Kültür-Sanat

Adana’da sinema 30. kez nefes aldı

Abone Ol
Haber: Deniz Ali Tatar 18-24 Eylül 2023 tarihleri arasında düzenlenen 30. Adana Altın Koza Film Festivali, sinema dolu bir hafta yaşattı. Festival mevsiminin açıldığını müjdeleyen 30. Adana Altın Koza Film Festivali, 24 Saat Muhabiri Deniz Ali Tatar takip etti. Tatar, festivale dair izlenimlerini yazdı. “Altın Koza’nın devam etmesi, izleyici açısından önemli” Sinema camiası için o kadar çok önemli ki film festivalleri… Çünkü İstanbul’da sürekli bir araya gelemiyor sektör. Ve festivaller sayesinde aynı işi tutkuyla ve severek yapan insanlar, bir hafta boyunca bir arada vakit geçiriyorlar. Filmlerden filmlere koşturmacalar, söyleşilerde filmler hakkında tartışmak ve akşam etkinliklerinde sinema konuşmak harika… 30. Kez bu yıl düzenlenen Adana Altın Koza Film Festivali, film izleme ve festival takip etme heyecanımızı yeniden hatırlattı. En son 2019 yılında geldiğim Adana Altın Koza Film Festivali’ne 3 yıl önce gelmiştim. Gerçekten Adana’da sinema havasını solumayı özlediğimi fark ettim. Uzun bir yaz arasının ardından sinema eleştirmeni ve gazeteci arkadaşlarımla bir araya gelmenin mutluluğu, tanıdığım ye yeni heyecanlarını gördüğüm sinemacı arkadaşlarımla bir araya gelmek ve yeni yönetmenlerle oyuncularla tanışmak harikaydı. Adana’nın izleyicisi çok dikkatli ve özenli sorular soran bir izleyici. Bu açıdan Altın Koza’nın devam etmesi önemli ve iyi ki sürüyor. Ayrıca, geçmiş yıllarda söylediğimiz sinema salonu ve projeksiyon konusunu da dikkate almış festival. Filmleri harika salonlarda ve kaliteli görüntülerle izledik. Hangi filmleri izledim? Festivalin en heyecanlı gösterimi, kuşkusuz Nuri Bilge Ceylan’ın filmi “Kuru Otlar Üstüne” yi izlemek oldu. Basın için ayrı bir gösterim planlayan festivale teşekkür etmem gerek, çok güzel oldu. Kuru Otlar Üstüne hakkında sıcağı sıcağına okuduğum yazıyı okumadıysanız, buradan okuyabilirsiniz ayrıca. Ulusal Yarışma filmlerinden ‘En İyi Film’ ödüllü “Sanki Her Şey Biraz Felaket” uzun zamandır merak ettiğim yapılar arasındaydı. Kısa filmlerini zevkle takip ettiğim Umut Subaşı, ilk uzun metrajlı filminde de sinemanın sınırlarını zorlayan farklı denemeler içerisine girmiş. Yenilikler görmek her zaman sevindiriyor beni bir izleyici olarak. Hayatın sürprizlerle dolu olduğunu sinema yoluyla bir kez daha anlamak, beni heyecanlandırdı. Hayatsal başka başka dertleri olan 4 gencin birbiryle hiç alakası olmayıp aslında birbirilerine zincir gibi bağlı olduğunu fark etmek, ilginç bir deneyim yaşatıyor. Filmi izlerken kendinizi tuhaf hissedebilirsiniz belki. Ama yeni keşifler her zaman güzeldir, korkmadan izleyin derim… 23 yaşında genç bir yönetmen olan Büşra Bilginer’in “Kıyıda” filmi ise, yarım kalmış bir kız kardeşlik üzerine hikâye sunumuyla, izleyeni aile bağlarına götürüyor. Yıllar sonraki hesaplaşma olayı aslında güzel kurulmuş senaryoda, ayrıca Deniz Altan ve Çağla Demir’in güçlü performansları da filme ayrı bir lezzet katıyor. Ceren Taşçı’yı izlemek bir harika. Şimal Ertür ve Umut Orkun gibi genç oyuncularla tanışmak ve önlerinde uzun yollar olduğunu görmek heyecan verici. Tabi ki teknik anlamda problemleri var filmin, ama bu yaşta bir yönetmenin yarışmada yer alması, umut besleyici sinema adına. Fraklı türlerde filmleriyle izleyeni şaşırtan Umut Evirgen’in “Annesinin Kuzusu” filmi, travmatik bir çocukluk yaşamının gelecekte yarattığı buhranı resmediyor. İzleyeni ablukaya alan ve travmatik bir yolculuğa sokan filmin, özellikle sorgu sahnelerini çok sevdim. Görüntü yönetimi son derece başarılı ve teknik anlamda tebrik edilesi. Necip Memili’ye ödül getiren güçlü oyuncuğu, filmi başarılı kılan cinsten. Selin Şekerci’yi de anne rolünde izlemesi keyifliydi. Ayrıca Feride Çiçekoğlu’nun filme verdiği katkı da yadsınamaz bence… Filmin tek sıkıntısı, finale ulaşmadaki zorluğu ve bunun çok uzun olmasından kaynaklı. Biraz daha kırpılabilseymiş ve bazı ‘olmasaydı da olurdu’ diyeceğimiz sahneleri olmasaydı, belki de ana hikayeye daha odaklanarak izleyebilirdik. İlk filmiyle festivalde yer alan yönetmenlerden Aslıhan Ünaldı’nın “Suyun Üstü” filmi, geçmiş travmalarıyla boğuşan ama bunu tatil sayesinde yeniden yeşertmeye çalışan bir aileye odaklanıyor. Filmin yazlık noktalarda geçmesi, yat teknenin mekan olarak seçilmesi ve deniz temasıyla olması, bende rahat bir izleti sağladı. Elit İşcan’ı uzun zaman sonra bir filmde izlemek de çok güzeldi, ayrıca çok başarılı bir performans sergilemiş ve karakterinin o uçarı halini izlemek ve daha önce Hamlet dizisinde oynadığı karakteri de anımsatması, bu tarz rollerin kadını olmaya aday olduğunu da gösterdi. Daha önce “Bir Nefes Daha” filminde izlediğimiz Eren Çiğdem de, genç nesilden daha da başarılı bir yolda ilerlediğini bu filmle göstermiş. Filmdeki sorun, tabi ki yine her hikayeye dokunma derdinden uzamış olması. Bence bu film çok daha az hikayeyle toparlanıp anlatılabilirmiş. Ayrıca yönetmenin baba karakterini kendi babasına oynatması da, çok olmamış gibi hissettirdi. Filmde ne zaman babaya denk gelsek, sanki bir belgesel izliyor hissine girdim ve kara karıştırıcı bir his verdi. İranlı yönetmen Jafar Panahi, sınırları zorlayan yeni filmini izleyiciyle buluşturdu. Tutuklandıktan sonra ülkesinden çıkamayan ve hapisten sonra ilk filmi olan “Ayı Yok – No Bears” filmini izledik. Bazı sahneleri Türkiye’de çekilen filmin Türkiye sahnelerini Panahi, uzaktan bağlantı yoluyla yönetti. Türk yapımcı Sinan Yusufoğlu’nun da dahil olduğu film, film içindeki film haliyle de beni yakaladı. Engellerle dolu bir kavuşma ve hasretlik hikayesi konu alan film, Panahi’nin belki de en gergin izlediğim filmi oldu. Sanki Panahi, hapiste yaşadığı gergin kapalı kalma hallerini bu filmle yansıtmaya çalışmış. Buhranı ilikle kadar yaşatıyor ve bir yerden sonra güç bir izletiyle karşı karşıya kalıyorsunuz. Türkiye sahnelerindeki sanat yönetimi ve mekan seçimlerini çok beğendim. Uzaktan da olsa Panahi’nin bu başarıyı sağlamış olması önemli. Yaşanan olaylara anında reaksiyon verme önemli. Bu açından filmin genel anlamda sürecini anlamlı ve değerli buldum. Ancak çok fazla içine kapanık bir hissi vardı ve bu histen çıkabilmek de izleyici olarak zor oldu. Todd Haynes’in heyecanla beklediğim “May December” yani “Bir Skandalın Peşinde” filmi, Adana’da izlediğim son film oldu.Bir skandalın izinden giden bir hikayede kendini kaybeden bir kadının hikayesine odaklandığımız film,hem karışık hem düşündürücü hem de leziz senaryosuyla dikkat yakalıyor. Biyografi filmi hazırlığı sürecine izleyeni sahil eden film, iddialı konuyu daha kısaltarak ve karmaşıklığı giderici bir yoldan anlatsaymış çok daha keyifli bir izlenime ulaşabilirdik. Ama merak unsuru ve skandallar çok iyi anlatılmış ve bu da filme artı sağlamış. Natalie Portman ve Julianne Moore gibi iki mükemmel performansa sahip kadın oyuncular, filmi sırtlanarak götürüyor. Yönetmenin filmi kurgularken kullandığı açı seçimlerine ve sahne yönetimine ayrıca bayıldığımı da söylemeden geçemem.