettim ve parmaklarımı kestiler. 3 ay boyunca hastanede kaldık. Çok zor günlerdi. Bir yandan oğlumuzun acısı bir yandan ne yapacağımızı bilmememiz…” Azizi, yaşadıkları acının devam ettiğini bildirip sözlerini şöyle bitiriyor: “Hastanede bir Afgan’la tanıştık, taburcu olduktan sonra bize bir ev buldu. Oraya yerleştik. Fakat ben artık iş yapamaz bir durumdayım. Aylardır kiramızı ödeyemiyoruz. Birkaç sosyal yardım aldık. Ama onlar da yetmedi. Birçok kez oğlumuzun mezarına da gitmek istedik. Hatta polislere de söyledik bizi götürün diye. Ama ne onlar ne de biz oğlumu defnettiğimiz yeri bilmiyoruz. Bu çok büyük bir acı…”
Editör: Ahmet Ertüm