Genel

Adada, “Balıkçılık” bir meslekten daha öte bir kültür

BOZCAADA’NIN KAYBOLAN DEĞERLERİ… BÖLÜM-1: BALIKÇILIK

Abone Ol

Mustafa Dermanlı
Çanakkale’nin bir ilçesi olan Bozcaada, Türkiye’nin üçüncü büyük, Ege Denizi’nde ise Gökçeada’dan sonra ikinci en büyük adası. Türkiye’nin köyü olmayan tek ilçesi ve Kuzey Ege’nin en önemli coğrafyalarından biri. Üç bölümlük yazı dizimizde Bozcaada’nın kaybolan değerlerine yer veriyoruz. “Bozcaada’nın kaybolan değerleri” yazı dizimizin birinci bölümünde Balıkçılık, ikinci bölümünde Bağcılık, üçüncü bölümünde de Kültür ve Sanat konusunu ele alacağız.
“Bozcaada’nın kaybolan değerleri” yazı dizimizin birinci bölümünde, Ada’da “Balıkçılık” ne durumda, öğrenmeye çalışacağız. Yaklaşık üç yıl boyunca Bozcaada’da kıyıdan, tekneden veya dalarak aktif balıkçılık yapan, yakın zamanda emekliye ayrılmış, içlerinde süngercilikten de gelenlerin olduğu, Türk, Rum, yaşlı, genç 40’ı aşkın kişiyle görüştüm. Genel itibariyle neredeyse herkes, muhabbetin bir noktasında balıkçılığın çok azaldığını, o eski balıkçılık günlerini ve bolluğun mumla arandığını ifade ediyordu. 
Her yanı denizle çevrili bir kara parçasında, “balıkçılık” bir meslekten daha öte bir kültür. Bugün adalı olmanın doğal işaretlerinden biri, akşam gün batarken kalamar avına çıkmak, denizkestanesi toplamak, evinde en kötü bir oltaya sahip olup iskeleden onu denize sallamak, rüzgâra kuytu bir noktadan denizle bütünleşmekten geçiyor. Ada için deniz, olmazsa olmaz.
Bozcaada’da eskiden yapılan “mezat (açık arttırma)” kültürü ortadan kalkmış. Uzun süredir adanın bir balık hali var ve haldeki dükkânlarda bu balıklar alıcısına ulaşıyor. Artık ne mezata girecek kadar balık çıkıyor denizden, ne de mezata katılacak kadar insan yaşıyor kışın Bozcaada’da… 
Eski zamanlarda yapılan “ortakçılık” denen, adadaki neredeyse tüm balıkçıların tekneleriyle birlikte denize açıldığı ve günün sonunda tutulan balığın satılıp, herkese eşit bir şekilde pay edildiği sistem de yok. Herkes kendi teknesiyle, kendine çalışıyor. “Kolektif ruh” yerini “bireyselliğe” bırakmış. 
Artık, “çok balık tutulduğunda” mahallelerde yaşayan dul kadınlara, kimsesizlere, yoksullara dağıtılan balık hikâyelerine de çok fazla rastlanmıyor adada. Çünkü hem eskisi kadar çok balık çıkmıyor denizden, hem de o kültürü yaşatacak kadar balıkçı kalmadı Bozcaada’da.
Adadaki balık popülasyonundaki azalmanın nedenleri arasında, bırakma ağı olarak da kabul edilen marya ağlarının bir geceden fazla denizde tutulması, trol teknelerinin 3 milden daha fazla kıyıya yaklaşması, gırgırların yasal sınırın ve mesafenin ötesinde gece lamba ile avlanması, ığrıp/sıkıştırma yapılması, av zamanına ve yasaklarına uyulmaması, denizin filtresi olarak görülen deniz patlıcanlarının yasak olmasına rağmen toplanması, türleri azalan ve belli büyüklüğe erişmemiş balıkların zıpkınla vurulması, denizin kirletilmesi, tekne ve gemilerin atıklarını boşaltması en çok dile getirilenler olarak sıralanıyor. İklim değişikliğinden dolayı, balığın göç yolunun değiştiğini, dengesinin bozulduğunu ifade edenler de az değil. En önemli sebeplerden bir diğeri de ekonomik getirisinin eskiye nazaran daha az olduğu gerekçesiyle genç neslin, balıkçılığı sahiplenmemesi. 
Bozcaadalı birçok balıkçı, merasına sahip çıkma konusunda özverili. “Denize insaflı olmalıyız, aldığımız kadar vermeliyiz, çöp atmamalıyız, deniz ekosistemine en büyük faydayı sağlayan canlılardan biri olan deniz patlıcanlarını toplamamalıyız, toplayanları da ihbar etmeliyiz” diyorlar. Tabii ki yetkili kurumların da denetleme, cezalandırma ve kontrol hususunda daha titiz olmaları konusunda hatırlatmalarda da bulunuyorlar.